Cumhuriyet bir ideoloji midir, yoksa bir rejimin adı mı?
Rauf Orbay cumhuriyetimizin özellikle kuruluş döneminin en tartışmalı isimlerinden biri.
Cumhuriyetin ilanından aylar önce, 24 Temmuz 1923’te Lozan Barış antlaşması imzalandığında Başbakanlık görevinden istifa etti ve Ankara’dan ayrıldı.
29 Ekim 1923 günü İstanbul’daydı. O akşam erken saatte uyumuştu, top sesleriyle uyandı. Kendi kendine ‘Herhalde Cumhuriyet ilan ettiler’ diye düşündü, tekrar yatağına girdi ve uykusuna kaldığı yerden devam etti.
Birkaç gün sonra bazı İstanbul gazetelerine bir demeç verdi, aslında cumhuriyet ilanına karşı çıkmadı ama cumhuriyetin ‘aceleye getirilmesi’ni eleştirdi.
Bu eleştiriler Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ü de, Başbakan İsmet İnönü’yü de çok kızdırdı. Bir süre sonra Ankara’da Halk Partisi Grup toplantısında Rauf Orbay özellikle İsmet Paşa tarafından çok ağır bir dille eleştirildi, Rauf Orbay o toplantıda ciddi biçimde sigaya çekildi.
Derken aralarında Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele gibi isimlerin de olduğu bir grupla birlikte ‘Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kurdu Rauf Orbay. Partinin liderliğini Kazım Karabekir üstlendi, Orbay arka planda kaldı.
Partinin adında ‘Cumhuriyet’ olması Atatürk’ü öfkelendirdi, o güne kadar adı ‘Halk Fırkası’ olan kendi partisinin adını da ‘Cumhuriyet Halk Partisi’ yaptı.
Atatürk 1927’de okuyacağı ünlü Nutuk’unda Rauf Orbay’ı çok sert bir dille eleştirecek, onu ‘saltanatçı’ ve ‘halifeci’ olarak niteleyecek, ‘Cumhuriyet rejiminin düşmanı’ olduğunu söyleyecekti.
Atatürk’e göre kurulan bu yeni partinin adında ‘Cumhuriyet’ kelimesinin bulunması bir aldatmacaydı.
Öyle miydi sahiden? Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele, Rauf Orbay gibi isimler cumhuriyet düşmanı ve saltanat/halifelik yanlısı mıydı? Partilerine ‘cumhuriyet’ adını, hatta ‘İlerlemeci Cumhuriyet’ adını koymalarına rağmen bir aldatmaca içinde miydiler?
Bugün bu tartışmayı yapmak anlamsız. Artık biliyoruz ki Kurtuluş Savaşı boyunca önemli roller üstlenmiş, canla başla çalışmış bu insanlar Kurtuluş Savaşı’nı yapan ve ona meşruiyet sağlayan ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ ilkesini benimsemiş insanlardı. Hayatlarının ortaya koyarak düşman işgalinden kurtulmasına katkı sağladıkları ülkeyi yeniden bir Osmanlı padişahına vermek akıllarından bile geçmiyordu.
Onların cumhuriyet rejimiyle sorunu yoktu; Atatürk’ün liderliğini de tartışmıyorlar, daha gerçekçi söyleyişle tartışamaz durumda olduklarını görüyorlardı. İstedikleri Ali Fuat Cebesoy’un deyişiyle iktidar üzerinde ‘murakabe’ yani denetim uygulamaktı. Basitçe siyasi muhalefetti onlar, ama muhalefetleri Cumhuriyet rejimine değil, Atatürk’eydi.
Bu parti CHP’den kopan çok sayıda milletvekili tarafından kurulmuştu. Hızla Türkiye’nin dört bir yanında örgütleniyordu. Ama birkaç ay içinde kapatıldı. Kurucularının tamamı İzmir Suikasti davasında yargılanıp idama mahkum edildi, Rauf Orbay o sırada yurtdışında olduğu için gıyabında yargılandı. Atatürk son anda Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy ve Refet Bele’nin idamından vazgeçti.
Atatürk’ün 1923 yılı sonundan itibaren bu partiyi tanımlama biçimi son 100 yıldır CHP dışı neredeyse her iri kıyım siyasi parti için geçerli oldu.
Biz 1950’li yıllar boyunca Demokrat Parti’nin, 1960’lardan 1980’e kadar Adalet Partisi’nin, 1980 sonrasında da Anavatan Partisi’nin ve son 20 yıldır da Ak Parti’nin ‘Cumhuriyet rejimi düşmanı’ partiler olarak nitelenmesine tanık olduk.
Bu niteleme ülkemizde yaşadığımız kültür savaşının tam çekirdeğinde yer alan en önemli unsurlardan biri. Bugün Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına yansıyan havaya baktığınızda bile bunu görüyorsunuz: Cumhuriyet bir rejim olarak hala sakınılması, düşmanlarından korunup kollanması gereken bir narin çocuk gibi. İlla bir veliye, bir vasiye ihtiyaç duyuyor sanki.
Oysa mesele bu değil. Türkiye’de ‘Cumhuriyet yıkılsın, yerine yeniden padişahlık gelsin’ diyen aklı başında tek kişi bile yok. Zaten böyle bir şey diyene doğrudan deli muamelesi yapmak gerekir.
Peki mesele ne? Mesele 100 yıl önce Atatürk ve arkadaşlarının cumhuriyeti yerleştirmek ve yaşatmak için yaptıkları devrimlerin içeriğinin bugün de geçerli ve gerekli olduğunun kabul edilip edilmemesi.
Bana soracak olursanız Cumhuriyetin en önemli iki devrimi eğitim birliği ve harf devrimleridir.
Harf devriminden vazgeçmeyi ve Türkçe’yi yazmak için yeniden Arap harflerini kullanmayı öneren tek bir aklı başında insan bulamazsınız. Olsa olsa harf devrimini eleştirenler var, ama unutmayın onlar bile eleştirilerini Latin harfleriyle yazıyor, Arap harfleriyle değil!
Harf devriminin ne kadar yerleştiğini anlattım, ama maalesef aynı şeyi eğitim birliği için söyleyemeyeceğim. Türkiye’de hala merdiven altı dini eğitim kurumları var, bu kurumlarda ciddi miktarda öğrenci var. Yani eğitim birliği hala sağlanabilmiş değil aslında.
Türkiye’nin muhafazakarları uzun yıllardır bu merdiven altı eğitimin engellenmesine çare olarak eğitimin kendisinin dinselleşmesini savunuyor. Türkiye’de devlet eliyle artık ciddi sayıda insana dinsel eğitim veriliyor, ama merdiven altı eğitim de ortadan kalkmış falan değil. Hala medreseler var Türkiye’nin dört bir yanında.
Bu anlattığım durum açıkça bir ideoloji. Ama bu ideoloji illa cumhuriyet karşıtı bir ideoloji değil. Biliyorsunuz İran da 1979’dan beri bir cumhuriyet, ama ‘İslam Cumhuriyeti.’
Türkiye bugün 101 yaşında bir cumhuriyet. ‘Cumhuriyet’ rejimi ve kelimesi kaçınılmaz biçimde demokrasiyi de içerir. Öyle ya, rejiminiz halk egemenliğine dayalıysa halk egemenlik hakkını nasıl kullanacaktır? Tabii ki kendi temsilcilerini seçimle belirleyerek… (Demokrasi elbette sadece serbest seçimler değildir ama seçim bir demokrasi için en temel, olmazsa olmaz unsurdur).
Türkiye her demokraside olduğu gibi fikir ayrılıklarının kamusal ortamda birbiriyle rekabet ettiği, tartıştığı bir ülke. Herkes kendisi için iyi, doğru ve güzel olduğuna inandığı siyasi görüşleri savunma hakkına sahip olmalı. Esas bu hakları kısıtlamak bence cumhuriyet düşmanlığıdır. Halkın bir bölümü kendi egemenlik haklarının sistematik olarak hiçe sayıldığını gördükçe cumhuriyet rejimine inancını da kaybedebilir.
Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun! Cumhuriyetimiz her zaman hepimizin cumhuriyeti olsun.