11 Şubat günü aynı saatlerde Azerbaycan Başkenti Bakü ile İsrail’in Tel Aviv’inden öyle bir fotoğraf geldi ki…
Hemen dönüp son dört günün film şeridini geri sardım.
İzler beni 8 Şubat gününe götürdü.
Benim yorumum şu;
8 Şubat 2025 günü Orta Doğu’da “Çılgın gidişte” muhtemel bir oyun değiştirici sürecin ikinci işareti geldi.
Birincisi neydi, bu ikincisi ne, birazdan anlatacağım.
O sabah Anadolu Ajansı’ndan Mehmet Şah Yılmaz imzasıyla üç cümlelik bir haber verildi:
“Dışişleri Bakanı Fidan İranlı mevkidaşı Erakçi ile telefonda görüştü.
Görüşmede ikili konular ve Filistin’deki durum ele alındı.”
Biraz daha ayrıntı alabilir miyim diye Dışişleri resmi sitesine girdim.
Belki benim gözümden kaçtı ama tek kelime haber ve açıklama bulamadım.
Aynı gün bir başka olay daha olmasaydı üstünde durmaz geçerdim.
Aynı gün aşağı yukarı aynı saatlerde Tahran’dan bir haber geldi.
Kaynak yine Anadolu Ajansıydı.
İlginçtir, yazan muhabir yine Mehmet Şah Yılmaz’dı.
O haber de şuydu:
“MİT Başkanı Kalın İran’da temaslarda bulundu.”
Tek ayrıntı ise şöyleydi:
“MİT Başkanı İran İstihbarat Bakanı İsmail Hatib ve Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Genel Sekreteri Ali Ekber Ahmediyan ile görüştü.”
O haberde biraz daha ayrıntı vardı:
“Görüşmelerde PKK ve DEAŞ başta olmak üzere tüm terör örgüleriyle mücadele, ortak tehditler, Suriye’de durum, Gazze’deki ateşkes ve Filistin meselesiyle ikili gelişmeler kapsamlı şekilde değerlendirildi.”
Üst düzey iki Türk yetkili aynı saatlerde farklı mekanlarda İranlı mevkidaşlarıyla görüşüyordu…
Çok rastlanan bir durum değildi.
Bu iki haber de Batı medyasında pek yer bulmadı.
Ama İbrahim Kalın’ın Tahran ziyareti Orta Doğu’da irili ufaklı birçok haber sitesi ve ajansın bültenlerinde yer aldı.
Bu iki görüşmeden sonra şunu söyleyebilirim.
Bugün Türkiye Dışişleri Bakanı ve MİT Başkanı Orta Doğu’daki girişimleri Avrupa, hatta ABD dışişleri ve istihbarat yetkililerinden çok daha yakından izleniyor.
Çünkü giderek daha güçlü oyun kurucu haline geliyorlar.
Ama Orta Doğu onlardan ibaret değil.
Ankara ile Tahran arasında bunlar olurken aynı gün Bakü ve Tel Aviv’de Gazze Savaşı’nın başından beri en ilginç gelişmelerden birinin son noktası konuyordu.
Gazze Savaşının başından beri Azerbaycan’ın İsrail’i açıkça destekleyen tek İslam ülkesi olduğu biliniyordu.
Ama bu işbirliğinin bir anlaşmayla göklerde başka bir biçime dönüşeceği kimsenin aklına gelmiyordu.
8 Şubat günü tamamlan bu anlaşma önceki gün, yani 11 Şubat günü açıklandı.
11 Şubat, yani bu salı günü…
Yani Başkan Trump’ın Ürdün Kralı’nın yanında “Gazze’yi üstümüze alıyoruz, Filistinlileri göndereceğiz” dediği gün…
İsrail’in “Rehineler serbest bırakılmazsa anlaşmayı bozacağız” tehditleri savurduğu gün Azerbaycan Havayolları kendi Instagram hesabından çok ilginç bir paylaşım yaptı.
Fotoğrafta arka arkaya durmuş iki yolcu uçağının kuyrukları görünüyordu.
Kuyrukların birinde İsrail’in Davud yıldızı, ötekinde ise Azerbaycan’ın milli havayolu şirketinin çizgileri vardı.
Aynı saatlerde El Al da kendi Facebook hesabından şu paylaşımı yaptı:
“Azerbaycan’ın milli havayolu şirketi AZAL Azerbaijan ile yeni bir ortaklığı duyurmaktan heyecan duyuyoruz.”
Azerbaycan Havayolları AZAL ile İsrail Havayolları El Al birlikte uçuş kararı almıştı.
Buna “Codesharing” deniyor.
Yani ortak uçuş kodları kullanma sistemi.
Ama aynı zamanda Miles uygulamalarını da ortaklaşa hale getiriyorlardı..
THY’nin Star Alliance’ta yaptığına benzer bir uygulama.
Diyeceksiniz ki ne var bunda?
Doğru, geçmişte THY’nin de El Al’la böyle uygulamaları vardı. Ama Gazze Savaşı her şeyi altüst etti.
Ancak içinde bulunduğumuz şu paramparça dünyada bir İslam ülkesinin böylesine sembolik bir adım atması oyun değiştirici bir özellikte görünmüyor mu?
Bir noktaya daha dikkatinizi çekeyim.
Gazze Savaşı’nın başından beri İsrail’in müthiş bir izolasyonu var.
Ama bu izolasyon ikinci defa bir İslam ülkesi tarafından deliniyor.
Birincisi Birleşik Arap Emirlikleri’nin havayolu şirketi Ethiad’dı…
Gazze Savaşı’ndan sonra Avrupa ve Amerikan havayolu şirketleri bile Tel Aviv uçuşlarını durdururken BAE’nin Ethiad’ı uçuşlarına devam etti.
Şimdi Azerbaycan Havayolları daha da ileri bir işbirliğiyle bu harekete katılan ikinci İslam ülkesi oldu.
Bu ne anlama geliyor?
Şimdi ilgisiz gibi görünen bir başka sahneye gidelim.
O 8 Şubat’tan bir gün sonra Gazze’deyiz.
Ateşkes anlaşması gereği İsrailli rehineler serbest bırakılıyor.
Ancak bu defa Hamas bu teslim işini bir “zafer törenine” çevirmiş.
Ortaya yüksek bir platform kurulmuş.
İsrailli rehineler yüzleri kapalı üniformalı HAMAS militanları tarafından kolları sımsıkı tutularak getiriliyor.
Rehineleri küçük düşürücü bir sahne.
Üniformalı militanlar zafer işareti yapıyor.
Kısaca rehin takas olayı Hamas’ın askeri kanadının ‘Yıkılmadık ayaktayız’ şovuna dönüşüyor.
Bu sahnelerin İsrail’de tepki uyandıracağı açık.
Çünkü geride 45 bin ölü, 100 bir yaralı, yüz binlerce evini kaybetmiş bir halk ve harabeye dönmüş bir ülke var.
Ama Hamas’ın askeri kanadı hala “Zafer kazandık, duruma hakimiz, dimdik ayaktayız” şovu yapıyor.
Apaçık bir provokasyon.
Nitekim bunun cevabı sadece İsrail’den değil, Washington’dan da geliyor.
Üstelik insanın dimağını darmadağın edecek, ne insanlığa, ne vicdana ne de mantığa sığacak bir öneriyle.
Yeni Başkan Trump inanılmaz bir pervasızlıkla “Gazze’ye el koyuyorum, Filistinlileri gönderip oraya tatil köyü yapacağım” diyor.
Amerika’da 1970’li, 80’li yıllarda Ayn Rand adlı bir yazar özellikle muhafazakar cumhuriyetçi kesim üzerinde etkili olmuştu.
Devletin varlığını minimale indirmek isteyen, “Etik Egoizm” kavramını geliştiren ve bunu “Bencillik erdemi” olarak savunan bir kadındı.
Bizde en büyük hayranı Sinan Çetin’di…Kitaplarını o çevirtti Türkçeye…
Ayn Rand’cı kafa genellikle çok pragmatik geçinir.
Onun pragmatizmden anladığını Trump gibi fazla okumayan kafalar aklına geleni söylemek ve yapmak olarak tercüme eder.
Bu kişi bir de Amerikan başkanı ise o zaman bu “Bencillik erdemi” Filistin sorununu bütün öteki ülkelere yayacak tehlikeli bir zevzekliğe dönüşür.
Ama ciddiye alalım.
Çünkü şu an dünyanın küçümsenmeyecek bölümü her şeyi böyle çakma Ayn Rand pragmatizmle çözmeye çalışan, egoları kulaklarından fırlamış, kendilerini dev aynasında gören popülist otoriter liderlerce yönetiliyor.
Söyledikleri gerçekleşmeyecek kadar manyakça olsa da etkileri hiç yok değil.
Covid virüsü Çin’de Wuhan’da bir pazardan yayılmıştı.
Bugün dünyayı dünyayı mahvedebilecek bir “Çakma Ayn Rand virüsü” de Washington’da beyaz bir evden yayılabilir bütün dünyaya.
Bakın daha şimdiden ilk belirtileri başladı…
Trump’ı duyan Ahmet Davudoğlu bir adım ileri giderek yeni bir “derinlik stratejisi”ni açıkladı:
“Gazze otonom bir bölge olarak Türkiye’ye bağlansın…”
Ahmet Hoca aman ha…
Trump da bu harika fikirden uyanıp, teklifini biraz değiştirip “Gazze otonom bölge olarak ABD’ye bağlansın” derse…
Hocam sizce Gazze halkı hangisini tercih eder?
İyi düşünmek lazım.
Burası Orta Doğu…
Biz Ayn Rand mukallitlerini bırakıp ciddi meseleye dönelim.
Bu durumda dünyanın makul ülkeleri ve özellikle İslam ülkeleri ne yapacak?
Yapılacak ilk iş Gazze’ye Trump’ın değil dünyadaki makul ülkeler koalisyonunun el koymasını sağlamaktır.
Bunun için de savaştan ve şiddetten çok hoşlanan popülist liderlerin bahanelerini elinden almalıdır bu dünya.
Onların en büyük bahanesi de Hamas’ın askeri kanadı.
Artık açık açık konuşma zamanı geldi.
7 Ekim 2023 sabahından beri yaşadıklarımız herhalde bize şunu öğretti:
Hamas’ın sorumsuz askeri kanadı dağılmadığı sürece İsrail ve Amerika bu delice hareketlerden vazgeçmeyecek.
Çünkü Hamas’ın askeri kanadı da ateşkes kararından sonraki tavırlarıyla o sorumsuz eylemlerinden asla vazgeçmeyeceğini bütün dünyaya gösteriyor.
Unutmayalım; Hamas bugün Gazze’de 45 bin insanın ölmesine, 100 binin yaralanmasına, milyonlarca insanın evsiz barksız kalmasına, kendisinin ve Hizbullah’ın bütün liderlik kadrosunun yok edilmesine yol açan o sorumsuz 7 Ekim saldırısını yapan örgüttür.
İşte tam bu noktada 8 Şubat günü Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın İranlı mevkidaşlarıyla yaptığı görüşmeler çok önem kazanıyor.
Gazze Savaşı sırasında Hamas’ı açıkça sadece iki devlet destekledi. Türkiye ve İran…
Ama kabul edelim ki 7 Ekim saldırısı Türkiye ve İran’a da çok zarar verdi.
Bir kere bu destek hiçbir işe yaramadı.
Ayrıca Türkiye’nin İsrail’le ticari ve teknolojik ilişkilerini dibe vurdurdu.
İran’ı neredeyse Orta Doğu haritasından sildi.
Şimdi geldiğimiz noktada şu:
Türkiye ve İran’ın Hamas’ın askeri kanadına karşı tutumu ne olacak?
Hamas’ın askeri kanadına “Buraya kadar” mı diyecekler?
Yoksa yine “Yürü arkandayız” mı…
Hamas’ın askeri kanadından hala umutlu olanlar varsa onlara şunu hatırlatırım.
Ateşkesten sonra ve özellikle rehine takası sırasındaki provokatif şovlar Hamas’ın aynı sorumsuzlukla devam edeceğinin işareti sayılabilir.
Ama Gazze halkının artık şunu öğrenme zamanı geldi.
Askeri kanadı dağıtılıp Gazze’de yetki sadece sivil bir oluşuma geçmediği sürece bugün İsrail’e karşı oluşan cephe de yavaş yavaş dağılmaya başlayacaktır.
Ethiad’dan sonra Azeri Havayolları ile İsrail El Al uçaklarının kuyruklarındaki işbirliği bunun ilk küçük işareti.
Emin olun gerisi gelecek.
Çünkü Hamas’ın askeri kanadının provokatif ve sorumsuz eylemleri artık öteki İslam ülkelerine de büyük zararlar vermeye başladı.
15 Şubat 2025 - ‘We Are The World’ döneminin sonu
14 Şubat 2025 - TÜSİAD haklı, bu sistem çöktü, eksik kelimeyi de ben tamamlayayım
13 Şubat 2025 - İki uçak kuyruğu ve 8 Şubat günü Ortadoğu’da oyun değiştirici 24 saat
12 Şubat 2025 - Bugüne kadar dinlediğim en güzel meyhane ve taverna şarkısı
11 Şubat 2025 - Bak beyim benim adım Yaşar Usta, CHP’yi rahat bırak artık