08-12-2025
İsmet Berkan

Amerika’nın yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi Dünyaya ve Türkiye’ye ne diyor?

Amerika’nın yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi Dünyaya ve Türkiye’ye ne diyor?

Amerikan Başkanı Donald Trump geçen hafta kendi başkanlık döneminin ilk Ulusal Güvenlik Stratejisi belgesini imzaladı ve belge açıklandı.

Belge, daha önceden alıştığımız Amerikan Ulusal Güvenlik Stratejisi belgelerine hiç benzemiyor; hem dili hem üslubu hem de stratejik sıralaması çok farklı.

En genel bakışla şunu söyleyebilirim belge için: Başkan Trump’ın ‘Amerika’yı yeniden büyük yap’ (MAGA) ve ‘Önce Amerika’ (America First) politikalarının özellikle dış politikayı anlatacak şekilde genişlemiş hali.

Ama çok da geniş değil. Bütün belge 33 pdf sayfaya sığmış, bunun biri kapak biri de içindekiler sayfası olduğuna göre 31 sayfadan söz ediyoruz.

Belge Amerika’nın dünyaya bakışını ve bundan sonra nasıl hareket edeceğini söylüyor.

Bundan 200 yıl önce, 1823 yılında dönemin Amerikan Başkanı James Monroe tarafından dile getirilmiş olan ‘Monroe Doktrini’ adlı belgeye pek çok yerde atıf var ama Trump buna ‘Trump Corollary’ diyor. Bunu nasıl çevireceğimi bilemedim, ‘Monroe Doktrini’nin Trump tarafından yeniden kanıtlanması’ gibi söyleyebilirim; ama bu doktrinin tarihine baktığımızda, ilk günden bugüne kapsama alanının değiştiğini zaten görüyoruz, şimdi Trump aynı doktrini yeniden yorumluyor aslında.

Trump, Amerikalıların hep yaptığı gibi dünyayı yatay değil de dikey olarak ikiye bölüyor ve ‘Batı yarı küre’ diyor ve bu yarı küreyi Amerikan çıkar alanı ve Amerika’nın müttefiklerinin alanı olarak tanımlıyor. Doğunun nerede başladığı Batının nerede bittiği söylenmiyor belgede.

Trump kendi dış politikasını aynen şu cümleyle anlatıyor: ‘Başkan Trump’ın dış politikası pragmatist olmadan pragmatik, realist olmadan gerçekçi, idealist olmadan prensipli, şahin olmadan kaslı, güvercinlik yapmadan sınırlı. Bir geleneksek siyasi ideolojiye bağlı değil, Amerika için iyi olan her şeyden yana, yani Önce Amerika diyor.’

Bu paragrafta geçen ‘pragmatist’, ‘realist’ ve ‘idealist’ gibi kelimeler, Amerikan tarihinde belirli politikaları anlatan kelimeler. Trump’ın tutumuna illa bir isim verilecek olsa belki ‘Yeni emperyalist’ denebilir ama o ‘Önce Amerika’ diyor, Avrupalı müttefikleri ise bunu ‘Sadece Amerika’ olarak okuyor, çok haksız değiller.

Yalnız bir sorun veya bir büyük çelişki var. Belgenin bir yerinde ‘ABD’nin bütün dünyanın yükünü adeta Atlas gibi yüklendiği ve dünya düzenini kurduğu günler artık sona erdi’ deniyor.

Tabii Trump, Amerika’nın tamamen izolasyonist politikalar izlediği 18. yüzyıl sonu ve 19. yüzyılın ortamından uzak olduğumuzu, Amerika’nın dünyadan izole olup dünyaya sırtını dönemeyeceğini de görüyor. Onun için de ‘dünya düzeni’ni (bunu Amerika’nın arzuladığı düzen diye okuyun) kurmak ve sürdürmek için ‘yük paylaşımı’ öneriyor. Yani çeşitli ittifaklar kurmaktan söz ediyor.

Örneğin Hint-Pasifik bölgesi, özellikle de buradaki Güney Çin Denizi çok önemli çünkü dünya ticaretinin önemli bölümü buradan geçiyor. ABD, Güney Kore ve Japonya’dan askeri harcamalarını arttırıp bu bölgedeki ‘caydırıcılık’a katkıda bulunmalarını istiyor.

NATO’da üye ülkelerin milli gelirlerinin yüzde 5’i kadar askeri harcama yapmasını istiyor ve NATO’nun bundan sonra genişlemeyeceğini ilan ediyor.

Belge, Avrupa’yı fena halde küçümsüyor ve ‘Çökmekte olan bir uygarlık’ olarak isimlendiriyor, hatta daha ileri gidip ‘Bu rotada ve hızda devam ederlerse 20 yıl sonra geriye bir Avrupa uygarlığı kalmayacak’ diyor.

Orijinal Monroe Doktrini, Avrupa sömürgeciliğine karşı bir baş kaldırıydı, Amerika’nın dönüp Avrupa’ya ‘Bizim kıtamızın işlerine karışmayın, buralar bizden sorulur’ demesiydi. Şimdi aynı doktrine Trump yorumu, Avrupa’ya dönüyor, ‘Sizin oralar bizden sorulur’ diyor. Sözde dostane bir üslupla.

Trump, daha önceki Ulusal Güvenlik Stratejisi belgelerinden farklı olarak bu belgede ‘düşman’ ülke adı vermiyor; ama Çin ‘düşman’ olmasa bile başlıca rakip olarak adıyla belgede yer alıyor. ‘Düşman güç’ diye ima yoluyla tanımlanan ülkelerden biri de İran. (Nükleer bir güç olan Kuzey Kore’den neredeyse hiç söz edilmiyor.)

Buna karşılık Rusya’dan dost veya düşman gibi imalardan uzak biçimde söz ediliyor, Avrupa’nın Rusya korkusu ‘abartılı’ bulunuyor, Avrupa’ya bir Rusya tehdidi görmüyor Trump, NATO yoluyla Avrupa’nın yeterli caydırıcılığa sahip olduğunu ima ediyor.

Ediyor ama NATO’yu zayıflatıcı, NATO’ya Amerikan katkısını azaltacağını ima eden cümleleri ardı ardına sıralıyor. Peki ya Rusya bu cümlelere bakıp ‘Amerika savaşa girmeyecek’ diye düşünür ve Doğu Avrupa’da biraz daha genişlemek isterse? Bu soruya bir cevap yok belgede.

Ortadoğu için belge çok kaba söyleyecek olursam ‘Biz artık karışmıyoruz, bölgenizde güvenlik ve istikrarı siz sağlayın’ diyor. Ama tabii bu temenninin doğru olmadığını biliyoruz; Amerika karışıyor. Bölgede güvenlik ve istikrara artık başlıca tehdit radikal İslam değil İsrail ve İsrail bu cesareti hep Amerika’dan alıyor.

Esasen Trump’ın yeni ulusal güvenlik stratejisi, kendi bölgesinde ‘Bölgesel bir güç’ olmak isteyen Türkiye’ye, Amerika ile paralel kaldığı sürece ciddi alan açıyor. Nitekim Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın bu tutumun farkına varıp ona göre politika uyarlamalarına geçtikleri de belirgin biçimde görülüyor. Dolayısıyla Türkiye daha şimdiden bu yeni ‘Trump doktrini’ni benimseyip buradan kendine fayda üretmeye çalışan ülkelerden biri haline gelmiş durumda.

***

Belgenin tamamını bu adresten görebilir, bilgisayarınıza indirebilirsiniz.

160 yıl öncesi ve bugün

160 yıl öncesi ve bugün

Ben de sabah 10Haber’de okudum, BBC Türkçe, Namık Kemal’in Londra yıllarını bir haberde derlemiş, bunu yaparken tarihçilerle Namık Kemal’in neden sürgüne gittiğini, neden sürgünde bir gazete çıkardığını ve siyasi görüşlerini de konuşmuş ve özetlemiş.

Namık Kemal, sadece 48 yaşında hayata veda etmiş, 19. yüzyıl Osmanlısının önemli aydınlarından biriydi ve ülkesinde bugünkü tabirle ‘demokrasi’ istiyordu.

Namık Kemal’in talep ettikleriyle bugünün güncel demokrasi/hukuk devleti tartışmasına bakınca, insan ister istemez bir sürü paralellik görüyor.

Namık Kemal ve arkadaşları Osmanlı’nın anayasası olan meşruti ve monarşi olmasını istiyordu. Parlamento olmalı, ulusla ilgili kararları burası almalı, Padişahın rolü küçülmeliydi. Hukuk devleti, kuvvetler ayrılığı gibi kavramları savunuyorlardı.

Türkiye o günden bugüne çok şey yaşadı. O imparatorluk çöktü, yerine Cumhuriyet kuruldu, demokrasiye geçildi, hukuk devleti denemeleri oldu, kuvvetler ayrılığı 1960’da geldi, 2017’de geri gitti.

160 yıl öncenin temel siyasi talepleri ve tartışmasının bugün de üç aşağı beş yukarı aynı kıvamda yapılması insanı çok üzüyor.