On gün boyunca ABD’deydim ve tam anlamıyla bir Türkiye siyasi haber detoksu yaptım.
Detoksu tek olay için bozdum.
Önceki akşam birçok Türk gibi ben de ilk Türk astronotu Gezeravcı’nın uzaya gidişini izledim.
Ax-3 Space Mission çerçevesinde uzaya gidişini nereden mi izledim?
Sorunun cevabını hemen vereyim.
Anadolu Ajansı’ndan değil.
CNN Türk’ten ve A Haber’den de değil.
Devlet yönetimindeki televizyonlardan veya gazetelerin internet sitelerinden de değil.
Nereden olduğunu cevabını vereceğim, ama önce önemli bir gözlemimi aktarayım.
On gün boyunca başka şeyler izlemek için YouTube’u ne zaman açsam karşıma ilk üç dört sırada hep Fatih Altaylı ve Cüneyt Özdemir çıkıyordu.
Bir kere daha anladım ki YouTube’un siyasi yayın kesiminin kralları Fatih ve Cüneyt’ti…
Türkiye’de bunun adını koyan ilk gazeteci belki ben oldum.
Bunu “devlet medyasının sahneden çekilişi” olarak nitelemiştim.
Çok da ilgi gördü o yazım.
Ancak bunu yazmamdan bir hafta sonra Fatih Altaylı hemen sildiği bir tviti nedeniyle savcılığa çağrıldı ve yurtdışına çıkış yasağı kondu.
Şu an her gün en yakın karakola gidip yaşadığı yerden ayrılmadığına dair imza vermek zorunda.
O haberi duyunca çok üzüldüm ve “Acaba bu gelişmenin adını koyarak Fatih’e kötülük mü ettim” diye sordum kendime.
Başarısının devletin medya politikasını yönetenlerde rahatsızlığa yol açtığı açıkça görülmüştü.
Bugün “devlet medyasının karşısında bağımsız yeni medya” olayının bir başka yanına dikkat çekip adını koyacağım.
Yazının başlığını da o nedenle şöyle koydum:
“Böbürlenme Fatih, böbürlenme Cüneyt, sizden büyük Barış ve Ruhi var…”
Kimdir Barış ve Ruhi…
Biri Barış Özcan, öteki Ruhi Çenet…
Yazının girişinde ilk Türk astronotu Alper Gezeravcı’nın uzaya gidişini nereden izlediğimi sormuştum.
Cevabını şimdi vereyim..
O yayını devlete ait bir medyanın Youtube kanalından değil, yurtdışından yayın yapan popüler bilim gazetecisi Barış Özcan’ın YouTube yayınından izledim.
Bu yazıyı yazarken o yayının üzerinden 11 saat geçmişti.
Baktım benimle birlikte 1 milyon 788 bin kişi daha aynı yayını görüntülemiş.
Yanlış okumadınız 1 milyon 788 bin kişi…
Muhtemelen siz bu yazıyı okurken bu rakam iki milyonu geçecek.…
Ya devlet medyasının Youtube yayınları?
Aynı dakikalarda Türkiye devletinin resmi Ajansı Anadolu Ajansı da aynı olayı Youtube kanalı üzerinden yayınlıyordu.
Bu yazıyı yazarken onun üzerinden de 11 saat geçmişti…
AA’nın yayınını görüntüleyen insan sayısı ise 188 bindi.
CNN Türk’ün birinci Youtube yayını 74 bin, ikinci yayını ise 6500 görüntülenmişti…
Muhalefete yakın klasik medyada da durum farklı değildi.
Sözcü’nün aynı konudaki Youtube yayınını 10 bin kişi görüntülemişti.
Barış Özcan New York’ta yaşayan bir Türk yayıncısı…
Hem Türkiye, hem ABD vatandaşlığı var.
1974 doğumlu ama çok daha genç görünüyor.
Bizde üç nesil izliyor onu.
Torunum Sinan Saatçi, kızım Gülümsün ve ben…
Youtube’da 6.5 milyon takipçisi var…
Bazı yayınları yedi milyondan fazla görüntüleniyor.
Reklamcılık, yönetmenlik ve dijital yayıncılık alanlarında çalışmış.
YouTube onu dünya çapındaki 12 “değişim elçisinden” biri kabul ediyor.
Siyasetin “S’sine” bile girmiyor.
Alanı bilimsel gelişmeler ve teknoloji…
Ama bunu o kadar harika şekilde popülerleştirip anlatıyor, o kadar güzel şekilde güncelleştiriyor ki…
Hayranlıkla izliyorum.
Kendini “bağımsız belgeselci” olarak tanıtıyor.
1990 doğumlu, Yani henüz 33 yaşında.
Bana göre çok ilginç bir gazetecilik yapıyor.
Mesela “Kanunun olmadığı bir şehirde 48 saat geçirmek” konulu bir video paylaştı.
6.7 milyon kere görüntülendi.
“Dünyanın en sıcak bölesine yolculuk” diye bir videosu var.
14 milyon kere görüntülendi.
Ama rekoru o değil.
24 milyon kere görüntülenen videolarını bile izledim.
Rakamlara bakar mısınız…
Ha takipçi sayısını vermeyi unuttum.
Sekiz milyon takipçisi var.
Bunlar dünya çapındaki başarı hikayeleri.
O nedenle “Böbürlenme Fatih, Böbürlenme Cüneyt” diye yazıyorum.
Daha önce de yazdım. Hiç kuşkusuz Fatih de, Cüneyt de kıskanılacak ölçüde büyük başarı hikayeleri yazıyor.
Ama onların da büyükleri var.
Ne var ki, hala ancak siyaset yazan ve konuşanları ciddi zanneden demode bir zihniyete sahibiz.
Onun için ön ekrandaki devlet medyasının dışında olup da “arka ekranda” kalan bu insanları fazla konuşmuyoruz.
Kendilerini dünyanın merkezi sanan ve bir bağırış çağırışla, bir makale, hakaretle dünyayı değiştirdiğini zanneden klasik medya şahsiyetlerine arka ekrandaki bu gerçeği hatırlatmak istedim.
Tabii aynı şeyi, arka ekrandaki bu gerçeği görmeyen siyasi partilere ve yöneticilerine de hatırlatmak isterim.
Daha önce yazdığım şu gerçeğin altını bir kere daha çizeyim.
Farkında mısınız…
14 ve 28 Mayıs seçimlerinin kazananı yok.
AKP bu seçimden 6 puan kaybederek çıktı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise, ancak ikinci turda ve daha beş yıl önce “ayaklar altına aldığını” söylediği milliyetçiliği savunan MHP ile çıkardığını söylediği Milli Görüş gömleğini ona yine giydiren Yeniden Refah Partisi sayesinde yüzde 52 ile seçimi kazandı..
Ama İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya gibi en büyük büyük şehirleri, bütün Ege ve Akdeniz’i, Trakya’yı kaybetti.
Yani CHP’ye “Türkiye’yi okuyamıyor” diyorlar, ama kendileri de artık okuyamıyor.
Medyanın çok büyük bölümünü kontrol ettikleri için çok mutlu görünüyorlar, ama toplam medyanın arka ekranında neler oluyor zerre farkında değiller.
O nedenle medyadaki işini kaybedince her şeyini kaybedeceğini sandıkları insanların bireysel başarılarını görünce akıllarına gelen ilk şey cezalandırmak ve tepelerine bir Demokles kılıcı asmak oluyor.
Ama biliniz ki arka ekran bir buzdağı gibi giderek büyüyor.
20 Kasım 2024 - Son anket: Türk halkı böyle bir Milli Eğitim Bakanı istemiyor
19 Kasım 2024 - Yılın son profil analizi: Hakan Fidan’a elini veren kaç parmağını kaybeder?
17 Kasım 2024 - İşte o ünlü adamın aynı anda idare ettiği altı kadının isimleri
16 Kasım 2024 - Dün Bebek’teki Thomas Mann teknesinde Hasan Cemal’in beni ağlatan 285’inci sayfası
15 Kasım 2024 - A330 kulisi: Herkes ciddiyken sağdaki niye kahkahayla gülüyor