22-11-2024
İsmet Berkan

Ekonomiye yeni kurtarıcı adayı Yaman Törüner’in Zihni Sinir Proceleri

Ekonomiye yeni kurtarıcı adayı Yaman Törüner’in Zihni Sinir Proceleri

İki gün önce sabah saatleri, oturmuş yazımı yazarken telefonum çaldı. Arayan iş insanı bir dostumdu, ‘Yahu’ dedi, ‘Televizyon seyrediyor musun?’

Hayır, seyretmiyordum. ‘Az önce bitti, NowTV’de Yaman Törüner İlker Karagöz’ün sabah programında konuktu, çok ilginç şeyler söyledi…’

Acaba ne dedi? ‘Ekonomiyi ben kurtarırım, ben buradayım’ dedi.

O an hemen ilgilenemedim, ama sonrasında programın kaydını izledim. Gerçekten de, eski borsa başkanı, eski Merkez Bankası Başkanı ve eski bakan Yaman Törüner NowTV’de Çalar Saat programında yarım saat boyunca kendince hazırladığı bir dizi ekonomik önlemi anlatmıştı.

Bu yazıya başlık atarken çok düşündüm, Törüner’in anlattıklarına ‘Zihni Sinir Procesi’ demeye karar verdim, ama bu onun anlattıklarını küçümsemek için değildi.

Yeni kuşaklar bilmeyebilir, ‘Prof. Dr. Zihni Sinir’ ünlü çizer İrfan Sayar’ın yarattığı bir karikatür karakterinin adı. Zihni Sinir her hafta gerçek bir sorun için her biri birbirinden tuhaf aletler tasarlayıp yapan bir kişilik. Bu aletler ne kadar tuhaf görünür, ne kadar gereksiz gibi durursa dursun, mutlaka hepimizin gerçek sorunlarına birer cevap üretirdi. Yani tamamen faydasız şeyler değildi, ama bazen sinir bozucu nitelikte komik olabilirdi.

Yaman Törüner, Tansu Çiller 1994’te iç borçlanma faizlerini düşürme ve bu yolla enflasyonu indirme inancıyla Türkiye’yi derin bir krize soktuğunda, bu krizin ertesinde Merkez Bankası başkanlığına geldi. Krizi dindirmek için de daha ilk gün yüzde 400 faizli Hazine bonoları çıkartarak ortalığı sakinleştirdi.

Törüner’in 1994’te göreve geldiği dönemle bugünkü arasında kısmen benzerlikler var. O zaman da Türkiye ciddi bir döviz krizinin eşiğine gelmiş, ciddi bir devalüasyon yapmak zorunda kalmış, Merkez Bankası sert önlemlerle devreye girip ülkeyi öncelikle döviz sıkıntısından kurtarmıştı. Ama tabii bunun bedeli yüksek enflasyon olmuştu.

Bugün de Mehmet Şimşek ve yeni Merkez Bankası yönetimi benzer şartlar devraldı. Bakmayın öncelik enflasyonu indirmek denmesine, esas öncelik içine girilen döviz krizinden çıkmaktı, şimdilik çıkıldı, ama bedeli olan enflasyonu hala yaşıyoruz, daha da yaşayacağız.

Benim ve başka pek çok kişinin ekonomi hakkındaki bu genel gözlemini Yaman Törüner de paylaşıyor, programda da söylüyor zaten. Ama Törüner’in bu kriz ortamında belki stratejik, yani topyekun yeni bir program anlamına gelmeyen bir dizi taktik önerisi var.

Önce mümkün olduğunca adil olmaya çalışarak Törüner’in önerilerini özetlemeye çalışacağım:

1. Altın TL: Törüner Merkez Bankası rezervlerinde duran altını karşılık göstererek ve bu altını uluslararası denetime de açarak piyasaya bir yeni TL çıkarılmasını öneriyor. Değeri dolara veya başka bir şeye değil bu altının değerine endekslenecek, mevcut TL’nin yanı sıra dolaşıma çıkarılacak bir para birimi daha. Törüner Türkiye’nin bu para birimiyle ithalat ve ihracat yapabileceğini, bu paraya dayalı yatırım araçları, yani türev enstrümanlar çıkarabileceğini söylüyor.

2. Merkez Bankası Hazine bonosu alsın: Törüner Merkez Bankası’nın eline haftalık borçlanma faizlerini belirlemenin yanı sıra piyasadaki para miktarını belirlemek üzere bir enstrüman daha vermek istiyor. Ona göre Amerikan Merkez Bankası FED gibi bizim Merkez Bankası da Hazine’nin borçlanma ihalelerine katılmalı, Hazineye borç verip devlet iç borçlanma senedi (DİBS) alabilmeli ve piyasadaki para miktarını azaltmak istediğinde de bu DİBS’leri satabilmeli, yani faizler üzerinde belirleyici olabilmeli.

3. Piyasaya sadece Merkez Bankası müdahale etmeli: Yaman Törüner’in bu önerisi yeni bir şey değil, normalleşme aslında. Türkiye 128 milyar dolar tartışmasından da hatırlanacağı gibi döviz fiyatına müdahaleyi kamu bankalarına yaptırdı. Bunun yanlış olduğunu söylüyor.

4. Merkez Bankası ve TÜİK özerkleşsin: Bu öneri de Törüner’e özgü değil. Her iki kurumun da bağımsızlaşmasını talep eden çok kişi var.

5. İç piyasaya da Eurobond satalım: Törüner’in bir başka taktik önerisi Hazinenin yurt dışı borçlanmalar için ihraç ettiği Eurobond’ların ilk satışına Türk bankalarının da aracılık edebilmesi. Bu kağıtlar yabancı bankalar aracılığıyla satılıyor hep.

6. Piyangolu tahvil: Törüner’in en çarpıcı önerilerinden biri devlet iç borçlanmalarında zaman zaman ‘piyangolu tahvil’ çıkarılması. Burada oluşacak faizin toplamı bir piyangoya tabi tutulacak. Yani yatırımcıların ana paraları hep garanti edilecek ama alacakları faiz toplamı diyelim 50 bin kişiye piyangoda dağıtılacak. Yani bazı yatırımcılar piyangoda kazanırsa beklediğinin çok üstünde faiz geliri elde edebilecek, bazıları ise faiz alamayacak. Bunun doğrudan halktan borçlanmayı kolaylaştıracağı inancında Törüner.

7. Merkez Bankası efektif vergisi uygulasın: Törüner bankaların döviz satışlarında yüzde 1 oranında efektif vergisi uygulanmasını, yani fiziki döviz satmanın zorlaştırılmasını da öneriyor. Ama bunun döviz karaborsasına yol açması tehlikesi sorulmadığı için Törüner’in buna cevabı bilinmiyor.

8. Bankalar kredi risklerini anında satabilmeli: Törüner’in önerilerinden en çarpıcı olanlardan biri bu. Bankaların kredi risklerini hemen türev ürünler çıkartarak ikincil piyasada satmasının önünü açmak istiyor. ABD’de uygulanan bu yöntemle bankalar aynı parayı bu sayede beş-altı kez satabiliyor. Ama 2008 küresel finansal krizini yaratan da buydu; kredi alanlar borçlarını ödeyememeye başlayınca bütün sistem çöktü.

9. İsteyen herkese kredi: Törüner’in bir başka önerisi kredi teminat riski sigortası çıkarmak. Bugün bankalar kredilere istedikleri teminatın ancak yüzde 60’ı kadar kredi veriyor Törüner’e göre. Teminat olarak verilen menkul/gayrimenkule biçilen değerin bir sigorta şirketi tarafından sigortalanmasıyla bu oranı yükseltmek mümkün. Böylece bankalar teminatı olan herkese teminatının yüzde 95’ine varan oranda kredi verebilir.

10. Tapu sigortası: Türkiye’de tapular aslında devlet garantisinde, ama hukukumuzda ‘tapu iptal davası’ diye de bir şey var. Törüner’in bu konuda kişisel tecrübesi de olmuş, aldığı tapular iptal edilmiş. Şimdi bunun için de sigorta satmayı öneriyor.

11. Çok sayıda borsa kurmak: Tarım ürünlerinden başlayarak pek çok üründe ve pek çok şehirde borsalar kurmayı öneriyor Törüner. ‘Giresun’da fındık borsası kurulsun, devlet fındık fiyatını desteklemek istiyorsa gitsin borsada alım yapsın’ diyor.

12. KÖİ projelerini yeniden pazarlık etmek: Törüner bütçe üstünde önemli bir yüke dönüşen bütün kamu-özel işbirliği projelerini yeniden pazarlık etmek, onları şirketlere de, devlete de zarar vermeden yeniden fiyatlamak istiyor.

13. Her şehre teknokent, madenlere yeni düzen: Törüner son olarak Türkiye’de her şehre bir teknokent kurmayı, madencilik kanununu değiştirerek maden devri karşılığı devletin aldığı komisyonu yüzde 4’ten 20’lere getirmeyi öneriyor.

Görüyorsunuz bu önerilerin önemli bölümü aslında finansal mühendislikle ilgili. Bazıları bence son derece tartışmalı. 

Örneğin Altın TL önerisi çok ilgi görebilir, ama Türkiye’nin altın rezervi her ne kadar çok artmış olsa da aslında Türk ekonomisinde anlam yaratacak bir para birimini destekleyecek miktarda değil.

Veya bankaların kredi risklerini kolayca satabilmesi, kredi verme şartlarının gevşetilmesi önerisi Türkiye’de türev piyasaları çok genişletme imkanı getiren bir şey gibi dursa da, bilançoları Batı bankalarıyla kıyaslandığında küçük olan bankalarımızı ciddi riske sokabilir.

Bilmiyorum burada özetlemeye çalıştığım bu öneriler tartışılır mı, ama aktarmak istedim.

Bir Nazar Büyüm geldi geçti aramızdan

Bir Nazar Büyüm geldi geçti aramızdan

Artık üzerinden 44 yıl geçti ve çok şeyi unutuyoruz. Ama bazen bir şey oluyor, ansızın yeniden hatırlıyoruz.

12 Eylül Türkiye’de birkaç kuşak insanın üstünden silindir gibi geçti. Türkiye’nin 70’li yılları daha çok sol, ama sağ siyasette de son derece canlı ve üstelik bugünkünden farklı olarak entelektüel anlamda çok daha derin insanları barındıran yıllardı.

12 Eylül bu muazzam entelektüel enerjiyi durdurdu. Pek çok kişiyi hapislere gönderdi, üniversiteyi büyük ölçüde dağıttı ve sonuçta o entelektüel enerji neredeyse birdenbire büyük ölçüde meşgalesiz, işsiz ve parasız kaldı.

İşte o 12 Eylül yıllarında o entelektüel enerjiyi birer vaha gibi kendine çeken çeşitli sektörler ve şirketler oldu.

Örneğin eli kalem tutan, okumuş yazmış, yabancı dil konuşan pek çok kişi 80’lerde reklamcı veya gazeteci oldu. Sonradan neredeyse tamamı yabancı dev reklam şirketlerine satılan o zamanın pıtrak gibi kurulan reklam ajanslarında çok sayıda eski solcu çalıştı. Bazılarının kurucuları da eski solculardı zaten.

O yıllarda işte bu entelektüel enerjiye birer vaha gibi açılan üç büyük yayıncılık faaliyeti oldu. Bunlar hep ansiklopedi yayıncılığı alanındaydı. İsimleriyle söyleyeyim; Nazar Büyüm’ün ‘Yurt Ansiklopedisi’ girişimi bunların belki en büyüğü, en çok insanı çalıştıranıydı. Bir başkası Osman Kavala’nın sermaye desteğiyle kurulan İletişim Yayınları’nın çıkardığı Tanzimattan Cumhuriyet’e adlı anıtsal ansiklopediydi. Sonuncusu da Ercan Arıklı’nın Gelişim Yayınları’nın çıkardığı ansiklopedi.

Bunlar her hafta fasikül fasikül yayınlanıyor ve toplumda ciddi karşılık görüyor, satılıyor, okunuyordu. Bilmiyorum bugün kaç kişinin evinde Yurt Ansiklopedisi veya Tanzimat’tan Cumhuriyet’e ciltleri duruyor (Bende durmuyor maalesef).

12 Eylül döneminin yazılmamış, üstünde eleştirel dille çok konuşulmuş, ama gerçek sosyal ve insani anlamı tam olarak anlatılmamış öykülerinden biridir bu aydınların hayatta kalma çabası.

Dün Nazar Büyüm’ün ölüm haberi gelince düşündüm bu öyküleri. Çünkü Nazar Büyüm hem kurduğu reklam ajansıyla, hem de yayınevleriyle, yaptığı son derece kaliteli yayıncılıkla Türkiye’nin entelektüel hayatına en çok katkı veren, ama adı da en az anılan kahraman olsa gerek. O yılların az önce sözünü ettiğim entelektüel enerjisini yaratan insanların önemli bölümü Nazar Büyüm’ün yayıncılığı sayesinde hayata tutunmaya devam etti.

Bir basit örnek: Bugün Türkiye’nin Allah için bir tek edebiyat/sanat dergisi yok. Yanlış anlamayın, sanattan söz eden çok yayın var ama bir zamanların Gösteri’si veya Adam Sanat’ı yok artık.

Adam Sanat’ı Memet Fuat yönetirdi, yayıncısı Nazar Büyüm’dü. Bu dergi tek başına nice şair ve yazar çıkardı ortaya. Hatırlıyorum, küçük iskender’in ilk şiirini orada Memet Fuat yayınlamıştı. Memet Fuat gibi bir yayıncı, Nazar Büyüm gibi bir patron olmasa, Latife Tekin diye olağanüstü bir yazarımız kitabını hiç yayınlatamayabilirdi (Türk edebiyatının başyapıtlarından biri olan ‘Berci Kristinin Çöp Masalları’nı okuyunca Memet Fuat çok beğenmiş, ama Latife Tekin’e ‘Bir roman daha yaz, o zaman bunu yayınlayacağım’ demişti. Bir ilk ve tek roman olarak kalmasından korkmuştu).

Nedense Nazar Büyüm’ü hep ve sadece elindeki sigarasını ağzına götüren, kocaman bıyıklarının arasından duman öfleyen biri olarak gözümün önüne getirebiliyorum dünden beri. Oysa ne uzun sohbetlerimiz, bazen ne şiddetli kavgalarımız, bağrışlarımız olmuştu. Hepsi silinmiş beynimden, geriye onun sigara içen düşünceli hali kalmış.

Nazar Büyüm aynı anda hem gösterişli, hem gösterişsiz bir insan olmayı başaran, tevazu ve ölçülülüğü başkalarına kolayca bulaşan, ama kavga gerekti mi de en önde kavgaya giren bir insandı.

Kendini epeydir geri çekmişti, bir nevi emekli hayatı yaşıyor, sadece dost masalarında bulunuyordu. Daha o zaman büyük bir boşluk bırakmıştı geride, o boşluk her gün biraz daha genişliyor maalesef.

Bugünkü toplumsal sığlığımızda onun yanına başka başka Nazar Büyüm’ler ekleyememenin bir rolü var kuşkusuz.

Toprağı bol olsun, dinince dinlensin Nazar. Çok özleneceğini umarım biliyordur.