Arkadaki dev ekranda simsiyah bir zemin üzerinde şu dijital rakamı görüyoruz:
04.17.00….
Sonra rakamlar saniye hızıyla çoğalmaya başlıyor…
04.17.01…04.17.02…
Aynı anda siyahlar giymiş bir koro o kapkara geceyi bize hatırlatan şarkıyı söylüyor.
65 saniye sürüyor kapkara ekrandaki rakamlar…
Sonra sessizlik…
Ve bir alkış kopuyor…
Hüznün, acının, hatırlamanın, unutamamanın en çaresiz alkışları….
Önceki gece Hilton Oteli’nin büyük salonunda Aydın Doğan Vakfı Aydın Doğan Ödül töreni işte bu sahne ile açılıyor…
Dijital duvardaki sayıda iki rakam eksik…
6 ve 2023…
O zaman ızdırap kronolojisi tamamlanıyor:
6 Şubat 2023..Saat 04.17.00…
Ve bir rakam daha…
7.7…
Böylece bunca hengameden sonra bize yine millet haline getiren; siyasetin paramparça ettiği, kutuplaşmanın dondurduğu gönüllerimizi tekrar tek yürek haline getiren bir depremi hatırlıyoruz…
Aydın Doğan Ödülü bu yıl tam hak ettiği yere, işte bu deprem coğrafyasında doğmuş, o depremi yaşamış, oranın sevincini, hüznünü, ızdırabını, mutluluğunu anlatan bir grup insana gidiyor.
Antakya Medeniyetler Korosu’na…
Üç Semavi dinin insanlarına…
Savaşların böldüğü, siyasetçilerin üzerinde tepindiği inanç kavgalarının 21’inci Yüzyıl dünyasına şimdiden bıraktığı bu enkazın üzerinde müziği umut haline getiren insanlara…
Biraz sonra bir başka şarkı…
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden Adıyaman’a misafir gelip o gece depremde can veren Kıbrıslı çocuklara, öğretmenlerine, ailelerine…
Hepsi güleryüzlü, hepsi pırıl pırıl çocuklarımızın yüzleri arkadaki siyah ekranı bu defa gökkuşağı renklerine boyuyor…
Bütün salon ağlıyor…
Koro’nun Şefi Yılmaz Özfırat o gecenin hikayesini anlatıyor bize her iki şarkı arasında…
“Şırnak’tan gelmişti yardıma, ekmeğimiz bayatladı ama getirdik diyordu. En acı günümde, hayatımda yediğim en güzel ekmekti. Ekmeğimizi paylaşmak nedir o gün öğrendik” diyor.
Bütün Türkiye’ye teşekkür ediyor…
Aydın Doğan ödülü 1997 yılından beri veriliyor.
Kimlere verilmedi ki…
Adalet Ağaoğlu, Ara Güler, Melih Cevdet Anday, Yücel Paşmakçı, İlber Ortaylı, Orhan Pamuk, Genco Erkal, Nuri Bilge Ceylan, Mehmet Özbek, Selim İleri, Arif Sağ, Neş’e Erdok, Şener Şen, Özlem Türeci, Uğur Şahin, Alev Ebüziyya Siesbye…
Hepsi tam yerine, tam insanına, tam hak edilmişliğe giden ödüllerdi.
Hepsinde neşelendik, sevindik…
Ve ilk defa önceki gece…
Ağladık… Çok ağladık… Hüngür hüngür ağladık…
Ama umutlandık…
Hala bize “Millet” olduğumuzu hatırlatan anlarımız var dedik.
Tasada ve Sevinçte beraberlik özleminin…
Hiç olmazsa ‘Tasada’ kısmını milletçe başardık…
6 Şubat günü Türkiye’nin her tarafından, her düşüncede, her inançtan, her siyasetten insan bir arada, omuza omuza, gönül gönüleydi.
Ve dün gece bir şeyi daha başardık…
Unutmamayı…Unutamamayı…
Teşekkürler Aydın Doğan Vakfı…
Bu ödül sadece Aydın Doğan’ın değil…
Hepimizin ödülüydü ….
Aydın Doğan gribal bir enfeksiyon geçirdiği için adına verilen bu ödüllerin bir gecesine ilk defa katılamadı.
Onun yerine ev sahipliğini “Aydın Doğan Vakfı Onursal Başkanı” olarak Sema Doğan yaptı.
Masada İstanbul Valisi Davut Gül ve eşi Gülden Gül, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın eski Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu ve eşi Füsun İhsanoğlu, Berna Yılmaz ve Hayırlı Sabancı, Altan Öymen, iş insanı Hüsnü Özyeğin ve eşi, Emine Özilhan; ve ödül alan Antakya Medeniyetler Korosu şefi Yılmaz Özfırat vardı.
Aydın Doğan Vakfı Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ ve eşi Mehmet Ali Yalçındağ ise bir başka masadaydı.
İş insanlarından görebildiklerim ise Ümit Boyner, Cem Boyner, Sedat Aloğlu, Zafer Yıldırım, Murat Tabanlıoğlu, İbrahim Yazıcı, Halis Komili, Melkan Gürsel ve Çağlar Göğüş’tü.
Gecenin hepimiz için mutluluk veren sürprizlerinden biri Ali Sabancı’yı görmekti.
Kazadan sonra ilk defa böyle bir geceye katıldı.
Biraz kilo vermiş ama çok fit ve iyi görünüyordu.
O bildiğimiz neşesi tam olmasa da yerine gelmiş.
Bol bol sohbet etti tanıdıklarıyla.
Annesi Hayırlı Sabancı da oradaydı.
Bu kaza Doğan ve Sabancı ailelerini birbirlerine daha da yaklaştırmış.
Tabii bol bol Vuslat Doğan Sabancı’dan da söz ettik.
Vuslat şimdi ABD’de bir operasyon geçirecek.
Ali de buradaki tedavisinin son birkaç işlemini tamamladıktan sonra Vuslat’ın yanına gidecekmiş.
İstanbul gecelerinde uzun zamandır ilk defa böyle geniş yelpazeli bir gazeteci katılımı gördüm.
Yaşayan Türk gazetecilerinin artık banko duayeni sayılan Altan Öymen oradaydı.
O kuşaktan Güneri Cıvaoğlu ve Hasan Cemal da salondaydı.
Taha Akyol, Sedat Ergin, Mehmet Yılmaz, Ferhat Boratav, Vahap Munyar, Meliha Okur, İhsan Yılmaz, Yazgülü Aldoğan, Gila Benmayor, Melis Alphan, Şelale Kadak, Doğan Akın, Mine Esen…
Ve yazar olarak aramıza yeni katılan Elif Soyseven…
İlk yazılarını ilgiyle okudum.
Biri Galatarasay Manchester United günü yayınlanan “Manchester’in 12’inci oyuncusu Cantona” ve öteki “Cumhuriyet’in 100’üncü Yılını En iyi Hip Hopçular anladı” yazıları…
Zafer Mutlu artık bir gazete patronu olarak oradaydı.
Yönetici olarak Fox Haber’in Genel Yayın Yönetmeni Doğan Şentürk…
Youtube ve TV gazeteci kuşağından Özlem Gürses, Erdoğan Aktaş…
Haber Türk’te yeni programa başlayan Nagehan Alçı..
Andante Müzik dergisinden Serhan Bali..
Medya dünyasının kıdemlilerinden Nuri Çolakoğlu…
KONDA Araştırma şirketinin sahibi Aydın Erdem…
Gecede biz eski gazetecileri sevindiren bir sima da Doğan Hızlan’dı…
Covid sonrası onu böyle yerlerde pek görünmüyorduk artık.
İlk defa gördük.
Onu her gördüğümde Özdemir İnce’nin şu sözünü hatırlarım:
“Doğan Hızlan bir yerdeyse, orası meşrudur…”
Böyle sözler bazı kişilerce “Her devrin insanı” falan gibi sözlerle küçümsenmeye çalışılır.
Oysa yıllar boyunca bir itibarı taşıyabilmek, hak edebilmek çok önemli bir özellik.
Doğan Hızlan öyle bir insan işte…
Gördüğüme çok sevindim…
Bir de böyle davetlerde görmeye pek alışık olmadığımız bir gazeteci vardı.
Cihangir’in “seviyeli magazincisi” Tuğrul Eryılmaz…
Rolling Stone dergisi eski yazarı Hunter Thompson’dan esinlenerek kendisini “Gonzo” gazeteci olarak tanıtıyor.
T24’deki yazılarında beni sık sık eleştiren Tuğrul’u çok eskiden tanıyorum.
Basın Yayın Yüksek Okulu’nda benden bir küçük sınıftaydı.
O zaman solcuydu, şimdi daha solcu.
Bizim masayla gelip eşim Tansu’yla uzun uzun sohbet ettiler.
Bana “Cihangir’de herkes senden nefret ediyor, ama Tansu’yu seviyorlar” dedi.
Tabii ikisi de solcu olunca normal.
Tuğrul’u da orada gördüğüm için çok sevindim.
Benim için gecenin müzikal sürprizi Antakya Medeniyetler Korosu’nun söylediği “Makber” şarkısıydı.
Çok etkileyici bir sesti…
Çok etkileyici bir yorumdu.
Ferhat Göçer yeni bir albüm çıkardı.
Adını ”Anadolu Aryaları” koymuş.
“Anadolu” ve “Arya” kelimelerini yan yana görmek çok hoşuma gitti.
Önceki akşam korodan Makber’i dinlerken Ferhat Göçer’i hatırladım.
Anadolu’nun “Arya” ile buluşması olağanüstü sonuçlar verebilir.