Vedat Milor’dan Bakan Nebati’ye ‘Silifke yoğurdu’ yanıtı: Yine çok isabetli bir yorum
Çiğ sütteki artış soframıza zam olarak gelecek. Üretici fiyattan şikayet edip yine sanayiciye süt verirken tüketici de şikayetçi olduğu halde süt ve süt ürünleri alımını artırmış. Nasıl oluyor da hem şikayet edip hem de tüketimimizi artırıyoruz?
Türkiye’de yaşanan kırmızı et krizinin analizi, süt ve süt ürünleri üretim verilerinin incelenmesiyle daha net bir perspektif kazanıyor. 2020 yılı ortalarında başlayan süt krizi, ineklerin kesime yönlendirilmesine ve kısa vadede et fiyatlarının düşmesine neden oldu. Ancak daha sonra artan et fiyatlarına karşı elde kesilecek inek ve besi hayvanı kalmayınca canlı hayvan ve et ithalatıyla dengelenmeye çalışıldı.
Süt krizinin ardından milyonlarca hayvanın kesime gönderilmesiyle süt üretiminin düşmesi beklenen bir sonuçtu ve gerçekleşti; toplam süt üretimi 23,5 milyon tondan 21,5 milyon tona geriledi. Ancak süt üretimi azalırken sanayi kesiminde toplanan süt miktarının artması, Ulusal Süt Konseyi’nin (USK) belirlediği çiğ süt tavsiye fiyatının üreticileri tatmin etmemesine rağmen gerçekleşti.
Peki süt üretimi düşerken sanayi kesiminde toplanan süt miktarı nasıl artı? USK tarafından 1 Mayıs’tan sonra geçerli olmak üzere açıklanan 14 lira 65 kuruş çiğ süt tavsiye fiyatı üreticileri memnun etmezken bu nasıl oldu? Eğer üreticiler süt fiyatından memnun değilse niye sanayiciye verir?
Üretici tarafında bunlar olurken tüketici tarafında her geçen gün süt ve süt ürünlerine zam gelmeye devam ediyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) enflasyon verileri içinde yer alan süt, peynir ve yumurta fiyatları aylık bazda yüzde 1,1, yıllık bazda yüzde 59,8 oranında arttı. 1 Mayıs’tan sonra çiğ sütteki artış tekrar soframıza zam olarak gelecek. Üretici tarafında çiğ süt fiyatından şikayet edip yine sanayiciye süt verirken tüketici de süt ve süt ürünleri fiyatlarında şikayetçi olmasına rağmen süt ve süt ürünleri alımını artırmış. Nasıl oluyor da hem şikayet edip hem de tüketimimizi artırıyoruz? Ben demiyorum TÜİK verileri ortaya koyuyor. O zaman verilere bakalım.
TÜİK’in mart ayı ile ilk çeyrek süt ve süt ürünleri üretimini incelediğimizde, sanayiye aktarılan süt miktarı aylık bazda %7,7, yıllık bazda %8,5 oranında artmış. Demek ki süt üreticileri ya fiyattan memnun ya da memnun olmasa da mecburen vermek zorunda. Çiftçi ise memnun olmasa da işin doğası gereği ürettiği sütü dökemeyeceğine göre sütünü vermek zorunda kalıyor.
İyi de tüketici tarafında tüketimin düşmesi gerekmez mi? Fiyatlar ve üretim düşmediğine göre tüketici fiyatlardan memnun mu? TÜİK’in açıkladığı veriler doğru mu? Bu soruları kendimize sormak zorundayız. Bu sorulara cevap verebildiğimiz zaman hayvancılık krizini aşarız.
Mayıs ayı, çiftçilerimiz için hasat zamanının başlangıcı olmasının yanı sıra Uluslararası Tarım Üreticileri Federasyonu’nun (IFAP) kuruluş yıldönümü olan 14 Mayıs’ta her yıl kutlanan “Dünya Çiftçiler Günü”nü de içerir. Ülkemizdeki çiftçiler, giderek büyüyen sorunlarla karşı karşıya kalıyor. Son yirmi yılda Çiftçi Kayıt Sistemi’nde kayıtlı çiftçi sayısı 500 bin, tarım Bağ-Kurlu sayısı 600 bin azalmış, çiftçilerimizin bankalara olan borcu 652 milyar TL’ye ulaşmış ve işlenebilir tarım alanları 27 milyon dekar azalmış. Buna rağmen çiftçilerimiz üretmeye devam ediyor. Bu fedakâr insanlarımızı sadece bir gün değil, her gün takdir etmeli ve desteklemeliyiz. İthalat yoluyla çözemediğimiz sorunlar eğer bugün ele alınmazsa yarın daha büyük sıkıntılar olarak karşımıza çıkabilir ve bu durum, açlıkla ödenen bir bedel dahi olabilir. Benden söylemesi.
20 Aralık 2024 - Kasım 2024 TMO Raporu: Kuraklık tehlikesi kapıda mı?
18 Aralık 2024 - Suriye’nin tarımdaki kalkınmasında Türkiye’nin rolü
8 Aralık 2024 - Avrupa’dan geri dönen ürünler: Biz ne yiyoruz?
27 Kasım 2024 - Tarım ve Orman Bakanı Yumaklı tercihini zenginlerden yana kullandı