CHP sahiden değişebilir mi? Önündeki seçenekler neler?
Tayyip Erdoğan, siz onu sevin sevmeyin, dünya tarihine geçmiş durumda. Tam 6 kez üst üste genel seçim kazanıp bir ülkeyi toplamda 26 yıl iktidarda kalıp yöneten tek bir siyasetçi olmadı.
50 yıldan uzun süre iktidarda kalan partiler oldu ama 26 yıl, üstelik de bir hayli canlı ve güçlü bir muhalefete rağmen iktidarını koruyan siyasetçi olmadı. Kendi tarihimizde onu bir de Mustafa Kemal Atatürk’ün halk nezdindeki popülaritesiyle kıyaslayabiliriz.
Atatürk de hiç seçim kaybetmedi ama unutmayın onun da aslında kuvvetli bir muhalefeti vardı. ‘Bizi Batıda diktatör görüyorlar’ diyerek yakın arkadaşı Fethi Okyar’dan ‘Serbest Cumhuriyet Fıkrası’nı kurmasını istedi ama bu partinin kuruluşu hiç de istemediği sonuçlara yol açacak gibi gözükünce bu parti kendini fesh etti.
Aynı muhalefetin yeniden bir araya gelmesi için Demokrat Parti’nin kurulması beklendi.
CHP’nin ve CHP endoktrinasyonuyla büyümüş kuşakların neredeyse DNA’sına kazınmış bir travmadır bu.
‘Nasıl olur da Atatürk’e muhalefet edilir’di… Ona muhalefet edenler mutlaka Atatürk’ün adıyla yan yana anılan bütün özelliklere de muhalif olmalıydı: Cumhuriyet düşmanı, çağdaşlaşma düşmanı, kadın hakları düşmanı, dinci, emperyalist uşağı vs vs.
Rakibi düşmanlaştırmak sizin safları sıklaştırmanıza yardımcı olabilir belki ama o ‘düşman’ hatta ‘vatan haini’ ilan edilenlerle ilgili bu söylenenlerin çoğu ya doğru değildi ya da abartılıydı.
‘Serbest Cumhuriyet Fıkrası’ adı üzerinde Cumhuriyet rejimini savunan bir partiydi. ‘Padişah geri gelsin’ diye bir programı yoktu. Bugün Ak Parti’nin de öyle bir siyasi talebi yok. Ama sorsanız ‘AKP Cumhuriyet düşmanı, amacı da şeriatı getirmek.’
Baktığınızda Kemal Kılıçdaroğlu ile CHP, bu DNA’sında yazılı travmayı aşmaya çalıştı, rakibini düşman olarak görmemeye, onun halkla arasındaki bağı anlamaya çalıştı, o bağdan kendisi de yararlanmak istedi.
Şimdi bu denemenin de başarısızlıkla sonuçlandığı anlaşılınca CHP yeniden kendi içine döndü, ne yapacağını tartışıyor.
Başta, ‘Atatürk’ün de muhalefeti vardı, Tayyip Erdoğan da çok canlı ve güçlü bir muhalefete rağmen seçiliyor’ dedim.
CHP bu Tayyip Erdoğan karşıtı muhalefeti kendine en yakın kitle olarak görmek ve onların tamamını temsil edebilmek istedi. Ama bu o kadar da kolay değildi; o kitle homojen değildi, içinde birbirine hiç benzemeyen, hatta yer yer birbirinden nefrete varır derecede uzak duran kesimleri içeriyordu. CHP iyimser ihtimalle bu muhalefetin yarısını temsil edebiliyor. Diğer yarısı başka başka partilerde.
Toplumu dikey olarak bölüp ikiye, üçe ayıran şeylerle yer yer bu dikey bölünmeleri ikinci plana atan yatay bölünmeleri birbirine karıştırmak, meselenin üç hatta daha fazla boyutlu olduğunu unutup iki boyuta indirgeme yanılgısına düşmek CHP’nin de, çoğu siyasi analistin de en çok yaptığı hata.
Bu son seçim yenilgisi, toplumu iki boyutlu görme yanılgısının çok acıklı bir dışa vurumu oldu. Sorduğunuzda, belki bugün bile, toplumun yüzde 60’ı Erdoğan gitsin yerine yeni biri gelsin istiyor ama Tayyip Erdoğan seçimde yüzde 52’yi buluyor işte.
Meseleye 3 veya daha fazla boyut üzerinden baktığınızda seçimin esas şaşırtıcı sonucunun Tayyip Erdoğan’ın yüzde 52 alması değil Kemal Kılıçdaroğlu’nun yüzde 48 alması olduğunu fark ediyorsunuz.
Şimdi bir kez daha CHP açısından mesele Kemal Kılıçdaroğlu gitsin mi kalsın mı meselesinin çok ötesinde, 14 Mayıs 1950’den beri yaşadığı travmayı aşıp aşamama meselesi. (Bana soracak olursanız 1965’ten beri bu böyleydi, İsmet Paşa ‘Biz artık ortanın solundayız’ cümlesini aynı arayış bağlamında söylemişti.)
CHP içinde her zaman olduğu gibi yaşanacak değişimin sola, sosyal demokrasiye dönmekle sağlanacağını söyleyenler olduğu gibi Atatürk ilkelerine geri dönmeyi savunanlar da var.
CHP’yi yeterince uzun süreden beri takip edenler için bu tartışmaların hiçbirinde yeni bir şey yok. Bugün çare diye önerilen şeylerin tamamı geçmişte de çare olarak önerildi, hatta uygulandı ama çare falan olmadı.
Burada en anlamlı uyarıyı Ekrem İmamoğlu yaptı, Albert Einstein’ın bir sözünü kibarlaştırarak hatırlattı: ‘Aynı şeyleri yapmaya devam edip farklı sonuç beklenemez.’
Tamam ama İmamoğlu’nun ‘farklı’ ne yapacağını da bilmiyoruz. Kendisi biliyor mu, ondan da kimse emin değil.
CHP, benim ömrü hayatımda kim bilir kaçıncı kere bir kez daha değişmeye, dönüşmeye, bu yolla halka daha fazla ulaşmaya çalışıyor.
Değişebilir mi sahiden? Bazen insan ümitsizliğe kapılıyor.