Bu ilişki toksik mi, ben mi abartıyorum?

20 Aralık 2025

Merhaba İrem Hanım,
Ben 34 yaşındayım, bekarım ama üç yıldır adı konmamış ama herkesin bildiği bir ilişkim var. Erkek arkadaşım 38 yaşında. Evli değiliz ama sanki evliymişiz gibi tartışıyoruz. Başta her şey harikaydı. Bana “ruh eşim” derdi, günde on kez arardı. Şimdi aramıyor, mesajlarıma geç dönüyor ama ben geç dönünce “nereye kayboldun?” diye hesap soruyor. Arkadaşlarımla buluşunca surat asıyor, erkek arkadaşlarım varsa kriz çıkıyor. En kötüsü de şu: Tartışınca her şey benim hassasiyetim oluyor. “Çok büyütüyorsun”, “Bu kadar alıngan olma”, “Ben böyleyim” cümleleri sabit. Ayrılmayı düşünüyorum ama sonra bir anda çok ilgili oluyor, özür diliyor, çiçek gönderiyor. Ben de “demek ki beni seviyor” diye kalıyorum. Bu ilişki toksik mi, yoksa ben mi fazla dramatik bir kadınım?

Değerli Okurum,
Önce şunu söyleyeyim: Sen dramatik değilsin. Sen yorulmuş birisin. Arada çok fark var.

Şimdi gelelim toksik ilişki testine. Bu test bilimsel değil ama hayat kurtarır: Sürekli kendinden şüphe ediyor musun? Duyguların “abartı” ilan ediliyor mu? İyiyken göklere çıkarılıp, kötüyken yerin dibine sokuluyor musun? Ayrılmayı düşündüğünde karşı taraf bir anda romantik bir Netflix karakterine mi dönüşüyor? Tebrikler. Final sorusuna gerek kalmadan sonucu söylüyorum: Bu ilişki toksik.

Toksik ilişkiler genelde şöyle çalışır: Önce çok sevildiğini hissettirir, sonra sevgiyi musluk gibi açıp kapatır. Sen ne zaman “galiba gidiyorum” desen, musluk sonuna kadar açılır. Çiçekler, mesajlar, pişmanlıklar… Sen rahatladığında ise tekrar damlatma moduna geçilir. Bu bir sevgi dili değil, bir kontrol mekanizmasıdır.

“Ben böyleyim” cümlesine de küçük bir parantez açalım. Bu cümle bir kişilik özelliği değil, ilişki içi sorumluluktan kaçma yöntemidir. Kimse “Ben böyleyim” diye kırıcı olmaya, sınır ihlal etmeye, karşısındakini küçültmeye lisanslı değildir.

En kritik nokta şu: Bir ilişkide sürekli kendini anlatmak zorunda kalıyorsan, anlaşılmıyorsun demektir. Sürekli “Aslında demek istediğim…” diye cümle kuruyorsan, orada sevgi değil savunma vardır. Ve evet, seni seviyor olabilir. Ama her seven iyi davranmaz. Her seven güven vermez. Her seven ilişkiyi sağlıklı yaşatamaz.

İlişki dediğin şey kalbini sıkıştıran değil, genişleten bir şey olmalı. Sen şu an genişlemiyor, daralıyorsun. Bir ilişkide “çok seviliyorum ama çok mutsuzum” diyorsan, mesele sevgi değil, bedelidir.

Aldatma mı, yoksa sadece biraz fazla yakınlık mı?

Merhaba İrem Hanım,
Ben 42 yaşındayım, 12 yıllık evliyim, iki çocuk annesiyim. Eşimle büyük bir kavga ya da kopuş yaşamadık ama son bir yıldır aramızda mesafe var. Eşim biriyle fiziksel olarak birlikte olmadı, bundan eminim. Ama telefonunu yanından ayırmıyor. Banyoya bile onunla giriyor. Gece mesajlaşıyor, gülümsüyor. Sorunca “işten arkadaş” diyor. Geçen gün dayanamayıp baktım (biliyorum yanlış ama merak da bir yere kadar). Mesajlarda açık bir cinsellik yok ama bol bol dertleşme, “sen beni çok iyi anlıyorsun”, “seninle konuşmak iyi geliyor” cümleleri var. Eşim “Ne var bunda, aldatma mı bu şimdi?” diyor. Benim içim içimi yiyor. Aldatma illa yatak odasında mı olur? Yoksa ben fazla mı kuruntu yapıyorum?

Değerli Okurum,
Kötü haberle başlayayım: Aldatma yatak odasında başlamaz. İyi haberle devam edeyim: Sen kuruntu yapmıyorsun.

Aldatma nedir sorusuna yıllardır tek cümlelik bir yanıt veriyorum: Eşinden gizlediğin her duygusal yakınlık aldatmanın kapısından içeri girmiştir. Burada mesele “fiziksel temas oldu mu?” değil. Mesele şu sorunun cevabı: O mesajlar eşinle açıkça paylaşılabilecek şeyler mi? Eğer cevap “hayır” ise… orada bir sınır ihlali vardır.

Bak, herkes dertleşebilir. Ama bir noktadan sonra dertleşme yer değiştirir. Eşine anlatman gereken duyguları başka birine anlatmaya başlarsın. Ve sonra klasik cümle gelir: “Sen beni anlamıyorsun ama o anlıyor.”

İşte aldatma tam olarak burada başlar. Mesajın içinde cinsellik olmasına gerek yoktur. Çünkü beyin zaten bağ kurmuştur. Vücut bazen çok sonra gelir.

Aldatma, eşinin yerini bir başkasının almasıdır. Duygusal olarak bile olsa.

Şimdi çok önemli bir cümle kuruyorum: Bir ilişkiyi yatak değil, sırlar bitirir.

Bu noktada yapman gereken dedektiflik değil, netliktir. Suçlamak değil, sınır çizmektir. “Beni rahatsız eden bu. Ben evliliğimde üçüncü bir duygusal alan istemiyorum” demektir.

Aldatılan kadın genelde “bir şey yok” denilen anda içgüdüsüyle yakalar. Çünkü kalp önce sezer.

İstek var ama… neden hep kuru?

Merhaba İrem Hanım,
Ben 36 yaşındayım, 8 yıllık evliyim. Eşimle ilişkim kötü değil. Sorunum şu: Cinsellik sırasında sürekli kuruluk yaşıyorum. Başta “yorgunluk” dedim, sonra “stres”, sonra “benim yapım böyle galiba” noktasına geldim. İstek var. Eşimi çekici buluyorum. Ama vücut sanki “ben bugün katılmıyorum” diyor. Doktora gitmeli miyim? Yoksa bu tamamen psikolojik mi? Kadınlığımda bir sorun mu var? Çevremde kimse bu konuyu konuşmuyor.

Değerli Okurum,
Önce içini ferahlatayım: Sen bozuk değilsin, eksik değilsin, “kadınlığın azalmış” falan da değil. Ve yalnız hiç değilsin.

Cinsel isteğin olması ama bedenin ıslanmaması çok sık görülen bir durum. Çünkü istek beyinde başlar, ıslanma ise hormonlar, sinir sistemi ve ruh hâlinin ortak çalışmasıyla olur. Yani biri var diye diğeri otomatik gelmek zorunda değil.

Kadın bedeni “rahat” olmadan ıslanmaz. Gün boyu yapılacaklar listesi, çocuklar, iş, sorumluluklar… Beyin hâlâ işle meşgulken vajinanın romantik moda geçmesini beklemek biraz haksızlık.

Büyük krizler yok diye her şey yolunda sanıyoruz. Ama kırgınlıklar, konuşulmamış cümleler, “şimdi sırası değil” diye yutulan laflar bedenin freni olur. Beden unutmuyor.

Ön sevişmenin aceleye gelmesini de özellikle yazıyorum. Pek çok çiftte ön sevişme, asıl işin fragmanı gibi yaşanıyor. Oysa kadın bedeni zamana ihtiyaç duyar. Islanma bir düğme değil, süreçtir.

Uzmanlara göre doğum, emzirme, doğum kontrol hapları, antidepresanlar, tiroid… Hepsi kuruluk yapabilir. “Psikolojik” deyip geçmeden önce bir jinekolojik değerlendirme çok değerlidir. Kuruluk isteksizlik değildir. Bu ikisini karıştırdığımız anda kadınlar kendini suçlamaya başlıyor. Hayır. Beden bazen sadece “biraz yavaşlayalım” diyor.

Doktora gitmeli misin? Evet. Utanılacak hiçbir şey yok. Psikolojik mi? Bazen. Fiziksel mi? Bazen. Çoğu zaman ikisi birlikte. Ayrıca kayganlaştırıcı kullanmak başarısızlık değil. Gözlük takmak gibi düşün. Görmen bozuldu diye utanıyor musun? Hayır. O zaman bedenini desteklemek neden ayıp olsun? Bir de yani kayganlaştıramayan düşünsün, öyle değil mi?

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.