Mauro Icardi hakkını verdi! Attı, attırdı, rakipleri kendilerini sakatladı
Mauro Icardi neden Wanda Nara'dan bir türlü kopamıyor? Bu aşk mı şehvet mi yoksa toksik bir ilişkiye olan bağımlılık mı? Parmağından çıkarmadığı evlilik yüzüğü onun duygusal zırhı mı? İrem Bir analiz ediyor.
Bir Galatasaray taraftarı olduğumu artık sağır sultan duydu. Dolayısıyla Tottenham maçında biricik Icardimiz’in sakatlanmasına üzüldüğüm kadar, psikolojisini bozan Wanda Yenge’ye de rapçi sevgilisi ile öpüşmelere yatak pozlarına doyamadığı için bir o kadar sinirlendim. Artık bu toksik ilişkinin sona ermesi gerektiğine inanıyorum. Hep kafamızda aynı soru. Neden Icardi Wanda Yenge’den kopamıyor. Hatta takipten çıkmış ama yüzüğünü çıkartmamış!
Eşinin başka bir erkekle yatakta çekilmiş fotoğrafını görmesine rağmen yüzüğünü çıkartmaması, bayağı karmaşık bir duygusal durumu işaret ediyor. Öncelikle, yüzüğün çıkarılmaması sembolik bir anlam taşıyor: bazı insanlar yüzüğü evliliğin ve ailenin kutsallığını, güvenliğini simgeleyen bir sembol olarak görüyor. Bu yüzden, yaşanan olaylara rağmen yüzüğü çıkarmamak, evliliğe olan bağlılığı ya da dışarıya karşı “hâlâ buradayım” mesajı verme arzusunu yansıtabiliyor. Bu, bir nevi “bu zor zamanları da atlatabiliriz” umudunun göstergesi. Birçok insan için yüzüğü çıkarmamak, kendi iç dünyasında bir inkar mekanizması ya da duygusal bir zırh görevi de görebiliyor.
Toksik ilişkilerde aldatılan tarafın dönüp dolaşıp aldatana geri gelmesi, aslında insan psikolojisinin oldukça karmaşık dinamiklerinden kaynaklanıyor. Aşk mı, şehvet mi yoksa başka bir şey mi derken, belki de hepsi bir parça işin içinde.
Öncelikle, aşkın burada ağır bir rolü var ama maalesef sağlıklı bir aşk değil. Toksik ilişkilerde beyin, bir süre sonra sevgiliden gelen sevgi kırıntılarına öylesine alışıyor ki bu durum tıpkı bağımlılığa dönüşüyor. Beyin, sevgiliden gelen o küçük ilgiyi bile büyük bir ödül olarak görmeye başlıyor ve bu yüzden en ufak bir kıvılcımla her şey yeniden alevleniyor. Zarar bile verse tanıdık olduğu için güvenli hissettiren bu döngüde kalmak tercih ediliyor. Bu psikolojik fenomen, aslında bir tür öğrenilmiş çaresizlik.
Şehvet kısmına gelirsek, aldatılmak, insanın kendine olan güvenini ciddi şekilde sarsıyor. İnanın, ister alalade sokaktan bir erkek, ister milyonları peşinden koşturan bir futbol yıldızı olsun, bir erkek için aldatılmak kadar özgüvenini sarsan, bir anlamda süt dökmüş kediye çeviren başka bir şey olamaz. Aldatılan taraf, sevgilisinin ilgisini geri kazanmak için bir “kendini ispatlama” yarışına giriyor. Bu durum, sevgiliyi geri kazanmak için şehvetin yoğun bir şekilde devreye girmesine sebep oluyor. Beyin, sevgilinin ilgisini geri kazanmayı başarı olarak algılıyor ki bu da döngüyü devam ettiriyor.
Aldatılan tarafın, sevgilisini veya eşini geri kazanmak için kendini ispatlama yarışına girmesi, psikolojik olarak karmaşık bir sürecin sonucu. Bu süreç, derin bir özgüven sarsıntısı ve kendini kanıtlama ihtiyacıyla besleniyor. Aldatılma, kişinin kendilik algısında ve ilişkiye dair güveninde ciddi bir yıkım yaratıyor. Bu yüzden, aldatılan kişi hem ilişkideki yerini hem de kendine duyduğu güveni yeniden kazanma arayışına giriyor. Bu noktada “kendini ispatlama” isteği devreye giriyor. Aldatılan kişi, sevgilisinin dikkatini ve ilgisini geri kazanmak için normalde yapmadığı şeyleri yapmaya başlıyor. Kendi içinde bir “rekabet” duygusu gelişiyor; kendisini sevgilisinin tercih ettiği diğer insanla karşılaştırıyor ve bu yarışta galip gelme arzusuyla dolup taşıyor. Bu durumda şehvet ve fiziksel cazibe, kendini ispatlama yarışında güçlü bir araç haline geliyor.
Şehvetin devreye girmesi, aldatılan kişinin partnerine fiziksel çekicilik yoluyla ulaşmaya çalışmasını ifade ediyor. Kendi cazibesini artırmak, daha baştan çıkarıcı veya ilgi çekici bir hale gelmek için çaba sarf ediyor. Mesela ilişkinin başındaki tutkulu halleri canlandırmak istiyor. Bu yaklaşım, aldatılan kişinin aslında sevgilisini kaybetmediğini, hâlâ arzu edilebilir olduğunu gösterme arzusundan kaynaklanıyor.
Bu durumun ardındaki psikolojik mekanizma, kendilik değeriyle ilişkili. Aldatılan kişi, partneri tarafından “yeniden seçilmek” ve böylece kendini değerli hissetmek ister. Bir nevi, sevgilisini geri kazanarak kendi değersizlik korkusunu yatıştırmaya çalışır. Şehvetin bu kadar yoğun devreye girmesi, sadece fiziksel değil, aynı zamanda duygusal bir tatmin ihtiyacı. Bu yolla, sevgilisiyle olan bağını tekrar güçlendirmeyi ve aradaki bağı canlandırmayı amaçlar.
Özetle, bu “kendini ispatlama” yarışı ve yoğun şehvet, aldatılan kişinin sevgilisini ve dolayısıyla kendine olan güvenini yeniden kazanma çabasının bir yansıması. Ancak bu, çoğu zaman geçici bir çözüm sağlar; aldatılmanın yarattığı duygusal hasarı onarmak ve sağlıklı bir ilişki kurmak için daha derin bir yüzleşme ve uzun vadeli bir çaba gerekli.
Birinin Icardi’ye anlatması lazım. Bazen insanlar, “Bu sefer değişti” umuduyla aldatana geri dönerler. Ama bazı insanlar toksik ilişkilerde rollerini öylesine benimserler ki aşkı ve şehveti değil, bağımlılığı yeniden yaşarlar. Yani bu geri dönüşler, ne büyük bir aşk ne de büyük bir tutkudan; çoğunlukla tanıdık olanın konforundan ve kendini kaybetme korkusundan kaynaklanır. Başlığı niye öyle attığımı anladınız Icardi ikilemde.. yani bir dilemması var.. bütün yazıda bunu anlatmak istedim bir an önce bitirmesi lazım diye yoksa iyileşip dönünce GS’nin dilemması olsun istemem!