Sevgili İrem Hanım,
47 yaşında, evli, menopoz başlangıcındayım. Son bir yıldır cinsel isteğim belirgin şekilde azaldı. Etrafımdaki arkadaşlarım ise hâlâ çok hevesli, çok aktif, hiç böyle sorunlar yaşamıyor gibi görünüyor. Bu durum beni hem endişelendiriyor hem de “Bende bir sorun mu var?” diye düşündürüyor. Bu dönemde isteğin azalması normal mi? Neden herkeste aynı olmuyor?
Değerli Okurum,
Önce rahatlayalım: Menopoz döneminde cinsel isteğin azalması tamamen normaldir. Ama bu her kadında aynı şekilde yaşanmaz. Yani arkadaşlarının durumu senin ölçün değil; sadece başka bir biyolojik zaman çizelgesinde olabilirler. Hormonlar herkeste aynı hızda düşmez. Östrojen, progesteron ve testosteron seviyeleri her kadında bambaşka bir ritimle dalgalanır. Stres ve yaşam yükü farkı etkiler. İş, çocuk, bakım yükü, uyku…
Bazı kadınların libidosunu hormon değil hayat tüketir. İlişki dinamikleri farklıdır. Partnerle yakınlık, çatışma şekli, iletişim kalitesi… Libido sadece hormon işi değil, duygu işidir.
Kimi kadın biyolojik değişimlere çok duyarlıdır, kimi daha dayanıklı bir sinir sistemine sahiptir.
Ayrıca kimse arkadaş toplantısında “Benim libido düştü” diye anlatmaz. Yani başkalarının anlatmadığı şeyler de olabilir.
Sende olan değişim çok normal. Menopoz başlangıcında sadece adet döngüsü değil, uyarılma hızı, vajinal ıslanma, enerji düzeyi, duygusal dayanıklılık da etkilenir. Bu da doğal olarak isteğe yansır.
Peki ne yapabilirsin? Uykunu, beslenmeni ve stresini düzene sokabilirsin. Bunlar libidonun gizli üçlüsüdür. Düzenli yürüyüş veya hafif egzersiz testosteronu artırır. Vajinal kuruluk varsa nemlendirici/jel kullanabilirsin. Eşinle “performans baskısı olmadan” yakınlık ritüelleri oluşturabilirsin. En önemlisi de kadın doğum uzmanından hormon değerlendirmesi alabilirsin.
Kısacası: Sende bir problem yok. Sadece bedenin yeni bir döneme geçiyor. Menopoz bir son değil, ritim değişikliğidir.
Sevgili İrem Hanım
41 yaşında, iki çocuklu, 12 yıllık evli bir kadınım. Eşimle birbirimizi hâlâ seviyoruz ama ne zaman biraz yakınlaşacak olsak ya çocuk uyanıyor, ya kapı çalıyor, ya da kafamızda 85 tane yapılacak iş dönüyor. Bir türlü “yatak odasının kapısını kapatıp dünyayı dışarıda bırakmayı” başaramıyoruz. Sanki özel hayatımız evin trafiğinde eziliyor. Bu durum normal mi, yoksa ilişkimiz alarm mı veriyor?
Değerli Okurum
Önce şunu söyleyeyim: Bu anlattığınız sahne yalnızca sizin evde yaşanmıyor. Türkiye’de pek çok çiftin durumu böyle.
Ama asıl mesele şu: Yakınlığın önündeki engeller kapıda değil; çoğu zaman zihnin içinde. Anda olamamanın sonucu duygusal tükenmişlikle yatak odasında otomatik pilot moduna geçmektir. “Sonsuza kadar böyle mi olacak?” paniği de beraberinde geliyor.
Ayrıca, bu durumun fizyolojik etkileri olur. Hem de düşündüğünüzden daha çok. Çünkü insan bedeni şöyle çalışır: Zihnin huzursuzsa, beden romantik modda çalışmaz; “güvenlik modu”na geçer. Yani siz yakınlaşmaya çalışıyorsunuz ama beyin hâlâ “Çocuk uyandı mı? Patron mail attı mı? Kapı kilitli mi?” diye güvenlik kamerası gibi tarıyor.
Beyin böyleyken bedenin “Aşk hormonları açılsın!” demesini beklemek… biraz Pollyanna’lık olur.
Stres ve dikkat dağınıklığı, uyarılma döngüsünü doğrudan etkiler. Kadınlarda ıslanma gecikir, erkeklerde sertleşme zorlaşır. Yakınlığı artıran o meşhur bağlanma hormonu oksitosin zihin meşgulse yükselmez. Yükselmezse beden de gevşemez. Stres odaklanmayı ve haz almayı zorlaştırır. Döngü kronikleşirse libido düşer. Beyin yakınlığı sürekli “iş yükü” gibi algıladığı için zamanla isteksizlik gelişebilir. Özetle zihin bedenin fişini çekiyor.
Önemli olan mikro kaçamaklar yaratmak. 30 dakikalık bir kahve yürüyüşü bile çiftin yazılımını resetler. Yatak odasını günlük işlerden ayırın. Çamaşırlar, laptop, çocuk ödevleri… Bunlarla odanın enerjisini çökertmeyin. Yatak odası yatak odası kalsın.Bazen dünyayı dışarıda bırakmak için kapıyı değil, düşünceleri kapatmak gerekir. Siz önce zihninizi sessize alın, gerisi kendiliğinden gelecektir.
İrem Hanım merhaba,
34 yaşında 2 yıllık evli bir kadınım. İlişkimizde cinselliğe karşı çok istekliyim ama eşim bazen geri çekiliyor. Tartıştığımız zamanlarda öfkesini içine atıyor, asla kavga etmez, hep ‘diplomat’ gibi davranır. Konu cinselliğe geldiğinde de adım atmıyor. Ben de “Neden beni istemiyorsun?” diye çıkışınca daha da uzaklaşıyor. Bu durum normal mi? Neden böyle oluyor?
Değerli Okurum,
Yazdıklarına bakılırsa, eşin tartışmada öfkesini yutuyor, ilişkide kızgınlık birikiyor ve biriken duygu cinselliğe isteksizlik olarak yansıyor.
Evet, doğru duydun: Bazen erkekler cinsel olarak geri çekilir çünkü duygusal olarak geri çekilmişlerdir. Öfkesini ifade edemeyen erkek “arzu”yu da ifade edemez. Tartışmalarda kendi duygusunu söylemeyen erkek, bir süre sonra içten içe küser. Bu küskünlük de yatak odasında “Ben bugün yokum.” diye kendini gösterir.
Sürekli ilişkiyi sakinleştirmek, tansiyonu düşürmek, alttan almak… Beyni “uyarıcı değil düzenleyici” bir moda sokar. Bu modda erkek kendini sevgili, eş değil, kriz yöneticisi gibi hisseder. Kadının eleştirisi ateşi söndürür.
“Beni istemiyor musun?” “Sen hiç adım atmıyorsun!” gibi cümleler, geri çekilen erkeğin zaten hassas olan özgüvenine nokta atışı darbe olur. Sonuç: Daha büyük geri çekilmedir.
“Cinsel isteksizlik” bir sorun değil, bir sinyaldir. Erkekte çoğu zaman duygusal blokajın yansımasıdır. Bunu kişisel algılama.
Cinsel konuyu suçlayarak değil merakla açın. “Son zamanlarda biraz mesafe var gibi, birlikte anlamak isterim” şeklinde bir yaklaşım erkeği savunmadan çıkarır. Adım atmama hâlini ‘isteksizlik’ olarak etiketleme. Bazen mesele arzu değil, duygusal yorgunluktur.
3 Aralık 2025 - Öfke tuzağı esas sosyal medyada değil ilişkilerde
30 Kasım 2025 - Cinsel Boşanma
29 Kasım 2025 - Evlilikte Fantezi Krizi: Ben Hazırım, Eşim Değil
27 Kasım 2025 - Sessiz devrim: Kadınlara testosteron ne kadar lazım?
23 Kasım 2025 - Seks Mitleri Çöküyor: Ne Kadar, Ne Zaman, Nasıl?