Kenan İmirzalıoğlu’nun eşi Sinem Kobal’ı sözde aldatma hikayesi sosyal medyayı sarstığı esnada, ben Kıvanç Tatlıtuğ ile Beren Saat’li “İstanbul için Son Çağrı” filmini izliyordum.
Her şeyden önce uyarmak istiyorum. Filmi seyretmeyenler için spoiler veriyor olabilirim. Ona göre okuyun… Günün sonunda film, ilişkileri klasik bir romantik komedi filminden daha gerçekçi bir yerlere götürmek isteyen bir hikayeye dayanıyor.
Yerli olsun yabancı olsun yakışıklı çocukla güzel kızın tanışıp çeşitli inişler çıkışlar yaşayıp sonra bir sürü yanlış anlaşılmaların sonunda mutlu sona ulaştıkları filmler hiçbirimize artık gerçekle ilişkili gelmiyor.
Buna karşın Beren Saat-Kıvanç Tatlıtuğ filmi çiftin uzun süreli beraberliklerinde birbirlerinden vazgeçebilecek kadar yıprandıklarını, karşılıklı kopuşla duygusal boşanma sürecine girdiklerini, çift terapisine gittiklerini, tam sona gelmişken de terapistin bir önerisi ile birbirlerini tekrar keşfetmelerini eğlenceli ama doğal bir şekilde sunuyor.
Gerçekle sanki bağı kuruluyor gibi.
Çünkü hayat ve ilişkiler de böyle. Bana hep sorulan soru “…..yıldır beraberiz, ten uyumunu tekrar yakalamamız mümkün mü?” sorusu. Aslında ten uyumu çoğunlukla hala orada, bir yere gittiği yok. Ama iki taraf ta kırgınlıkları, kariyer planlarını, düş kırıklıklarını araya koyduğundan artık çifti ilk anda birbirine bağlayan o çekim unutulmuş gibi oluyor.
Bir süre sonra özendiğiniz ilişki yük olmaya başlıyor. Öncelikler değişiyor, paylaşımlar azalıyor.
Büyük aşkınız sevgiye dönüşse de, bu iniş ve çıkışlarla karşılaşmayacağınız anlamına gelmez. Özellikle de birbirinizi her gün görüyor ancak kaliteli zamana öncelik vermiyorsanız, anlamlı vakit geçirmiyorsanız. Bu, filmdeki Mehmet gibi eşinizi oda arkadaşı gibi hissetmenize yol açabilir.
Zamanla eşinizi hafife almaya başlamak kolaydır, ancak bu ilişkinizin yakınlığını bozabilir, özellikle de kariyer ve planlar konusunda birbirinize destek olmuyorsanız ve takdir etmiyorsanız.
En önemli nokta da güven. Birbirinize sonsuz güven hissi, aşkta büyümenin anahtarıdır. Sadakatsizlik şüphesi dahi tabiri caizse aranızdaki ateşi söndürebilir.
Her şeyin başlangıç noktası da çoğunlukla “iletişimsizlik”.
İletişim bir çift için son derece sıradan gözüken, yokluğunun bir yıkıma sebep olması veya varlığının bir mucize yaratması beklenmeyen bir durum.
İşin aslı hiç öyle değil. İki kişinin birbiri ile gerçekten konuşabilmesi, samimiyetle duygularını, arzularını, planlarını paylaşabilmesi o kadar zor ki.
Hele biraz monotonluğa girip her şeyi cepte kabul etmeye başladıysak. Niye ilişkilerin en başında saatlerce edilen sohbetler yerini iki kişinin ellerinde telefon koltuklarda kendi kendilerine takıldıkları bir görüntüye bırakır ki?
İşte bu kendi kendinelik, bir ilişkide iken bile yalnızlık çekme duygusunu beraberinde taşıyor. Sonuçta gece Boğaz’da yan yana geçen iki gemi gibi aynı evde ayrı dünyalarda yaşamaya başlıyoruz.
Uzun lafın kısası, ilişkiler gayret işi. İşin ucunu bırakmamak ve pes etmemek gerekiyor. İlla her gece en seksi geceliklerle kadınlar eşlerini karşılasın demek istemiyorum, veya beyler her gün çiçek yollasın.
Önemli olan samimi, içten paylaşımları devam ettirmek.
Kim bilir, Kıvanç-Beren filmdeki gibi sanki ilk defa tanışıyormuşsunuz gibi birbirinize bir şans daha verseniz, belki ilk gördüğünüzde midenizde aşk kelebekleri uçuran kişiyi tekrar karşınızda bulacaksınız.
E ne duruyorsunuz?