Söylendikten 84 saat sonra farkına vardığım o iki kelime şu:
“Zamanın Ruhu…”
Hürriyet’in genel yayın yönetmenliğinden ayrıldığım günden beri sık kullandığım iki kelime…
“Zeitgeist” veya “Zamanın Ruhu…”
Yazılarımın da başlığı zaten…
Aslında hemen her gün işittiğimiz okuduğumuz bir kavram.
Ama Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın ağzından işittiğim gün benim için çok farklı ve çok önemli bir anlama büründü.
Bilebildiğim kadarı ile Dışişleri Bakanı göreve geldiği günden beri bu kavramı ilk defa kullanıyor.
Ama en önemlisi hangi bağlamda ve ne zaman kullandığı…
Fidan bu kavramı ilk defa 18 Mart akşamı CNN Türk’te “Hande Fırat’ın programında kullandı.
Bu kavramı 84 saat sonra fark ettim. O andan beri kafamda şu soruyu çınlatıp duruyor:
Türkiye yıllardır “eksen kayması” tartışmalarına yol açan zigzaglı dış politikasında ibreyi yeniden ABD’ye ve Batı’ya mı çeviriyor?
Gelin o akşamki konuşmanın o bülümünün deşifresini birlikte okuyalım.
Birlikte karar verelim…
HANDE FIRAT SORUYOR: Peki, şimdi Amerika Birleşik Devletleri ile görüşmelerinize özellikle bu CAATSA yaptırımları son dönemde, demin de mesela YPG konusunda aslında Amerika Birleşik Devletleri’nde bir görüş farkı olduğunun, yani eskiye göre bir fark olduğunun mesajını verdiniz. Belli ki ya Türkiye’yi anlamak istiyorlar ya anladılar ya anlayacaklar ya da daha fazla dinleyecekler; doğru alğıladım herhalde değil mi? Belki bir mekanizma var artık iki ülke arasında bu konuda. CAATSA’yla ilgili ne dersiniz, CAATSA konusunda yaptırımların artık çok gereksiz olduğunu düşünen ciddi bir ekip var mı orada?
Burada bir parantez açıp CAATSA ne demek onu anlatayım.
Türkçe açılmış anlamı şu:
“ABD’nin hasımlarıyla yaptırımlar yoluyla mücadele etme yasası…”
Yani ABD’nin bize F-35 ve F-16 uçaklarını satmasını yasaklayan kanun.
Şimdi CNN Türk’teki konuşmaya dönelim.
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN CEVAPLIYOR: “Tabii ‘zamanın ruhu’ denen bir kavram var biliyorsunuz, zamanın ruhu kavramı içinde bazı olaylar… Yani bir olay bir kanun şartlar manzumesi içinde son derece uygun gözükürken başka bir zamanda çok iyi olmayabiliyor veya gereksiz kalabiliyor. Bence CAATSA’yla ilgili, Türkiye’yle ilgili başlayan konu da zamanın ruhunu artık kaybetmiş durumda. Yani şu anda zamanın ruhu daha farklı bir şey dikte ediyor, yani Türkiye ve Amerika’nın bir araya gelerek kendi potansiyellerini ve müttefik olurlarsa neleri beraber başarabileceklerini hatırlayarak özellikle karşılıklı çıkar ve saygı çerçevesinde sorunları çözmesi yönünde adım atmaları gerekiyor.”
Bakan Fidan devam ediyor:
“Türkiye İsveç konusunda aslında bunu fevkalade sorumlu bir şekilde de yaptı, Cumhurbaşkanımızın o noktada gerçekten tarihi bir diplomatik süreci nasıl yönettiğini hep beraber gördük. Yani iki aşamalı, önce Finlandiya’nın alındığı, sonra İsveç’in alındığı. Finlandiya alınırken terörle mücadele konularının masada tutulup Türkiye’nin tezlerinin muhataplara olabilecek en iyi şekilde anlatılmaya çalışıldığı. Ve bu bildirilerde, zirvelerde somut evraka bağlandı. İkinci aşamada İsveç için giderken terörle mücadele dışında kalan milli güvenlik konularımız var. Bunlar da neydi? Yaptırım konuları, savunma sanayiiyle ilgili konular, ortaklığın genel stratejik çerçevesi, terörle mücadeleyle ilgili diğer yapısal konular, bunlar müzakere edildi. Yani bu konularda aslında bizim tepkimiz olduğu kadar yapıcı rolümüz de olduğunu ve gerektiği zaman gerekli yapıcı rolü oynamaktan çekinmeyeceğimizi de biliyorlar, yani artık bundan da istifade etmeleri gerekiyor diye düşünüyorum.”
Dışişleri Bakanı bu soruya cevabını şöyle tamamlıyor:
“Dolayısıyla CAATSA’ya yeni bir ruhla, yeni bir gözle yeniden bakmak gerekiyor. Ben bu konuda da farklı anlayışların tabiri caizse yeşermeye başladığını görüyorum şu anda.”
Burada Fidan’ın özellikle şu iki cümlesini bir kere daha tekrarlayayım: (*) BİR: “Yani Türkiye ve Amerika bir araya gelerek kendi potansiyellerini ve müttefik olurlarsa…”
(*) İKİ: “Bu konuda da farklı anlayışların tabiri caizse yeşermeye başladığını görüyorum şu anda.”
Türkiye Dışişleri Bakanının bu cümleleri “Temenninin” ötesinde bazı şeyler oluştuğunu göstermiyor mu?
Potansiyel ne için ve kime karşı birleştirilecek?
Şu anda ortada iki muhtemel konu var:
“Rusya” ve Orta Doğu’daki “Terör” örgütleri.
ABD için “El Kaide,” “İŞİD…”
Türkiye için PKK-YPG…
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın çok yoğun trafiğini adım adım izliyorum…
Türkiye’nin Batı ile ilişkilerini tekrar rayına oturtmak için olağanüstü bir çaba harcıyor.
Ve bence iyi sonuçlar da almaya başladı…
Hem bizim hem de ABD ve Avrupa için çok olumlu adımlar bunlar.
Anladığımız kadarı ile ABD’den de olumlu sinyaller gelmeye başladı.
Gözlediğim çok dikkat çekici bir gelişme daha var.
Türkiye seçim platformunda ama ne Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, ne de AKP’nin ağır topları bu seçimde Gazze olayını kullanmadı.
Batı Aleyhtarlığını, Amerika düşmanlığını kaşımadı.
Böyle olunca da Hakan Fidan’ın gayretleri daha sonuç alıcı olmaya başladı.
Ama iktidarın halletmesi gereken bir şey daha var.
Siyasetin üst katlarındaki bu “Zamanın Yeni Ruhu” henüz alt katlarda anlaşılamadı.
İktidara yakın medyaya bakıyorum onlar hala aynı ABD ve Batı düşmanlığına devam ediyor.
Akşamları konuşan kafaların en iştahlı menüsü hala ABD ve Batı düşmanlığı…
İktidar Zamanın “Yeni Ruhunu” önce onlara anlatmalı.
Tabii siz de şunu diyebilirsiniz:
“Tamam kardeşim ama sen de kendini abartılı şekilde ‘Yeni bir zamanın ruhuna’ kaptırmışsın…”
Olabilir…
İyimser, hatta safça bir düşünce yapım olduğu sır değil.
Hayatımın son 30 yılında hep aynı şeyi söylüyorum.
Türkiye’nin yeri Batı’nın demokrasi coğrafyasıdır…
Orta Doğu’nun ne olduğunu çok acı bir tecrübeyle öğrenmiş olduk.
Rusya ile nereye kadar, hangi istasyona kadar kolkola yürüyebileceğimizi de artık öğrenmiş olmalıyız.
Peki eksenin yine Batı’ya dönmesi Rusya ile ilişkilerimizi olumsuz mu etkileyecek?
Sedat Ergin geçen gün Halk TV’de Türk dış politikasının şu anki durumunu çok güzel anlattı.
Rusya ile ilişkilerin geçen yıllara göre gerilediğini söyledi,
Ankara’nın Ukrayna Savaşının başından beri Rusya politikasını çok başarılı bulduğumu defalarca yazdım.
Cumhurbaşkanı Erdoğan “Ihvan ve Rabia” meselesinde olduğu gibi şahsi duygularına kapılmadığı zamanlar hayranlık verici bir dış politika sürdürüyor.
Kendi payıma “Zamanın Yeni Ruhunda” Rusya ile ilişkileri çok dengeli biçimde sürdürebileceğine inanıyorum.
Bu hem Batı’nın, hem Rusya’nın, hem bölgenin, hem de Türkiye’nin menfaatine olur.
O nedenle gözlerinizi Milli Eğitim Bakanı ve Diyanet İşleri Başkanından ayırıp Cumhurbaşkanı Erdoğan, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Hazine Bakanı Mehmet Şimşek ve MİT Müsteşarı İbrahim Kalın’a çevirin.
Çünkü asıl gelişme orada oluyor.
O cenahta “Zamanın Ruhu” yeniden şekilleniyor sanki…
Son sözüm ise şu:
Zamanın bu yeni ruhunun Silivri, Edirne ve Bakırköy hapishanelerine de uğrama zamanı geldi.
22 Kasım 2024 - Ufuk Uras’a sordum: Devlet beye o soruyu sordun mu?
20 Kasım 2024 - Son anket: Türk halkı böyle bir Milli Eğitim Bakanı istemiyor
19 Kasım 2024 - Yılın son profil analizi: Hakan Fidan’a elini veren kaç parmağını kaybeder?
17 Kasım 2024 - İşte o ünlü adamın aynı anda idare ettiği altı kadının isimleri
16 Kasım 2024 - Dün Bebek’teki Thomas Mann teknesinde Hasan Cemal’in beni ağlatan 285’inci sayfası