İnsan kendini ancak bu kadar ihmal edebilir… Yaşaması bile mucize aslında: Karın ağrısı diye gitti, 26 kiloluk tümör çıktı
Ekim ayı yalnızca farkındalık yaratmak değil, umudu ve dayanışmayı pekiştirmek için de bir fırsat. Meme kanseriyle mücadelede yanımda olan ve belki de bugüne kadar teşekkür etme fırsatı bulamadığım herkese gönülden teşekkür ederim.
Ekim ayı meme kanseri farkındalık ayı. Bu ay benim için derin bir anlam taşıyor. Çünkü erken teşhisin hayatımdaki rolünü yıllar sonra ilk kez paylaşma fırsatı buluyorum. Bu süreç yalnızca kendi mücadelemi değil, sevgili babamın metastaz hikâyesini de kapsıyor. Aynı dönemde yaşadığımız bu iki zorlu mücadele ailemiz için oldukça sarsıcı ve ama öğretici bir dönem oldu.
Hikâyem meme kanseri olduğumu bilmeden koltuk altımdaki minik bezeyi aldırmak için hastaneye gitmemizle başladı. Ameliyat günü annem ve babam ile birlikte kör şafakta güle oynaya yola çıktık. “Operasyon kolay” dediler, “kısa sürecek” dediler ve hatta “Hastanede kalmayacaksınız, sizi eve göndereceğiz” dediler. Fakat pek öyle olmadı, ameliyat sırasında benim minik bezenin yanında büyümekte olan kanser hücresini gören doktorlar işlemi uzatmak zorunda kalmış. Derine iniyorlar, koltuk altındaki lenflere bakıyorlar. Tabi bu arada ameliyathane kapısında heyecanla bekleyen annem ve babama da haber ulaşıyor. Ben içeride olanlardan habersizken onlar için oldukça gergin bir süreç başlıyor.
Ameliyat bittiğinde ayılma odasında annem ve babam başımda duruyordu. Hayal meyal yüzlerinin oldukça mutsuz olduğunu hatırlıyorum. Bana bir şey hissettirmemeye çalışıyorlardı. Bir kolum lenflere kadar operasyon yapıldığı için hissiz, diğer kolum da serumdan dolayı hareketsizdi. Sonra yakın arkadaşım Dilek yanıma geldi. Bugün gibi hatırlıyorum ona sorduğum soruyu. “Memem duruyor mu?” Ben bilinçaltında neler yaşıyorum ki ona bu soruyu soruyorum. Gülerek “duruyor” diyor, ama o an ona pek inanmıyorum.
O gece hastanede kalıyoruz. Haberi duyan kuzenler, dostlar, arkadaşlar, aile büyükleri hastaneye doluşmuş. Benim odam kanser olduğunu öğrenen birinin kasvetli odası değil herkesin birbirini gördüğü bir sosyalleşme alanı sanki. İlk şoku böylesine sevgi seli içinde atlatmanın değeri inanılmaz.
Meme kanseri olduğumu öğrendiğimde hissettiğim duygular karışıktı. Önce içimde bir boşluk oldu, ardından korku ve belirsizlik geldi. Aynı zamanda babamın hastalığıyla ilgili gelişmeler ailemizin dinamiklerini değiştirdi. İki farklı kanser mücadelesi aile içindeki dayanışmanın çok önemli olduğunu gösterdi. Babamın kendi sürecini büyük bir olgunlukla karşılaması, hatta “Ben neden kanserden korkayım, kanser korksun benden” demesi benim de süreci farklı yaşamama neden oldu. Babamın konuyu ele alışı ve etrafına moral vermesi hepimize umut ve mücadele gücü verdi.
O dönem duygularım çok değişikti. Hastalığı ilk duyduğumda önce mememi kaybettiğimi sandım, sonra tedavi süresince “Acaba saçlarıma ne olacak” paniği yaşadım. Aslında ne kadar boş takıntılarım olmuş. Az kaldı belki kadın olduğum belki de genç olduğum için işin özünü kaçırıyordum. Erken teşhis olmasaydı bugün çok farklı bir noktada olabilirdim. Erken teşhis bu zorlu yolculukta benim için bir umut kaynağı oldu ve tedavi sürecimin daha hafif geçmesini sağladı diyebilirim.
Tedavi süresince hastanede çok küçük çocukların, hatta bebeklerin kanserle savaştığını görmek hayata başka gözle bakmamı da sağladı. Bu hastalığa yakalanmış ne ilk ne de son insandım. Bugün aslında ne kadar şanslı olduğumu görebiliyorum ve şükrediyorum.
Artık bu deneyimimi paylaşarak başkalarına örnek olmak ve erken teşhisin önemini vurgulamak istiyorum. Herkesin sağlık konusunu ciddiye alması ve düzenli kontrol yaptırmasının hayati önem taşıdığını unutmayalım. Her birimiz sevdiklerimizi bu konuda bilinçlenmeyi ihmal etmemeliyiz.
Ekim ayı yalnızca farkındalık yaratmak değil, aynı zamanda umudu ve dayanışmayı pekiştirmek için de bir fırsat. Bu mücadelede yanımda olan ve belki de bugüne kadar teşekkür etme fırsatı bulamadığım herkese gönülden teşekkür ederim.
Koşulsuz sevgi, anlayış ve yüksek moral zor zamanlarda en büyük destek kaynaklarımızdan. Ailemden aldığım destek ve sevdiklerimin yanımda olması her anı daha anlamlı kıldı ve hastalığı daha kolay atlatmamı sağladı. Bu süreçte moralin iyileştirici gücünün ne denli önemli olduğunu bir kez daha anladım. Moral sadece ruh halimizi değil, bedenimizi de etkiliyor. Sevgi dolu bir ortamda olmak zorlukları daha hafif hissettiriyor. Ailem ve arkadaşlarım bana her daim destek oldu, bu bana güç verdi. Umudumu kaybetmemek için onlarla birlikte geçirdiğim anların değerini daha iyi anladım.
Moralin ve sevginin bu süreçte ne kadar güçlü birer şifa kaynağı olduğunu tekrar tekrar paylaşmak istiyorum. Hayatın getirdiği zorluklarla başa çıkmanın en etkili yollarından biri sevgiyle kuşatılmış bir çevrede olmak ve bunu hissetmek.
Ve lütfen erken teşhisin hayat kurtaracağını unutmayın!
Çünkü her sekiz kadından biri meme kanserine yakalanıyor. Üstelik bu oranı değiştirebilecek bir tedavi yöntemi maalesef henüz yok. Bu nedenle meme kanserini erken yakalayabilmek son derece önemli. Erken teşhiste başarı oranı %95’lerin üzerinde. Ancak hastalık ileri evrelere ulaştığında sağ kalma oranı %50’lerin altına düşüyor. Bu veriler düzenli kontrollerin ve kendi kendine muayenenin ne kadar kritik olduğunu vurguluyor.
Ve tekrarlayalım… Erken teşhis hayat kurtarır!
19 Kasım 2024 - Ünvanların olmadığı bir dünyada, sen kimsin?
12 Kasım 2024 - Mola vermek iyidir!
5 Kasım 2024 - Türkiye’de siyasi mobbing neden hiç konuşulmuyor?
Feza Turunçoğlu Kimdir?
Feza Turunçoğlu, Türkiye’de marka, pazarlama ve reklam sektöründe uzun yıllarını geçirmiş deneyimli bir profesyoneldir. Marka yaratma, spor pazarlaması, marka yönetimi ve iletişim konularında derin bilgi birikimine sahiptir.
Reklam ajanslarında yönetim ekibinde çalışmış, yürütme kurullarında yer almış, ülke için önemli birçok markanın büyüme süreçlerine katkıda bulunan ekipleri yönetmiştir.
Feza Turunçoğlu’nun kariyeri boyunca edindiği deneyimler ve sektördeki bilgisi, markaların stratejik iletişimini yönetme yeteneği ve kriz dönemlerinde markaların nasıl yönetilmesi gerektiğine dair görüşleri sektörde önemli bir referans niteliği taşır.
Bu dönemde; finanstan otomotive, gıdadan içecek markalarına, kamu projelerinden kişisel bakıma Türkiye’nin en önemli ve büyük bütçeli markaları ile çalışma, stratejilerinde söz sahibi olma ve değer yaratma şansı yakalamıştır.
Daha sonra Türkiye’nin bilinirliği ülke dışına da taşan ve ülkenin en değerli markalarından biri olan Vestel’de 10 sene boyunca Vestel Pazarlama iletişimi ve Perakende Pazarlama Liderliği yaparak; pazarlama iletişimi ve sponsorlukların yanı sıra, markanın stratejisi ve bütçe yönetiminde de söz sahibi oldu.
Vestel döneminde en sevdiği işlerinden biri “Biz Voleybol Ülkesiyiz” stratejisinin oluşturulması ve hayata geçişinde üstlendiği rolü oldu. ‘Biz Voleybol Ülkesiyiz’ iletişimi ile marka, hem tüketicinin gönlünü kazanırken hem de sayısız ödül kazandı.
Türkiye’de ‘Spor Pazarlaması’ denince, akla ilk gelen isimlerden.
Feza kendisini; reklam, pazarlama ve iletişim stratejisi alanlarında 30 yıllık deneyimi ile “ marka danışmanı” olarak tanımlıyor.
Vestel sonrası, bağımsız marka danışmanı olarak farklı projelerde ‘sevdiği ve inandığı’ markalara katkı sağlamaya keyifle devam ediyor.
Ve halen en çok voleybol izlemeyi seviyor.