Erdoğan duyurdu: Türkiye soykırım davasına yarın müdahil oluyor
Merkez Bankası’nın yarınki toplantısında faizle oynaması beklenmiyor ama likidite yönetiminde zorlanmasını engelleyecek yeni tedbirler alması bekleniyor. Burada kritik nokta ise fonlama faizinde yüzde 47 ile yetinilip yetinilmeyeceği.
Merkez Bankası likidite yönetiminde iyice sıkıştı, ya yüklü döviz girişlerini frenleyecek önlemler, ya da likidite yönetiminde kullanacağı ek tedbirler almak zorunda. Kuru tutmak için yüklü döviz alımı yapan Merkez, likiditeyi çekemedi ve dün fonlama faizini, taban oran olan yüzde 47’ye düşürmek zorunda kaldı.
Bir hafta öncesine kadar swapları azaltarak likiditeyi çeken Merkez Bankası piyasayı yüzde 53’den fonlayarak, parasal aktarım mekanizmasının sağlıklı çalışmasını, TL mevduat faizlerinin yüksek tutulmasını sağlayabiliyordu. Ancak giderek artan döviz girişi ve kurun düşüşünü önlemek için sürekli döviz alan Merkez Bankası, artık likiditeyi çekmekte iyice zorlanmaya başladı. Geçen hafta yüzde 50’ye düşen fonlama faizi cuma günü yüzde 48’e, dün ise taban oran olan yüzde 47’ye kadar düştü. Yüzde 50 olan repo faizinin 3 puan altı- 3 puan üstü uygulamasını getiren Merkez Bankası 47’nin altında faiz uygulayamayacak.
Merkez Bankası’nın yarınki toplantısında faizle oynaması beklenmiyor ama likidite yönetiminde zorlanmasını engelleyecek yeni tedbirler alması bekleniyor. Bu kararlar toplantı öncesi ya da sonrasında alınabileceği gibi, açıklamada da buna yer verilebilir: Buradaki kritik noktalardan biri Merkez Bankası’nın artık yüzde 47 fonlama faiziyle yetinmeyi isteyip istemeyeceğinde. Özellikle TL mevduat faizlerinin hızla düştüğü göz önüne alınırsa sıkı para duruşunu sürdürmesi için fonlama faizini tekrar yukarı çekmeyi isteyecektir. Aksi takdirde sıkı parada gevşemenin fonlama faizi kanalıyla başladığını bile söyleyebiliriz.
Aslına bakacak olursak bu gidişle sadece fonlama faizini tekrar yukarı çekmek için değil yüzde 47 oranını korumak için bile ek tedbire ihtiyaç duyacaktır. Çünkü döviz girişi hızla devam ediyor. Dün itibariyle Merkez Bankası’nın seçimden bu yana aldığı döviz miktarı 53.4 milyar dolara çıktı. Son günlerde alımları 2 milyar doların altına inmedi, 2,5-3 milyar dolarlara kadar çıktığı oldu.
Bu alımlarla brüt döviz rezervi 143 milyar dolara kadar çıkarken, bankalarla yaptığı swapları, dün 24.5 milyar dolardan ancak 23.1 milyar dolara indirdi. Merkez Bankası’nın piyasadan çektiği toplam miktar 382 milyar TL’ye çıktı. Buna rağmen piyasaya döviz alımları karşılığı verilen fazla TL likiditesi kaldı. Merkez Bankası’nın artık likiditeyi çekmek için ek önlemler alması gerekiyor. Bunun için zorunlu karşılık artırımı, likidite bonosu çıkartmak, Hazine’nin fazla borçlanarak likiditeyi çekmesi gibi değişik araçlar öneriliyor.
Bu arada piyasalardan aldığımız bilgilere göre düşen fonlama faizine bağlı olarak mevduat faizlerindeki düşüş de devam ediyor. Bankacılar ileriye dönük enflasyona bağlı olarak TL mevduatın hâlâ reel faiz olduğunu söyleseler de, hem kısa vade hem de enflasyonun düşeceğine ilişkin güvenin tam olarak sağlanamaması, TL mevduat sahibini tedirgin eden boyutlara geliyor.
Öte yandan dışarıdan döviz borçlanması bu kadar artmışken, içeride kredi artışı konusundaki yüzde 2 artış kısıtının neden korunduğu da anlaşılmış değil. Bankaların kerdi artış sınırının, hem kredide çifte fiyata yol açtığı hem de faizlerin olması gerekenden yüksek hale getirmesi nedeniyle kaldırılması isteniyor. TEPAV dünkü Para Politikası değerlendirmesinde bu kredi artış kısıtının kaldırılması gerektiğini belirtmiş.
Yarınki Merkez Bankası Toplantısına ilişkin yabancı banka tahminleri de faizin değişmeyeceği yönünde. Morgan Stanley ekonomisti Hande Küçük, yazdığı notta faizin değişmeyeceği beklentisini belirtilirken, Merkez Bankası’ndan ek likidite adımları beklediğini söylemiş. Küçük, “Politika faizinin bankalar arası faize ve daha geniş finansal koşullara aktarımını desteklemek için zorunlu karşılık oranlarındaki artış gibi ek likidite önlemleri” alacağını tahmin ediyor.
Buna karşılık bazı iktisatçılar ise TL mevduattaki zorunlu karşılıkların yüksek olduğunu, döviz girişine ilişkin karşılık uygulaması getirilebileceğini söylüyor. Hem yurt dışından alınan krediler hem de yabancıların swapları için, örneğin yüzde 10 karşılığın Merkez Bankası’nda tutulabileceğini, böylece giriş sınırlanırken, likidite açısından da faydalı olacağı görüşündeler.
Sorunun nedeni ise bir süredir “örtülü kur garantisi” dediğimiz sistem. Dün “Mesele Ekonomi “ youtube kanalında bu gidişatın nereye olduğunu sorgulayan Kerim Rota ve Rıfat Gencal “garantili carry trade” tanımını yapmışlar. Çok uygun bir tanım olmuş. Carry trade ise buna kur garantisi verilmez ama başından beri “enflasyonun altında kur artışı” ve TL’nin değerleneceği konusunda ekonomi yönetimi garanti verdi. Bu kadar kısa sürede bu kadar yoğun gelen sıcak paranın en önemli nedeni de işte verilen bu garanti.
Verilen bu garanti ve yabancıya yüksek kar transferinin bir maliyeti olduğunu kimse unutmamalı. Bu maliyeti ödeyen, hep söylüyoruz; dolaylı ya da doğrudan geniş toplumsal kesimler. Son yıllarda yoksullaştırılan bu kesime asgari ücret zammını çok görürken, bu kadar servet transferi haklı olarak göze batacaktır.
28 Kasım 2024 - Merkez Bankası artık riskler yerine başarıları öne çıkarıyor
27 Kasım 2024 - Özel sektör hesabı yüzde 48’le yaparken enflasyon yüzde 21’e düşmez
26 Kasım 2024 - Enflasyonla mücadelede ‘kararlılık’ vurgusu yavaş yavaş unutuluyor
25 Kasım 2024 - Yüksek nakit açığı ve Merkez’in zararı enflasyon hesabını bozuyor