Merkez Bankası piyasayı kilitledi; suç, dış güçlere atıldı
Yabancı sermaye eskisi gibi esnek bir ortam olmamasına rağmen neden yeniden gelmeye başladı? Çünkü faiz oranları çok yükseldi ve bu fırsattan önceden yararlanma avantajını kullanmak istiyorlar.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in çabaları nihayet sonuç verdi ve yabancı fon akışı başladı. Bu fon akışının nasıl bir seyir izleyeceği merakla takip edilirken, bununla birlikte yeni yılda “yabancı sermaye gelişinin siyasi karar alma mekanizmalarını nasıl etkileyeceği” tartışılmaya başlanacak.
Bunu daha somut olarak anlatmak için Rahip Brunson krizini örnek vermek işleri kolaylaştırıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ABD’den gelen baskılara rağmen Rahip Brunson’u serbest bırakmayınca ABD Başkanı Trump Türkiye’yi ekonomik krizle tehdit etmişti. Sonunda siyasi krizin büyümesi üzerine yabancı fonlar ülkeden hızla çıkmaya başladı ve ekonomide önemli bir krize yol açtı.
Sonuç olarak Erdoğan Rahip Brunson’u serbest bırakmak zorunda kaldı ama bu kriz ekonomide çok büyük tahribat oluşturdu. Tahribatın sadece kur ve faizler ya da enflasyonla açıklanması yetmiyor, piyasaların işleyişini de tümüyle bozdu. Bakan Berat Albayrak’ın, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da onayıyla, kriz sonrası aldığı yurt dışı piyasalarla ilişkiyi kısıtlama uygulaması hala devam ediyor.
Peki, yabancı sermaye eskisi gibi esnek bir ortam olmamasına rağmen neden yeniden gelmeye başladı? Çünkü faiz oranları çok yükseldi ve bu fırsattan önceden yararlanma avantajını kullanmak istiyorlar. Yabancı fonlar hala büyük rakamlara ulaşmadı ve seçime kadar bu ölçülü girişin devam etmesi bekleniyor.
Yabancı fonların girişi önemli hacimlere ulaştığı ölçüde, yabancı sermayenin eskisi gibi esnek swap sistemine dönülmesini isteyeceğine hiç şüphe yok. Şahsen, en geç yeni yılda Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in bu konuda da adım atacağını ve Türk bankalarının yabancı bankalara TL- döviz alışverişini serbest bırakmasını bekliyorum. Dolayısıyla Albayrak döneminde alınan bu kısıtlama yakında kaldırılmış olacak gibi gözüküyor.
Çünkü yabancı fonlar dövizini getirip burada TL alıyor ve nereye uygun görürse oraya yatırım yapıyor. Son günlerde faizi yüksek tutulan 10 yıllık devlet tahvillerine yatırımı tercih ediyorlar. Ancak Türkiye’ye getirdikleri paranın hacmi büyüdükçe bu kez dönüş halinde nasıl bir ortam olacağını düşünmeye başlayacaklar. Albayrak’tan sonra Türk bankaları yurtdışı bankalarla istedikleri gibi swap yapamıyor. Yabancı sermaye de hem girerken TL’yi rahat satın almak hem de dönmek istediklerinde TL’yi verip kendi paralarını rahatça almak istiyorlar. Adı üstünde “sıcak para”; istediği zaman girip istediği zaman çıkmak istiyor. İşte bu nedenle bu serbestinin yeniden getirilmesi gerekecek.
Bu kısıtlar nedeniyle, son yıllarda yabancı sermayenin iç piyasalardaki payı, yani Türk varlıklarına yaptıkları yatırımlar çok küçük düzeylerde kaldı. Bunun ekonomiyi, özellikle döviz dengesi kanalıyla olumsuz etkilediği açık. Ancak bu ortam aynı zamanda politikacılara da “hata yapma lüksü” tanıyordu. Yabancı sermayenin hatalı karar alınması halinde vereceği tepki artık görülmediği için, politikacıların hatalı kararlarının piyasa hareketlerine etkisi çok sınırlı oluyordu. Yerliler tek başına kaldı, hatalı kararlara onların verdiği tepki, biraz da korktukları için sınırlı kaldı. Politikacı yanlış kararlarının bedelini görmedi.
İşte yabancı sermayenin Türkiye’de yaptığı yatırımlar arttığı ölçüde politikacıların hatalı karar alma lükslerinin azalacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. “Piyasanın sopası” olarak bilinen, hatalı karar almaktan politikacıları caydıran etken, yeniden hayatımıza girecek gibi gözüküyor. Hatalı karar dediğimiz hem siyasi hem ekonomik kararlar olabilir. Rahip Brunson krizinde olduğu gibi dış politika konularının da, yabancı sermayenin vereceği tepki nedeniyle, ekonomik gidişatta artık daha etkin rol oynayacağını söyleyebiliriz.
Bakan Şimşek, göreve geldiğinden bu yana yabancı sermayenin bir an önce giriş yapması için çaba sarf ediyor. Bu yolla döviz rezervlerinin acil güçlendirilmesi gerektiğini de söylüyor. Sonuç olarak 14-27 Kasım arasında fon girişlerinin net döviz rakamlarını da düzeltmeye başladığını gördük.14 Kasım’da swap hariç kamu dahil net rezervler eksi 65.5 milyar dolar düzeyinde iken, 27 Kasım’da eksi 60 milyar dolara yükseldi. Yani yaklaşık 5.5 milyar dolar olumlu etki yaptı.
İşte bu nedenle “Bakan Şimşek artık istediğini elde etmeye başladı ve yabancı fon akışı başladı” diyebiliyoruz. Şimşek’in yabancı sermayeyi bu kadar çok istemesinin altında yatan ilk neden enflasyonla mücadele maliyetini, yani ekonomide küçülme gereğini azaltacak olması. Şahsen ikinci unsur olarak da “Yabancı sermayenin gelişiyle, artık bu politikalardan geri dönüş imkanını ortadan kaldırmak” istediğini sanıyorum.
Yakında siyasi otorite bu aşamadan sonra geri dönemeyecek noktaya gelecek, çünkü geri dönmenin maliyeti yeni bir kriz olarak karşımıza çıkacaktır. Bunun yerine, sonuç alındığını gören politikacının bu yolda devam etmesi akıllıca olacaktır. Önümüzdeki yılın ikinci yarısında bu sermaye daha büyük boyutlara ulaştığında geri dönüşün maliyetinin çok daha ağır olacağı da kesin.
Sonuç olarak Bakan Şimşek’in Türkiye ekonomisini, yeni politikalardan geri dönülmesi imkansız bir yola sokmak üzere olduğunu söyleyebiliriz. Gelir dağılımı ve sosyal politikalara da ağırlık verilerek, umarız makro ekonomik istikrarın kazanılması artık mümkün olabilir.