Geçen perşembe akşamı Türkiye’de ilginç bir şey yaşandı.
Uzun zamandan beri bir televizyon dizisi ilk defa 10 reytingle başladı yayına…
Dizi aynı gece hem AB, hem ABC1 gruplarında, hem de bütün Türkiye’de açık ara en çok izlenen televizyon programı oldu…
Televizyonların gerilediği, streaming ve Youtube’un giderek zirve yaptığı bir dönemde ve bir ülkede şaşırtıcı bir geceydi…
Yılmaz Erdoğan’ın yazdığı ve Kanal D’de yayınlanan BKM yapımı “İnci Taneleri” adlı diziydi bu…
Size o geceye ait reyting rakamlarını vereyim:
Türkiye’nin en okumuş, geliri en yüksek şehirli grubu AB’de o gece durum şöyle:
1. İnci Taneleri: Reyting 9.59; Share 25.39
2. Survivor All Star: Reyting 6.15; Share 16.47
3. İnci Taneleri tekrar: Reyting 4.45; Share 16.97
4. Selçuk Tepeli Fox haber: Reyting 3.80; Share 13.93
5. Müge Anlı ile tatlı sert: Reyting 3.59; Share 31.23
Daha yaygın ve orta sınıfı içine alan ABC1 grubunda durum ise şöyle:
1. İnci Taneleri: Reyting 10.74; Share 25.41
2. Survivor All Star: Reyting 6.68; Share 16.11
3. İnci Taneleri tekrar: Reyting 5.31; Share 17.80
4. Selçuk Tepeli Fox haber: Reyting 5.00; Share 15.61
5. Müge Anlı ile Tatlı Sert: Reyting 4.56; Share 34.63
Gelelim bütün Türkiye’ye…O gece durum şöyle:
1. İnci Taneleri: Reyting 8.84; Share 21.02
2. Survivor All Star: Reyting 6.96; Share 17.29
3. Hudutsuz Sevda: Reyting 5.37; Share 12.57
4. Esra Erol’da: Reyting 5.10; Share 21.13
5. Selçuk Tepeli Fox: Reyting 4.85; Share 14.34
Demek ki o gece Türkiye’de çocuklar dışında kalan 64 milyon nüfusun 5.5 milyonu bu diziyi seyretmiş.…
Ya bunun dışında…
Bunun dışında eğlenceli bir program seyretmiş…
Bol dedikodu ve aldatmalı bir reality show seyretmiş…
Ve haberleri de muhalif kimliği ön plana çıkan Fox TV’de Selçuk Tepeli’den izlemiş…
Hani nerede o her gece Konuşan Kafa programlarında vır vır edilen dört beş siyasi konu…
Kendilerini dünyanın merkezinde zanneden, o parmağını bizlere ve birbirlerini sallayarak konuşan her şeyi bilen adamların gündemi…
Nerede Diyanet İşleri’nin her cuma ve hafta sonu çocukları zorla camiye götürme hezeyanları…
Ve nerede Milli Eğitim Bakanlığının her okula mescit açma ve eğitimi tarikatların eline bırakma işgüzarlığı…
Ve nerede devletin o bitip tükenmek bilmeyen “Milliyetçi-İslamcı-Ulusalcı ideolojisi…”
Hepsi iflas etmiş durumda…
Durun bitmedi…
Televizyonlarda durum bu da…
Gençlerin yükselen medyası YouTube’da durum ne?
İnci Taneleri’nin birinci bölümü o gece YouTube’a da yüklendi…
24 saat içinde beş milyon görüntülenme aldı…
Yani toplam olarak alırsak dizinin ilk bölümünü Türkiye’de 11 milyona yakın insan seyretmiş.
Fikir vermek için şöyle bir karşılaştırma yapayım.
Amerikan dizi tarihinin en çok izlenen beş programından biri olan Friends dizisinin 2004’teki final bölümünü 52 milyon kişi seyretmişti Amerika’da…
Amerika’nın nüfusu 300 milyonun üzerinde…
Yani Türkiye’nin dört katı…
Nüfus açısından bakarsanız şunu söyleyebilirsiniz:
İnci Taneleri Friends kadar halkın ilgisini çeken bir dizi olmuş…
Diziyi cuma akşamı YouTube üzerinden izledim.
Kahramanı Yılmaz Erdoğan eşini öldürüp hapse girmiş bir edebiyat öğretmeni…
Dizi onun hapisten çıkıp bir otele yerleşmesiyle başlıyor.
Cem Yılmaz’ın son filmindeki gibi bir otel dekoru yani bu da…
Çok ağır bir tempoyla başlıyor…
Normal olarak 10’uncu dakikadan sonra bırakıp başka kanala geçmeyi düşünebileceğiniz kadar ağır bir akış.
Aforizmalar şeklinde konuşmalar…
Bu arada Türk şiirinden epey dizenin izlerini de görüyorsunuz.
Sonra şımarık bir zengin çocuğuna ders veren, ruhen bitap bir edebiyat öğretmeni…
Hapse girerken bildiği Türkiye hapisten çıktığında bambaşka bir yerde…
Yılmaz Erdoğan’ın 2013 yapımı “Kelebeğin Rüyası” filmindekine benzeyen ağır cümleler…
Ama tek tek aklınızda kalıyor.
Yavaş yavaş ısınıyorsunuz, sonra sizi sarıyor…
Ve bir anda seviyorsunuz diziyi ve kahramanlarını…
Türk halkı niye bu kadar sevdi bu ilk bölümü…
Bazı yorumcular bunu dizinin fragmanında Dilber’in bir Ankara bar şarkısı ile yaptığı dansın viral olmasına bağladı.
Yani çok çekici bir tanıtımı vardı dizinin…
Bir ölçüde doğru olabilir.
Çünkü Dilber rolündeki Hazar Ergüçlü’nün dansı gerçekten çok çekiciydi…
Hazal Ergüçlü bu dizide gözüme bir Almodovar filmindeki Penelope Cruz kadar güzel göründü.
Şarkının sözleri de acaip tabii…
“Ankaralıyım yüzme bilmem..
Ama çok pis gemiler yakarım…”
Sezen Aksu’nun “Ne gemiler yaktım” nakaratına nazire, çekiyor insanı bu sözler…
Hele hele benim gibi hayatınızın 17 yılı orada geçmişse…
Yani acaba diziyi değil de bu Ankara dansını mı sevdik?
Ama bir dakika…
Dizinin reytinglerine saniye saniye bakıyorum…
6.5-7 ile başlamış ve giderek yükselmiş.
Demek ki başlayan kalmış, sonradan gelen de kalmış…
Yani sadece “Yüzme bilmeyen Ankaralı” dansı değil…
Sonra Yılmaz Erdoğan’ın Allah vergisi duygusallığı ve zekasının yarattığı o aforizma gibi cümleleri başlıyor.
Söylediği her şeye hayır diye itiraz eden kızından şikayetçi zengin kadına sorduğu şu soru:
“Kızınızın her şeye evet demesini mi isterdiniz?”
Ve zengin kadının verdiği şu cevap:
“Hayır…”
Ama dizinin beni mahveden cümlesi şu oldu:
“Konuştuğumuz yalan, suskunluğumuz hakikat…”
O an korkusundan, bıkmışlığından, çaresizliğinden, umutsuzluğundan bütün itirazını derin bir sessizliğe büründüren bütün Türkiye geldi gözümün önüne…
Bir de akşamları televizyonlarda konuşan kafalar…
Devasa bir yalan…
Muazzam bir riya…
Acaba bu diziyi bir edebiyat öğretmeninin hüznünde ifadesini bulan bu sükunet için mi sevdik?
Sessizlik bir toplumun ana lisanı haline gelmişse…
Hiçbirimiz iyi değiliz, her şey kötü gidiyor demektir…
Bu lisanı bir türlü öğrenemeyen, bu sükuneti ikrar zanneden popülist liderlerin dünyaya verdiği zararın nedeni de budur belki…
Film bittiğinde şunu anladım.
Tam zamanında gelmiş bir dizi bu…
Yılmaz Erdoğan’ın son olarak Ekşi Elmalar’ını çok sevmiştim.
Buradaki edebiyat öğretmeni Azem Yücedağ’ı daha da çok sevdim.
Elim otomatik olarak telefona gitti.
Önce BKM’nın başkanı Necati Akpınar’ı aradım.
Sonra Yılmaz Erdoğan’ı…
İkisine de teşekkür ettim, kaybettiğimiz masumiyetimize ait bazı güzel şeyleri hatırlattıkları için…
Neleri mi…
Kin tutmamayı…Haksızlığa rağmen nefret duygusundan arınmayı…
Unutmayı…Unutamasak bile hiç olmazsa hatırlamamaya çalışmayı…Çocukları anlamaya çalışmayı..
Sabırı…
Ve tabii ki Anadolu’da bir edebiyat öğretmeni olmanın güzelliğini…
Bilmiyorum kaçınız Dilara Fındıkoğlu’nun ismini duymuşsunuzdur.
Genç bir Türk kadını…
Türkiye’nin muhafazakar bir ailesinden çıkıp kendine bambaşka bir kariyer çizmiş.
Belki Türkiye’de pek tanınmıyor ama adı geçen hafta Paris Fashion Week’te (Moda Haftası) çok duyuldu.
Fransız Vogue dergisi ona iki tam sayfa ayırdı…
Kimdir bu kız diye sorarsanız benim cevabım şu olacak:
“Yeni bir Vivienne Westwood…”
Dünyanın en iyi moda okulu Central Saint Martin’in Rıfat Özbek ve Hüseyin Çağlayan’dan sonra üçüncü Türk asıllı mezunu…
Her üçü de dünya moda tarihine ‘Türk asıllı İngiliz’ modacı olarak geçti.
Okuldan çıkar çıkmaz Maison Margiela gibi en üst düzey bir moda evinde Galliano ile birlikte çalıştı.
Tasarıma teorik çerçevesini çizmeyi bilen bir düşünür aynı zamanda.
“Moda siyasidir” diyor…
“Türkiye’de insanların başı örtülmelidir veya açılmalıdır diye ikiye bölündüğü bir ortamdan geliyorum. Onun için kadının bedenini bütün bunlardan özgürleştirmek istiyorum” diyor.
Eserlerinin isimleri ilginç:
“Ölüye Dua,” “Yumuşak Silah,” “Cennetin Fahişe yıldızı…”
Bu arada Cennetin Fahişe Yıldızı dediği giysi Victoria dönemi püritenizmini anlatan dantelli bir masumiyet tasarımı…
“Kadını günahlarından özgürleştirmek” için tasarlamış bunu…
Ama kelimeye dikkat:
“Kadını günahlarından arındırmak değil, özgürleştirmek” diyor.
Paris’te sunduğu 2023-24 Sonbahar kış koleksiyonunun adı da ilginç:
“Not a Man’s Territory..”
Nasıl çevirmeli bilemedim.
“Bir erkeğin alanı mı?Asla…”
Belki böyle çevrilmesi en doğrusudur…
Özellikle maço bir erkeğin ‘işaretlediği’ ağaç diplerinin arası…
İşte orası asla…
Hiç tanımadığınız, tanımadığım bir şarkıcı
Şarkının adı “La Diabla.”
Söyleyen şarkıcı “Xavi.”
Meksika yerel müziği geleneğinden gelen Amerikalı bir şarkı sözü yazarı ve şarkıcı.
Şarkı TikTok’ta patladı ve şu an bütün dünyada en çok dinlenen şarkı oldu.
Yeni çıktığı halde sadece Spotify’da 214 milyon kere dinlenmiş durumda.
Youtube’da ise 158 milyon kere görüntülenmiş.
(*) lbel C5: “Doğuştan Beri Haklıyım (Tmm)
Şarkının ana nakaratı “ayvayı yedik” deyiminin biraz değil bayağı daha avam ve sokak hali.
Yani küfürlü…
“Biliyorsun doğuştan beri haklıyım” diyor.
Bizim ana rahmine haklı düşen “konuşan kafalar”ımızın hip hop hali yani…
11 Ocak’ta çıktı ve sadece Spotify’da 11 milyon kere dinlendi.
(NOT: Youtube’da küfürsüz, daha ‘edepli’ hali ile de mevcut. Ama ben edepsiz halini daha çok sevdim. Yüksek sesle dinliyorum bir haftadan beri.)
Öcalan İmralı’ya gireli 25 yıl oldu…
Dile kolay çeyrek asır…
Acaba İmralı’da penceresi var mı?
Avluya çıktığında nasıl bir manzara görüyor?
Muhtemelen dört duvardır.
Merak ediyorum, oraya girmeden gördüğü son manzara neydi hiç düşündü mü…
O hatırlamıyorsa ben söyleyeyim.
Kenya’da uçağın kapısının kapanmasından önce gördüğü son manzara bu güneş batışıydı…
Veya doğuşu…
Nerede mi öğrendim?
MİT’in İstanbul’da açtığı sergide…
Çünkü Öcalan’ı Kenya’ya almayan giden Türk güvenlik ve istihbarat elemanlarından biri uçağın kapısı kapanmadan tam karşıda görünen manzaranın fotoğrafını çekmiş.
İşte o fotoğraf MİT’in İstanbul’daki “Temas” sergisinde sergileniyor.
26 Aralık 2024 - Sayın Ali başkanım, yılbaşı gecesi kırmızı boxer külot giyebilir miyim?
25 Aralık 2024 - Türk halkı bu iki tuhaf kelimeyi 75 yıl sonra nasıl tersine çevirdi
24 Aralık 2024 - Başörtülü kadının kelepçelendiği gece Ankara ve Manisa’da yaşanan üç olay
21 Aralık 2024 - Bu 32 blucin efsanesinden kaçını tanıyorsunuz?