Maitresse ve erkek beynine hükmetmek

21 Şubat 2024

Bir süredir bu köşedeki yazılarımın içinde oynamayı sevdiğim seks oyunu hakkında imalarda bulunuyorum.

Örneğin son yazımda şu cümleler vardı: ‘Bu gece benim itaatkarıma haberlerin hepsini inceleme görevini vereceğim ve eğer beni tatmin edecek düzeyde bir internet araştırması  yapamazsa bana ağzıyla hizmetten ibaret olan mükafatını da alamayacağını söyleyeceğim. Bu mükafat olmadan o yaşayamaz. Köleler  de bazen fiziki hizmet dışında böyle şeylere de yaramalı değil mi?

Yazarken bile buna bazılarının tepki vereceğini biliyordum. Nitekim bu oldu da. Sekste bu normal bu anormal diye konuşan tipler yine ortaya çıktı. Bu konuda kendilerini kim otorite atadı o belli değil. 

Bu beyinler şu basit gerçeği artık anlamalılar: Sekste iki olgun insanın karşılıklı özgür iradeyle kurallarını sınırlarını koydukları ve bunda anlaştıkları her oyun normaldir.

Benim sevdiğim oyun size uymaz sizinki de bana ama ikisi de normaldir ve anlayışla karşılanmalı.

Bugün benim ve itaatkarımın sevdiği türde oyunun dünyada nasıl geliştiğini anlatacağım ki bazılarına eğitim olsun.

Erkek beyninde son derece vahim  bir tuhaflık olması gerektiğine henüz liseden mezun olduğumda karar vermiştim bile ama bunun rasyonel açıklama ipucunu ne kadar kafamı patlatsam da bulamıyordum.

Aradığım ipucunu üniversitede iki arkadaşımla birlikte kızlar grubu olarak gittiğimiz New York’ta bulmuştum.

New York’ta hayatımda ilk kez seks oyuncakları ve porno yayın satan dükkana girdiğimde erkek beyninin tuhaflığı konusunda aradığım ipucunu buldum. O dükkanda meseleyi anladığımı sanıyorum.

O günlerde bile deneyimim fazla olmasa da çoğunluğun ’normal seks’ dediği şey bence hiç yapılmasa da olacak kadar sıkıcı ve yaratıcılık dışı bir şeydi. 

O porno dükkanındaki binlerce yayın arasında ilk dikkatimi çeken benim ‘normal seks’ olarak tanımlandığını bildiğim görüntülerin neredeyse hiç olmadığıydı. Bunun yerine normal dışı diye tanımlanabilecek her tür şey vardı. Kadın vücudunun hemen her organına dair seksüel bir yaklaşım sergileyen yayınlar çoğunluktaydı. Kadın vücudunun hemen her organı, ki buna saçı, koltuk altı, ayak baş parmağı, el serçe parmağı ve tabii ki bacağı ve kalçası da dahil, fetişist arzunun konusu haline getirilmişti. Amerikan halkını sadece bu dükkanda satılan dergilerin içeriği ile yargılayacak olsanız tüm halkı cinsel sapık diye içeriye atmak gerekecek diye düşündüğümü hatırlıyorum o gün.

Erkeğin beyninin bu durumu aslında kadına büyük güç verebilecek bir şeydi. O beyne hükmettiğiniz takdirde karşılıklı mutluluk mümkündü.

O gün çeşitli konulara ayrılmış onca yayın film arasında kendi fetişimi de keşfedince benim normal tanımım da değişmeye başladı.

O dükkan bana aslında erkek beyninin kadın ile ilgili cinsel arzu ve fetişlerinin neredeyse sonsuz olabildiğini gösterdi. Tamamen rutin bir fotoğrafın bir insana “Eee ne var bunda” dedirtmesine rağmen bir başka erkeğe heyecan verebildiğini anladıktan sonra erkek beyninin seks denince neden hep tamamen durabildiğini ve o durağanlık içinde inanılmaz fırtınalar yaşayabildiğini anlamaya başlamıştım. O fırtınayı kontrol edebilen bir kadın olmak gerekiyordu.

‘Maitresse’ adlı Fransız filmini New York’ta bir özel partide seyrettiğimde arkadaşlar gibi önce ben de biraz şaşırmıştım. 

Çünkü BDSM (bondage, domination, sado mascohism) olarak adlandırılan seks oyunları New York’ta bile ‘marjinal’ kabul ediliyordu.

‘Maitresse’ filmi BDSM kültürüne ait seks oyunlarını olağanüstü açıklıkla gösteriyordu, bu ilk olan bir şey olduğu için göreni de şok edebilen sahneler içeriyordu.

Barbet Schröder gibi ciddi film dünyasının yerleşik düzeninin bir yönetmeni tarafından yönetildiği ve başrollerinde Gerald Depardieu ile Bulle Ogier gibi ana akım meşhur film sanatçıları oynadığından filmin bu içeriği daha da şaşırtıcı olabiliyordu.

***

Aslında bu filmin Avrupa’da gösterime girme tarihi ve daha sonra Amerika’da sinema seyircilerinin karşısına çıkması seks tarihinin bir değişim dönemini ve zevklerde oluşmaya başlayan değişimi ve sekste normalin ne olduğu tanımının sadece birkaç yıl içinde global düzeyde nasıl değişmeye başladığını gösteriyor bize. Bu nedenle filmin içeriğinin ve gösterim tarihinin iyi incelenmesi lazım.

Film İngiltere’deki film değerlendirme komitesine (The British Board of Film Classification) onay için ilk kez 1976 yılında sunulmuş. Komitenin uzmanları filmi izledikten sonra bunun iyi yapılmış ve insanların duygularını sömürmeyen bir film olduğunu söylemelerine rağmen filmdeki fetiş sahnelerinin zamanında kabul edilmiş olanların çok ilerisinde olduğunu söyleyerek filmin o haliyle gösterilmesine izin vermemiş.

Yapımcılar filmin değerlendirilmesi için 1980 yılında tekrar komiteye başvurdu. Bu defa komite 4 dakika 47 saniyenin kesilmesi durumunda filme X kategorisi bir değerlendirme ile gösterime çıkma izni verilebileceği kararını verdi. 

Dört küsur dakikalık bölümde ne olduğunu ise maalesef açıklamayacağım çünkü anladığım kadarıyla BDSM oyunlarına alışık olanlara bile aşırı gelebilecek türde bir görüntü vardı. Filmde Dominatrix’i (sahibe) oynayan Bulle Ogier bile bu sahnede kendi oynamayı kabul etmediği için dublör kullanılmış.

İşte 1976 ile 1981 arasındaki o beş yıl sekste normalin ne olduğu tanımının global düzeyde yeniden yapıldığı ve radikal bir değişimin yaşandığı yıllardır.

Değişim çok hızlı ve yaygın. Bu hızı filmin tekrar değerlendirilmeye sunulduğu 2003 yılında bu defa X değerlendirmesinden de vazgeçilmesine ve filme sadece 18 yaş kategorisiyle ve daha önce kesilmesi istenen bölümün bu defa kesinti istenmeden gösterime çıkmasına izin verilmesine bakarak bile anlayabilirsiniz.

Bu arada bende filmin Blue Ray formatlı bir DVD’si de var. Arada bir itaatkarıma da seyrettiriyorum. Ama kimse ödünç istemesin bunu benden. Kısa süreliğine de olsa vermem.

O günlerde anladığım kadarıyla  erkek beyninin sekste yeni bir şeyler denemek istediğinin işaretleri görmesini bilen herkesin görebileceği gibi, her yerde varmış.

Barbet Schröder’in filmi Maitresse ile piyasaya ilk işaret verilmişti ve yeni trendin bir bölümünün ne yöne doğru olacağı da ortaya çıkmıştı.

Filmin konusu özetle şöyleydi (Bazı insanları bu bölümü okumak zahmetinden kurtarmak için baştan söyleyeyim, hayır bu bölümde filmin BDSM seks oyunları sahnelerini detayıyla anlatmayacağım):

Oliver (Depardieu) Paris’e taşradan gelmiş ve evden eve dolaşarak kitap satmaya çalışan bir adamdır. Bir gün Arianne’nin (Bulle Ogie) evine gelince kadın banyosunun taştığını ve Oliver’e buna bir bakmasının mümkün olup olamayacağını soruyor. Evin içinde Oliver bir kat aşağıda kimse olup olmadığını sorunca da kadın onların tatilde olduğunu söylüyor. Bunun üzerine Oliver bir arkadaşı ile hırsızlık yapmak için gece eve gizlice giriyor. Evde etraf maskeler, deri kıyafetler, kamçılar ve yüksek topuklu ayakkabılar ile doludur. Aslında ev bir kat üstte oturmakta olan ve aslında profesyonel sahibe olan kadının müşterilerini kabul etiği bir oyun zindanıdır.

Oliver kadınla sevgili olduktan sonra kadının müşterileriyle oynadığı seks oyunlarına da şahit olmaya hatta bazılarına da kadının kontrolünde katılmaya başlar.

Gördüğünüz gibi senaryo bir edebi şaheser değildi ama yine de heyecan verici olabiliyor herhalde. Çünkü filmin bayağı bir izleyicisi olmuş. Bir de tabii filmin başlamasına yardımcı olduğu bir BDSM seks oyunları trendi de var dünyada. 

“Biz maço kültürdeyiz bizde olmaz bu işler” diyenlerdenseniz ben de size ‘Fikrinize saygım var ama bir daha düşünseniz iyi olacak’ derim. Hem bizde sekse bakmak da yasaklanmaya çalışıldığından, gördüğüm kadarıyla en fazla yasaklanan siteler arasında bu tür BDSM oyunları siteleri var. Bu da talebin hayli fazla olduğunu gösteren bir başka olgu.

Aslında bilimsel kaygıları bir kenara bırakıp bu trendin maço kültür açısından anlamını incelesek ilginç olurdu herhalde.

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.