Atatürk bize ne bıraktı, biz ne hale getirdik?

Cumhuriyet’i yalnızca bir anayasa maddesi olarak değil, bir vicdan meselesi olarak tanımlamıştı. Ona göre özgürlük, sadece bir hak değil; düşünmenin, sorgulamanın, üretmenin ön koşuluydu. Bugün bu özgürlük alanı daralırken, Cumhuriyet’in özü de maalesef ki yavaş yavaş soluklaşıyor.

28 Ekim 2025
Bu ülkenin bağımsızlığı, özgürlüğü ve Cumhuriyet’i için kanını, canını, ömrünü ortaya koyan herkese borçluyuz. Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, tüm silah arkadaşlarını, bu vatan için savaşan tüm şehitlerimizi ve gazilerimizi minnetle, rahmetle ve saygıyla anıyoruz. Onların bıraktığı mirasın tek gerçek karşılığı, adil, özgür ve demokratik bir Türkiye’yi yaşatmak olacaktır.

29 Ekim 1923… Küllerinden doğan bir ulusun, “artık kendi kaderini kendi çizeceğim” dediği tarih. Cumhuriyet sadece bir yönetim biçimi değil, bir varoluş iddiasıydı. Atatürk, bu topraklara yalnızca bir devlet modeli değil, bir zihniyet devrimi bıraktı: Aklın, bilimin, özgürlüğün, eşitliğin ve adaletin üzerine kurulu bir yaşam biçimi.

Cumhuriyet’in temelinde, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ilkesi var. Yani birey, artık sadece tebaa değil, eşit haklara sahip bir yurttaş. Devlet, yurttaşın üzerinde değil, hizmetinde. Adalet, gücün değil, hakkın yanında. İşte bu fikir, bizi 102 yıl önce karanlıktan aydınlığa çıkaran kıvılcımdı.

Peki bugün o kıvılcım hâlâ aynı ışığı saçıyor mu?

Cumhuriyet ayakta ama yoruldu…

Aradan geçen yüzyılda Türkiye, modernleşmenin bedellerini ve avantajlarını bir arada yaşadı. Demokrasinin özü olan hukukun üstünlüğü, giderek aşınmaya başladı.Yargı bağımsızlığı tartışmalı hale geldi. Basın, halkın gözü kulağı olmaktan çıkarılıp hizaya sokulmaya çalışıldı. İfade özgürlüğü, “sınır” kelimesinin gölgesinde daraldı. Liyakatin yerini sadakat, şeffaflığın yerini korku aldı. Ve tüm bunlar, Cumhuriyet’in temel ilkesi olan “halkın kendi kendini yönetme” fikrini zedeledi.

Oysa Atatürk, Cumhuriyet’i yalnızca bir anayasa maddesi olarak değil, bir vicdan meselesi olarak tanımlamıştı. Ona göre özgürlük, sadece bir hak değil; düşünmenin, sorgulamanın, üretmenin ön koşuluydu. Bugün bu özgürlük alanı daralırken, Cumhuriyet’in özü de maalesef ki yavaş yavaş soluklaşıyor.

Cumhuriyet’in en önemli temellerinden biri hukuk devleti ilkesidir. Ancak artık bu topraklarda adalet, çoğu zaman güçlünün elinde şekilleniyor.Hukuk, “herkese eşit mesafede” olmaktan uzaklaştıkça toplumun vicdanı da sarsılıyor.

Keyfi tutuklamalar, ifade özgürlüğüne yönelik davalar, yargının siyasi etkiler altında kalması… Tüm bunlar, Cumhuriyet’in “her yurttaş kanun önünde eşittir” vaadini zayıflatıyor. Bir ülkede adalet duygusu zedelenirse, en sağlam kurumlar bile ayakta kalamaz. Atatürk’ün “Adalet gücü bağımsız olmayan bir milletin, devlet halinde varlığı kabul olunmaz” sözü, bugün her zamankinden daha güncel.

29 Ekim bir bayramdan fazlası…

Cumhuriyet Bayramı’nı sadece kutlamak değil, anlamını yeniden hatırlamak zorundayız. Çünkü Cumhuriyet, bir defa kuruldu ama her gün yeniden yaşatılmak zorunda. Bu, sadece siyasilerin değil, her yurttaşın sorumluluğu.

Bugün Atatürk’ün “muasır medeniyet” hedefinden uzaklaşıyor gibi görünsek de hala aynı topraklarda, aynı değerlerin ışığında yeniden ayağa kalkabiliriz.Yeter ki eleştiriden korkmayalım, gerçeği söylemekten vazgeçmeyelim, hukukun ve özgürlüğün yanında dimdik duralım.

Cumhuriyet, sadece 29 Ekim sabahı gönderde dalgalanan bir bayrak değil; her adil kararın, her özgür fikrin, her eşit fırsatın ta kendisidir. 102 yıl sonra, belki yorgunuz ama hâlâ umutluyuz. Çünkü Atatürk bize sadece bir Cumhuriyet bırakmadı… Onu yeniden kurma cesareti de bıraktı.

Minnetle ve saygıyla…

Bu ülkenin bağımsızlığı, özgürlüğü ve Cumhuriyet’i için kanını, canını, ömrünü ortaya koyan herkese borçluyuz.
Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, tüm silah arkadaşlarını, bu vatan için savaşan tüm şehitlerimizi ve gazilerimizi minnetle, rahmetle ve saygıyla anıyoruz. Onların bıraktığı mirasın tek gerçek karşılığı, adil, özgür ve demokratik bir Türkiye’yi yaşatmak olacaktır.

Cumhuriyet Bayramımız Kutlu Olsun. Ebediyete Kadar Sürsün.

Feza Turunçoğlu Kimdir?

Feza Turunçoğlu, Türkiye’de marka, pazarlama ve reklam sektöründe uzun yıllarını geçirmiş deneyimli bir profesyoneldir. Marka yaratma, spor pazarlaması, marka yönetimi ve iletişim konularında derin bilgi birikimine sahiptir.
Reklam ajanslarında yönetim ekibinde çalışmış, yürütme kurullarında yer almış, ülke için önemli birçok markanın büyüme süreçlerine katkıda bulunan ekipleri yönetmiştir.
Feza Turunçoğlu’nun kariyeri boyunca edindiği deneyimler ve sektördeki bilgisi, markaların stratejik iletişimini yönetme yeteneği ve kriz dönemlerinde markaların nasıl yönetilmesi gerektiğine dair görüşleri sektörde önemli bir referans niteliği taşır.
Bu dönemde; finanstan otomotive, gıdadan içecek markalarına, kamu projelerinden kişisel bakıma Türkiye’nin en önemli ve büyük bütçeli markaları ile çalışma, stratejilerinde söz sahibi olma ve değer yaratma şansı yakalamıştır.
Daha sonra Türkiye’nin bilinirliği ülke dışına da taşan ve ülkenin en değerli markalarından biri olan Vestel’de 10 sene boyunca Vestel Pazarlama iletişimi ve Perakende Pazarlama Liderliği yaparak; pazarlama iletişimi ve sponsorlukların yanı sıra, markanın stratejisi ve bütçe yönetiminde de söz sahibi oldu.
Vestel döneminde en sevdiği işlerinden biri “Biz Voleybol Ülkesiyiz” stratejisinin oluşturulması ve hayata geçişinde üstlendiği rolü oldu. ‘Biz Voleybol Ülkesiyiz’ iletişimi ile marka, hem tüketicinin gönlünü kazanırken hem de sayısız ödül kazandı.
Türkiye’de ‘Spor Pazarlaması’ denince, akla ilk gelen isimlerden.
Feza kendisini; reklam, pazarlama ve iletişim stratejisi alanlarında 30 yıllık deneyimi ile “ marka danışmanı” olarak tanımlıyor.
Vestel sonrası, bağımsız marka danışmanı olarak farklı projelerde ‘sevdiği ve inandığı’ markalara katkı sağlamaya keyifle devam ediyor.
Ve halen en çok voleybol izlemeyi seviyor.

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.