Her cuma sabahı uyandığımda ilk işim Spotify’a girip yüklenen yeni şarkıları taramak.
Bu cuma da bakarken Sertab Erener’in yeni şarkısı “Sen İste”yi gördüm ve dinlemeye başladım.
Spotify’da isterseniz şarkıları hazırlanan kliplerinin eşliğinde dinleyebiliyorsunuz.
Sertab’ın yeni şarkısının sözleri onun son zamanlardaki en baskın temasını ve ruh halini de anlatıyor.
Tam özgürlük….
Bu Yıl 4 Aralık’ta 60 yaşına giriyor…
Kendine yepyeni bir tarz ve profil çizdi.
Çok hoşuma gidiyor o halleri.
Şarkılarında da besbelli bir “özgürleşme” havası var.
Şu sözlere bakar mısınız…
“Düşünce kör bir karanlık gözlerimden
Derindi her bir sözü her bir yerinden
Çözüldü bağlarım tam dizlerimden
Buram buram sarhoşum saçlarımın her bir telimden…”
Şarkı böyle başlıyor.
Arkadaki klip de tam bu “Buram buram sarhoş” haline uygun hale geliyor.
Flu bir kadın silüeti…
Elinde bir şeyi sallıyor.
Biraz dikkat edince anlıyorsunuz.
Elinde salladığı slip…
Bildiğimiz tanga slip…
Hem de öyle bir kere falan değil…
Şarkı boyunca çıkarıp çıkarıp sallıyor.
Ve şarkı aynı hızla devam ediyor:
“Aklım dönüp durur, çıkar ekseninden
Sözün emir olur, erir ellerimden
Korkularım uzaklaşır yeryüzünden
Hiçbir şey umurumda değil senin yüzünden..”
Klibe bakıyorsunuz, gördüğünüz kadının hakikaten hiçbir şey umurunda değil.
Slipini şarkının sonuna kadar güzümüze soka soka sallıyor.
Peki ama bu kadın kim?
Şarkıyı söyleyen Sertab Erener mi?
Yoksa konu mankeni mi…
Öyle olsa bile, şarkıyı söyleyen Sertab olduğuna göre onu anlatıyor…
Bazılarının “60 yaşında kadına yakışıyor mu” diye konuşmaya başladığını buradan işitiyorum.
Hoş 20 yaşında olsa da bazıları aynı şeyi söyleyebilir.
Bana göre, kendine güvenen bir kadın için çok güzel ve çok cesur bir “60 yaş karşılaması…”
Yetmiş yedi yaşında bir erkek olarak benim çok hoşuma gitti, 60 yaşında bir kadın olsam daha da hoşuma giderdi.
Tabii Sertab şarkıda bunları “Birine” söylüyor.
Bir erkeğe olmalı…
Hem de erkeğin gururunu okşayacak bir davetkarlıkla…
“Sen iste
Söz aramam bir başkasını
Sen iste
Al evimin anahtarını
Seninle bırakırım çapkınlığımı…”
Hadi biraz anti WOKE yapayım…
O kem ve kötü erkek dimağımla diyeyim ki;
“Bu yaşta istediği erkeği bulmuşsa başka ne diyebilir ki…”
Yook arkadaş, bak erkek olarak söyleyeyim…
Hiç oturmadı bu anti WOKE kıyafet bana…
Hiç de öyle değil diyeceğim.
Kadınlar artık 60’lı yaşlarında da kadın…
Hem de kendilerine iyi baktılar mı daha da kadın…
Sertap devam ediyor:
“Sen iste
Öderim aşk hesaplarını
Seninle
Isıtırız, gel yatağımı
Sor bi adımı, sonrası la la. La laaa”
Tabii ne de olsa erkeğim, aklım klipte slipini sallayan kadında…
Şarkı ilerledikçe şüpheniz de çoğalıyor.
Sertap mı…
Yoksa konu mankeni mi…
Dün aradım ama sormaya cesaret edemedim.
New York’a gidiyormuş.
Los Angeles, New York ve başka şehirlerde uzun bir turne…
Sadece, “Sertab harikasın, sen bizim Madonnamızsın” dedim.
Devam bu Madonna tarzı özgürleşmeye…
Sana yakışıyor…
Zaten söylemek istediğim de bu anlama geliyordu.
Yaşayan İtalyan tenorlar arasında en sevdiğim Roberto Alagna…
Onu sadece opera yorumcusu olarak değil, Sicilya ruhunu en iyi anlatan popüler bir sanatçı olarak da çok seviyorum.
“Malena” adlı şarkısı playlistlerimin vazgeçilmezleri arasında.
Sicilya albümü de öyle…
Roberto Alagna da 60 yaşına girdi.
Geçen cuma günü Spotify’a yeni albümü yüklendi.
Albümün adı “60.”
Kariyerinin en güzel yorumlarını koymuş.
İçinde popüler ama Türkiye’de çok bilinmeyen İtalyan yöresel şarkıları da var…
Wagner’in Lahengrin’inden de parçalar var.
Tchaikovsky, Rimsky Korsakov, Verdi, Pergolesi ve Gounod’dan da…
Sognare gibi İtalyan popüler ruhunu anlatan şarkılar da var…
Altmış yaşında bir erkek olarak onun kapağa koyduğu fotoğraf ise çok daha tutucu…
Biraz 40’lar, 50’ler Sicilyası tarzı siyah bir şapka ve kendine özgü, ama biraz zorlama bir bakış…
Hep diyorum ya…
Kadınlar erkeklerden daha cesurdur…
Buyurun 60 yaşına giren bir kadın ve bir erkek sanatçı…
Biz İzmirliler pop ve caz müziğine düşkün bir neslin çocuklarıyız.
1960’lı yıllarda düğün orkestralarının İtalyan müziği çaldığı gecelerde büyüdük.
Ve o kuşaktan çok müzik yapımcısı, yazarı, radyocusu çıktı…
İzmir Radyosunun harika ekibi Ali Kocatepe, Bülent Özveren, Şebla Kantarcı, Reşat Nevruzlu, Bülent Gül…
Onlara Ankara’lı İzzet Öz ve İstanbul Fatih doğumlu Yavuz Aydar’ı da ekleyebilirsiniz…
İzmir’den yetişmiş gizli müzik yazarlarından biri de Ümit Tunçağ’dır…
O da İzmir Radyosu’nun efsane kadrosundandır.
Geçen hafta onun yeni çıkan kitabı “Caz ve Rock Ünlüleri İle Söyleşiler” kitabını okudum.
Yıllar boyunca İstanbul Caz Festivaline, Akbank Caz günlerine gelen dünyanın en ünlü sanatçıları ile konuşmuş.
Bildiğimiz söyleşi üslubundan farklı, kendi yorumlarını ve gözlemlerini de aktaran, kısa ama harika yazılar çıkmış.
Kimlerle görüşmüş, görüşebilmiş hayretler içinde kaldım.
Ray Charles, Keith Jarett, Dizzy Gillispie, Dave Brubeck, Herbie Hanckok, Chick Korea, Stan Getz, Stanford Marsalis, Al Di Meola, Sergio Mendes, Tom Jones, Paco de Lucia, Ian Anderson, Stanley Clarke, Marcus Miller, Steve Winwood, Bob James…
Hepsi birer efsane…
Bir kısmı artık hayatta değil…
Onlar arasında Keith Jarret’le yaptığı mülakatı okurken ilginç ayrıntılara rastladım.
Mesela İstanbul’da konser öncesi kendisine iki ayrı piyano getirilmiş.
Biri Steinway, öteki Yamaha…
İkisini de denemiş ve sonunda Yamaha’da çalmayı tercih etmiş.
Üstelik, ‘Hangisini beğendin’ diye Ümit’e de sormuş.
Acaba klasikçiler daha çok Steinway, cazcılar Yamaha mı tercih eder?
Ama mesela Fazıl Say’ın Yamaha çaldığını biliyorum.
O söyleşide Keith Jarret’in Sufi olduğunu öğrenmiş.
“Bunu bugüne kadar niye hiç söylemediniz” diye sorunca şu cevabı almış.
“Bu benim özel yaşamım, özel düşüncem. Bunu geniş kitlelerle paylaşmak gerekmez…”
Bugünün dindarlığını her saniye dışa vurmaya meraklı müminleri düşününce demek ki dünyada böyle insanlar da varmış dedim.
Caz müziği meraklılarının çok seveceğine emin olduğum, çok kolay okunan, kısa mülakatlar.
Ben çok sevdim…
Bu arada ilk İzmir yıllarımda Beatles’la aynı dönemlerde keşfettiğim Spencer Davis Group’un üyesi Steve Winwood mülakatında adı geçtiği için yine aklıma düşen Traffic olarak çaldığı “John Barleycorn Must Die” albümünü yeniden dinledim.
Müthiş bir albümmüş, iyi ki hatırlattı Ümit bana…
Dün ünlü şarap uzmanı Jancis Robinson’un sitesinde okudum.
Geçen hafta öyle bir ülkede şarap tanıtımına katılmış ki aklımın ucundan geçmezdi.
Ama önce sizi bundan 52 yıl önceye, 1976’ya döndüreyim.
O yıl Fransa’nın önde gelen şarap kritikleri bir “kör tadım” yaptı.
Bunu Paris’te şarap butiği açmış Steven Spurrier adlı bir İngiliz düzenlemişti.
Jüride iki kişi hariç öteki üyelerin hepsi Fransızdı.
Tadıma hangi şarapların katıldığı jüri üyelerine söylenmedi.
Ancak Bordeaux’nun Haut Brion ve Lafitte gibi en üst sınıf şarapları arasına ABD’den bazı şaraplar da konmuştu.
Burnundan kıl aldırmayan Fransız şarap uzmanlarının verdiği oylar sonunda ortaya tam bir şok sonuç çıktı.
Hem beyazda hem kırmızıda Amerikan şarapları birinci olmuştu.
Fransız jüri üyelerinin bazıları oylarını geri çekti.
Ama bu kör tadım dünya tarihine geçti.
Hem de eski Yunan mitolojisinden esinlenerek “Judgement of Paris” deyimi ile hatırlandı.
Tadımda birinci gelen o Amerikan şaraplarının boş şişesi bugün Washington’daki Smitsonnian Müzesi’nde bulunuyor.
O kör tadımın bir de filmi yapıldı.
Adı “Bottle Schock’tu…
Şişe şoku yani…
O filmin sonunda bu kör tadımı düzenleyen Spurrier arkadaşına şunu söylüyordu:
“Bugün dünya şarap tarihinde bir şey değişti. Bundan böyle dünyanın her yerinde çok iyi şaraplar yapılacağına tanık olacağız..”
Dün ünlü şarap uzmanı Jancis Robinson’un blogunda okudum.
Butan’da şarap yapılmaya başlanmış.
Yüzde 90’ı Budist olan ülkede ilk rekolte şaraplar şişelenmiş.
Geçen yaz Berlin’de dostum Kai Diekmann bana harika bir Çin şarabı içirmişti.
1976’daki tarihi kör tadımın üstünden 52 yıl geçti.
Onu anlatan filmin sonundaki kehanet 52 yıl sonra gerçekleşiyor….
Tabii bu kehaneti gerçekleştiren ilk ülkelerden birinin Türkiye olduğunu da söylemeliyim.
Dünyanın en eski üzüm bağlarının bulunduğu topraklarda şarapçılık son 20 yıldır tarihinin en büyük zorluklarına rağmen bugün mucizeler yaratıyor.
Bir gün bu rejim sona ererse Türk bağcılığı asıl devrimini o zaman yapacak.
3 Aralık 2024 - Dün gece Türkiye’nin en prestijli ödülü tarihimizin en büyük başarısızlığına verildi
1 Aralık 2024 - Cumhurbaşkanı nerede konuşacak? Caminin avlusunda mı, minberde mi?
30 Kasım 2024 - Antakya’da 2000 yıl arayla ayakta kalan iki duvarın sırrı
29 Kasım 2024 - Master Chef sorusu: Bir Michelin şefinin tam teşekküllü kestane menüsü nasıldır?
28 Kasım 2024 - Rahmi Koç: İşadamıyım ama hayatım beş kuruş bile getirmeyecek üç işle geçiyor