Tayyip Erdoğan’ın gücünün sınırları
Futbol Federasyonu’nda dün seçim vardı. Seçimi Tayyip Erdoğan tarafından açık açık desteklenen, hatta seçilsin diye önündeki en güçlü adayın son dakikada çekilmesi bile sağlanan Mehmet Büyükekşi kazanamadı; yerine son derece akıllı bir taktikle son güne kadar ‘düşük profilli’ kalmayı başaran Trabzonspor’un eski başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu seçildi.
Çok şahidim var: Dün sabah daha Ankara’daki genel kurul bile başlamamışken 10Haber’de herkese ‘Bugün İbrahim Hacıosmanoğlu seçimi kazanacak, Mehmet Büyükekşi kaybedecek’ dedim.
Bana itiraz edenler oldu; divan başkanlığına Büyükekşi’nin adayının seçilmesini, genel kurulda Mehmet Büyükekşi ile Fenerbahçe Başkanı Ali Koç’u gayet samimi sohbet ederken gösteren fotoğrafları örnek verenler oldu. Ama ben görüşümde iddialıydım.
Kahin olduğum, Futbol Federasyonu’nun 624 delegesini tanıdığım ve seçim kulisine çok hakim olduğum için mi? Hayır, hiçbiri değil. Futbol Federasyonu’nun seçim prosedürünü de, delegelerin nasıl belirlendiğini de bilmiyorum. Bu konu hiçbir zaman ilgi alanımda olmadı, o detayları öğrenmek için hiç çaba sarf etmedim.
Bir tek şey biliyorum: Her zaman çok ‘usta’ bir siyasetçi olduğu söylenen Tayyip Erdoğan da, ona etki eden yakın çevresi de Erdoğan’ın gücünün sınırsız olduğunu düşünüyor ve bu düşünce Erdoğan’a makulün dışına çıktığı an ağır hata yaptırıyor.
Erdoğan’ın tarihe geçen büyük hatasını hepimiz dün gibi hatırlıyoruz. 2019’da İstanbul’da yerel seçimin tekrar edilmesi.
Başlangıçta seçim sonucunu kabul eder tarzda konuşan Erdoğan bir iddiaya göre Berat Albayrak’ın, bir iddiaya göre Süleyman Soylu’nun, bir iddiaya göre Devlet Bahçeli’nin etkisiyle seçim tekrarı için gücünü kullandı, YSK’ya talimat verdi. Kimin etkisidir bilinmez ama ters tepeceğini biraz makulü görebilen herkes söylüyordu, nitekim öyle oldu. Ekrem İmamoğlu’nu kendine alternatif lider yaptı Erdoğan durduk yerde.
Bense bu olaydan şu dersi çıkardım: Demek ki Erdoğan’ın gücü sonsuz değildi, bir sınırı vardı bu gücün. O sınırı 2019’da İstanbullular çizdi, hem de Erdoğan’a çok ağır bir yenilgi tattırarak.
Bugünse o sınırı üstelik hepsi atanmış olan Futbol Federasyonu delegeleri çizdi. Çoğu ister istemez iktidara ve federasyona midesinden bağlı o delegeler ama anonim kalabilmenin avantajıyla oylarını Tayyip Erdoğan’ın, akrabası Göksel Gümüşdağ’ın ve oğlu Bilal Erdoğan’ın açıkça desteklediği kişiye değil, rakibine verdiler. İbrahim Hacıosmanoğlu’nun başarısını asla küçümsemeden söylüyorum: Büyükekşi’nin karşısında aday olmayı kim başarırsa o seçilecekti. Bir korkusuz insan gerekiyordu, Hacıosmanoğlu o korkusuz insandı.
Ama sakın yanlış anlamayın: Muhalefet lideri seçmedi delegeler, federasyona başkan seçti. Federasyon Başkanı elbette Cumhurbaşkanı’na saygı duyacak, elbette onunla uyum içinde çalışacak, elbette her fırsatta işbirliği arayacak. Kaldı ki Hacıosmanoğlu da Erdoğan’ın tanıdığı, bildiği bir isim.
İddia şu: Bundan aylar önce, futbol federasyonunda seçimin s’si bile ortada yokken Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Servet Yardımcı’ya ‘Federasyon başkanlığına hazırlanmasını’ söylemişti.
Bu iddia doğruysa, ne oldu da 10 Temmuzu 11 Temmuza bağlayan gece vakti Servet Yardımcı son derece ağır bir açıklama yaparak adaylıktan çekildi? Fenerbahçe Başkanı Ali Koç’un bildiğini ima ettiği ama ne olduğunu söylemediği şeyler nedir? Servet Yardımcı adaylıktan çekilsin diye kullanılan ‘FETÖvari yöntemler’ nelerdir?
Futbol dünyasının içinde bulunduğu çaresiz durumu dün Ali Koç bir örnekle güzel anlattı: ‘Bana soran kulüp yetkililerine hep Büyükekşi’nin adaylığı için imza vermelerini tavsiye ettim. Verin imzanızı, zaten bir yarış yok, size pahalıya mal olmasın, dedim… Ancak şunu sormak istiyorum, özgür irademize bu şekilde yön verilmesinden hiç mi rahatsız olmuyoruz? Sayın Büyükekşi, seçildiğiniz takdirde, bu şekilde seçilmeniz içinizi hiç rahatsız etmiyor mu? Onurlu, haysiyetli, şerefli olan kimse bu şekilde aday olmaz.’
Söylendiğine göre Ali Koç’un bu sözleri dün federasyon genel kurulunda alınan sonuçta çok etkili oldu.
Tayyip Erdoğan bazen sahiden gücünün sonsuz olduğunu, gücünü kullanarak insanların özgür iradelerini teslim alabileceğini düşünüyor, aslında çoğu zaman düşündüğünü yapıyor da.
Ama o kullanılan güç makulden uzaklaştıkça iradeleri teslim almak da, netice almak da zorlaşıyor.
Erdoğan’a ve partisine kaybettiren şey tam da bu: Güç sarhoşluğu hali, her şeyi yapabileceğini düşünme hissi.
Bu kibir halini Ak Parti’nin her kademesinde, iktidara bir yerinden yanaşan herkeste görüyoruz. Trafikte arkanıza girip siren çalan çakarlı araçlar bu kibrin en süfli hali.
Gücünü kimseye hesap vermeden kullandığı, kullanabildiği için bazen makulden, hatta meşrudan ne kadar uzaklaştığını da görmüyor Cumhurbaşkanı. İşte geçen gün ortaya çıkan şey: Orman alanına inşa edilen 26 villayı kurtarmak için orayı tek bir imzayla orman olmaktan çıkardı Cumhurbaşkanı. Kendisine Anayasayla verilmiş gücü birkaç kişi için kullandı.
Hatırlıyorsunuz, bir zamanlar ‘Kontrolsüz güç güç değildir’ diye bir otomobil lastiği reklamı vardı.
Bizim anayasal sistemimizde Tayyip Erdoğan’ın gücünün üstünde yasal kontrol çok az. Tek güvence Erdoğan’ın kendi ‘nefs’i.
Ama görüyoruz, nefsine de sık sık yeniliyor artık.