Başkalarını bilmem ama benim çevremde en çok konuşulan fotoğraflardan biriydi bu…
Bazı kaynaklara göre 1967’de, bazılarına göre ise 1968’de Paris’te çekilmişti…
İki erkek ve ortalarında çok güzel bir kız…
Solda Alain Delon…
Ve Allah sanki biz kullarına kendi güzelliğini göstermek için yaratmıştı bu erkeği…
Ortada Marianne Faithfull…
Dönemin en önemli kadın şarkıcılarından biri…
Sağdaki ise Mick Jagger…
Rock dünyasının gelmiş geçmiş en önemli grubunun en önemli elemanı…
1960’lı yıllar…
Üçü de şöhretlerinin zirvesinde…
Alain Delon “Plein Soleil”i yapalı sekiz yıl olmuş.
Visconti’nin büyülü dünyasına girmiş ve “Leopar” ve “Rocco ve Kardeşleri” filminde zirveye tırmanmış.
Marianne Faithfull 1964’te As Tears Go By’ı söyleyerek bütün dünyayı etkisi altına alan İngiliz müzik devriminin önemli figürlerinden biri olmuş.
Mick Jagger ise grubu Rolling Stones’la zirvede…
Alain Delon Tanrı’nın yarattığı en güzel erkekse…
O da Tanrı’nın yarattığı yeni dalga “serseri erkek cazibesi”nin sembolü…
O fotoğrafın çekildiği günlerde durum şu.
Marianne Faithfull sağındaki erkek Alain Delon’la film çeviriyor.
Solundaki erkek ise sadece muhteşem rockçu Mick Jagger değil.
Aynı zamanda kendisini meşhur eden “As Tears Go By” şarkısını yazan ve ona veren erkek.
Ve aynı zamanda sevgilisi…
İşte fotoğraf öyle bir günde çekildi ve 55 yıldan beri tartışılıyor.
Çünkü fotoğrafta kimsenin gözünden kaçmayacak bir duygu var.
Marianne Faithfull ile Alain Delon fotoğrafta düpedüz flört ediyor.
Yandaki Mick Jagger ise kıskançlığını saklayamayacak bir ruh halinde.
Gözünü elindeki sigaraya dikmiş, sanki bu duruma tahammül etmeye çalışıyor.
Şaka değil…
Sevgilisinin yanındaki adam Alain Delon…
Kim olursa olsun, onun yanında bir erkeğin ezilmemesi mümkün mü…
Zaten fotoğraf o günden beri herkes tarafından aynen böyle yorumlandı.
Alain Delon sevgilisinin yanında Mick Jagger’ı ezip geçmişti…
Bu fotoğraf özellikle erkeklik tarihine geçti.
Bu kareden artık tek kişi kaldı.
Önce Alain Delon öldü…
Önceki gün de Marianne Faithfull…
Ama bu dünyadan ayrılırken geriye erkeklik tarihinin duvarlarına yazılı şu soruyu bıraktılar:
“Bu karede kimin yerinde olmak isterdiniz, kiminkinin yerinde ise olmak istemezdiniz…”
Hangi erkek Alain Delon’un yerinde olmak istemez ki…
Bense 60’lı yılların başından itibaren hep Mick Jagger olmak istemiştim.
Ama buna rağmen o karede Mick Jagger’ın yerinde olmak istemezdim.
Tabii bir de kadınlara sormak gerekir.
Bu karede Marianne Faithfull’un yerinde olmak ister miydiniz?
Alain Delon size resmen kur yapıyor.
Öteki yanınızda sevgiliniz Mick Jagger kıskançlık krizi geçiriyor.
Ve siz Mary Quant’ın moda yaptığı mini eteğin imkânlarını ve sınırlarını sonuna kadar kullanarak bu iki olağanüstü erkeğin arasında Kuğu Gölü dansı yapıyorsunuz.
Ancak hayatının her alanında o fotoğraftaki kadar şanslı değildi.
Ben Marianne Faithfull’u 1964 yılında tanıdım.
Çünkü o yıl “As Tears Go By” şarkısını çıkarmıştı.
Çok güzel bir şarkıydı ve Beatles, Rolling Stones, Animals, Hollies, Who, Kinks gibi müzikte İngiliz devrimini başlatan gruplar arasında bir baladla ve kadın olarak ortaya çıkmıştı.
Şarkının hikâyesi de ilginçti.
Mick Jagger ve Keith Richards bu şarkıyı birlikte yazmışlar ve ona vermişlerdi.
O iki erkek bu şarkıyla sadece müzik hayatına değil, aynı zamanda yatağına da gireceklerdi.
Mick Jagger şarkıyı gerçekten onun için mi yazmıştı?
Marianne Faithfull başlarda “Evet benim için yazdı” diyordu.
Ancak sonradan hatıralarını yazarken “Menajerleri ikisinden bir şarkı yazmalarını istemişti. Onlar da yazmış ama sonra bunu Marianne Faithfull’a vermişti.”
Nitekim şarkı çok tutulunca Rolling Stones bir yıl sonra kendisi de söylemişti.
Bugün ne yazık ki dünya bu şarkıyı ondan değil Rolling Stones versiyonundan biliyor daha çok.
Mick Jagger’la ilişkisi 1966’da başladı.
Bu ilişki 1960’larda İngiliz pop müzik kültürünün en çok konuşulan hikâyelerinden biriydi.
İkisi de şöhretin zirvesindeydi.
Marianne Faithfull, Antonioni’nin Blow-Up filminde yoktu, ama sanki o kült filmde anlatılan kadınlardan biriydi..
Dünya pop kültürüne geçen bu ilişki aslında sadece dört yıl sürdü.
Ama bu dört yıla neler sığmadı ki…
Pop kültürünün belki ilk biseksüel kadın figürüydü.
Hem erkeklerle, hem kadınlarla inişli çıkışlı hikâyeleri vardı.
Yine pop müzik tarihine geçen bir polis baskınının İngiliz tabloid kültüründeki en büyük kahramanı haline geldi.
Çünkü polis eve uyuşturucu baskını yaptığında onların önüne üstünde sadece beyaz bir kürkle, çırılçıplak çıkmıştı.
Ama asıl bomba yıllar sonra, Keith Richards hatıralarını yayınladığında patlayacaktı.
Mick Jagger asıl erkeklik krizini işte o zaman yaşayacaktı.
Rolling Stones’un gitaristi Keith Richards 2010 yılında “Life” adlı hatıra kitabını yayınladı.
Kitapta Mick Jagger’ın Marianne Faithfull’la birlikte olduğu yıllara ait ilginç bir bölüm var.
O yıllarda Keith Richards dönemin ünlü mankeni Pallenberg’le birliktedir.
Pallenberg ise Mick Jagger’la birlikte film çekmektedir.
Keith Richards, Mick Jagger’la Pallenberg arasında ilişki olduğundan emindir.
“Ama benim için hiç önemi yoktu. Çünkü Pallenberg büyük organlı erkekleri sever. Mick’inki küçüktür. Onu tatmin edemez” dedi.
Ancak mesele orada bitmiyor.
Keith Richards aynı günlerde Mick Jagger’ın sevgilisi Marianne Faithfull’un da kendisiyle yattığını yazıyor.
Hatta bir gün evde sevişirken Mick Jagger erken gelmiş ve Keith Richards pencereden atlayıp kaçmış.
“Hatta kaçarken çoraplarımı bile giyemedim, orada kaldı” diyor.
Yıllar sonra Marianne Faithfull’a “O çoraplar ne oldu” diye sorunca o da “Ben de bilmiyorum” cevabını vermiş.
Ancak bu olayda Mick Jagger’a asıl koyan şey organının küçüklüğü hakkında söylediği söz oldu.
Mick Jagger iki üç yıl onunla konuşmadı.
Sonra Keith Richards verdiği bir mülakatta “O gün kızgınlıkla öyle yazdım, ama Mick’in organı da o kadar küçük değil” diyerek gönlünü almış ve öyle barışmışlar.
Mick Jagger’la Marianne Faithfull 1970 yılında ayrıldılar.
Marianne Faithfull’un hayatı ondan sonra çok trajik bir döneme girdi.
Uyuşturucu bağımlılığı arttı ve kokainden eroine geçti.
İki yıl kadar evsiz bir insan olarak sokaklarda yaşadı.
Sonra da arkadaşlarının yardımıyla küçük bir eve taşındı.
Aynı evi başkalarıyla paylaşarak yaşadı.
Ama sanatçı yanı hep canlı kaldı.
Hayatının en zor dönemlerinde yaptığı yeni projeler ve şarkılarla müzik hayatını sürdürdü.
O hep 1960’ların pop kültürünün ikonası olarak kaldı benim kafamda.
“Broken English”i, Bob Dylan’ın harika şarkısı “It’s All Over Now Baby Blue”yu onun yorumundan dinledim yıllar boyunca…
Benim için Blow-Up filminden fırlamış bir 1960 kızıydı o ve hep öyle kaldı.
Françoise Hardy’nin posterinin yanında hep onunki de vardı.
O üçlü fotoğrafa gelince…
Aslında o karenin kıskanç erkeği Alain Delon’du…
Johnny Hallyday hatıralarında Alain Delon’u sevgilisi Romy Schneider’la konuşmalarına bile izin vermezdi diye anlatıyor.
Ama o fotoğrafın asıl özelliği kareye giren üç kişinin de biseksüel olmasıydı.
Visconti’nin partneri Helmut Berger hatıra kitabında Alain Delon’un Visconti’ye aşk mektupları yazdığını söylüyordu.
O fotoğrafa ne zaman baksam saatlerce konuşurum kendi kendime…
Hayatım boyunca hep şuna inandım.
Bir erkekle bir kadın arasındaki ilişkiyi dışardan bakıp anlamak mümkün değildir.
Hele hele bu ilişki iki erkek ve bir kadın arasında ise…
Daha da zordur.
Hele hele karedeki üç kişi de biseksüel ise…
Anlamak imkansızdır.
Alain Delon’un onunla birlikte oynadığı filmde bir sahne var.
Marianne Faithfull’un üstünde bedenine yapışmış deri bir mini elbise vardır.
Alain Delon’un kucağına yatmıştır.
Delon deri elbisesinin fermuarını yavaşça açar ve altında çıplak bedenini görürüz.
Marianne Faithfull’un hatıralarından öğreniyoruz ki Delon fermuarı açarken şöyle diyormuş: “Vücudun kadife kutusundaki keman gibi…”
O sahneyi birkaç kere çekmek zorunda kalmışlar.
Bunlara ve Getty Image’ın dünyaya yaydığı fotoğraflara bakılırsa aralarında kesinlikle bir şey olmuş diyebilirsiniz.
Bence de olmuştur.
Ve ikisine de yakışır.
Ne de olsa kendi ahlâk kitaplarını kendileri yazmış bir erkek ve kadındılar.
Güle güle Marianne…
Ben de herhalde ölünceye kadar o üçlü fotoğrafa bakmaya devam edeceğim…
Aşk küçük oyunlarla ve kıskançlıklarla beslenen bir şeydir.
İnişli çıkışlı bir hayattı.
Ama hayatına büyük erkekler girdi…
Tanımadığımız kadınlar vardı.
Yani kimse onunki sıradan bir hayat diyemezdi.
Sıradan bir kadın değildi…
Savaş sonrası İngiliz çocukları sadece müzikte devrim yapmadı.
Hayatı özgürce yaşamanın kanunlarını da yeniden yazdılar.
Yani arkadaş…
Pink Floyd’un “Wall” şarkısını, duvarda herhangi bir tuğla olmayı reddeden bu çocuklar hep birlikte yazdı.
Marianne Faithfull 78 yaşında bu dünyadan gitti.
Bizim kuşağımızdan ne zaman biri ölse Byrds grubunun Amerikan karşı kültür tarihini yazan şarkılarından biri gelir aklıma.
“Turn Turn Turn…”
Özellikle de şarkının o dizesi:
“There is a time to die…”
Ölmenin de bir zamanı vardır….
31 Ocak 2025 - 25 Ocak günü ne oldu? O 80 bin kişi nereye gitti, isim isim tespit edildi mi?
29 Ocak 2025 - Yapay zekayla yapılmış şirin bir Deniz Gezmiş bize iyi gelebilir mi?
28 Ocak 2025 - Dün İmamoğlu konuşurken önüme gelen anket ve bir cümle ne diyor
26 Ocak 2025 - Bir mübadil bavulundan gelen kedi miyavlaması Türkiye’nin sesi oldu