09-06-2023
İsmet Berkan

Yeni ekonomi yönetimi: Yüksek beklenti yüksek hayal kırıklığı getirebilir

Yeni ekonomi yönetimi: Yüksek beklenti yüksek hayal kırıklığı getirebilir

Felsefe ve mantıkta bir akıl yürütme biçimi var, adı ‘Olmayana ergi.’ Veya Latince adıyla ‘Reductio ad Absurdum.’

Herhangi bir mantıksal, matematiksel önerme, olabilecek en uç örneğinde test edilir ve orada bir çelişki aranır. Eğer çelişki varsa, o mantıksal önerme yanlıştır.

Örneğin ‘Bütün beyaz tenli erkekler sarı saçlıdır’ diye bir önermeniz varsa, sokakta gördüğünüz ilk beyaz tenli ve siyah saçlı erkek bu önermenin yanlışlığını ispata yeter.

Mehmet Şimşek, ekonomi bakanı olduktan sonra ilk açıklamasında ‘Rasyonele geri dönmek’ten söz edince, şimdi herkes ona ‘olmayana ergi’ yöntemini uyguluyor; nitekim ilk büyük çelişki dün bulundu bile: Merkez Bankası dolar kuruna arka kapıdan yine müdahale etmiş, 2,5 milyar dolar satmıştı.

Bu sabah ekonomi yönetimine ‘olmayana ergi’ yöntemiyle bakanlar bu kez Merkez Bankası Başkanlığı görevinden alınan Şahap Kavcıoğlu’nun ‘yedeğe’ çekildiğini gördüler ve bir çelişki daha yakaladılar.

Evet Merkez’in başına Mehmet Şimşek’in arzuladığı Gaye Erkan gelmişti ama görevden alınan başkan Şahap Kavcıoğlu da çok uzağa gitmemişti, Cumhurbaşkanı onu da BDDK’nın başına geçirmişti. Kavcıoğlu’nun hemen yana kaymasını satrançtaki ‘ROK’ hamlesine benzetenler oldu. (Bu durumda ekonomi yönetiminde ‘out’a çıkan tek kişi, dün akşam yatağa BDDK Başkanı olarak giren ama sabah işsiz uyanan Mehmet Ali Akben oldu.)

Peki bu iki büyük çelişki ne anlama geliyor? Mehmet Şimşek’in ‘rasyonele dönme’ sözü sadece bir sözden mi ibaret?

Mehmet Şimşek bilmiyor mu, piyasa kısa vadede onu her gün test edecek, doların fiyatına yüklenecek ve onu ‘rasyonel’e dönüşün esas adımı olan faiz artışına zorlayacak? Bunu ben bile öngörebiliyorum, Mehmet Şimşek hayda hayda biliyor.

‘Rasyonel’e dönüşün esas test alanı da bu zaten: Merkez Bankası politika faizini veya en azından bankaları fonladığı gecelik/haftalık borç verme faizini arttıracak mı, arttırmayacak mı? Arttıracaksa ne kadar arttıracak?

Peki ama faizin artmasına Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ne diyecek? Daha bir kaç hafta önce, seçimden hemen önce, ‘Faizleri daha da düşüreceğim, büyümeyi ve istihdamı desteklemeye devam edeceğim’ diyen Cumhurbaşkanı bu sözünü yutacak mı?

Ekonomi elbette önemli ama Cumhurbaşkanı Erdoğan açısından ekonominin siyasetten daha önemli olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebilir miyiz? Sadece 10 ay sonra bir seçim daha yapılacakken Cumhurbaşkanı’nın ekonomik durgunluğu ve işsizliği göze almasını bekleyebilir miyiz?

‘Rasyonel’ olan hangisi, ‘irrasyonel’ olan hangisi?

Önümüzde daha uzun zaman olsa, mesela 5 yıl olsa, Tayyip Erdoğan açısından bile rasyonel olan, faizi yükseltmek, ekonomiyi soğutmak, enflasyonu düşürürken dar gelirli kesimlere gelir transferi yapmak, ihracatı arttırırken ithalatı baskılayıp döviz biriktirmek vs vs.

Ama Erdoğan’ın önünde 5 yıl değil sadece 10 ay var. Ve şimdi BDDK’nın başına kaydırıp yedeğe aldığı Şahap Kavcıoğlu’nun kendisine seçimi kazandırdığını biliyor.

Tayyip Erdoğan, Mehmet Şimşek ve onun Merkez Bankası Başkanı’ndan, Nurettin Nebati ile Şahap Kavcıoğlu’nun kendisine seçim kazandıran performansını göstermelerini bekliyor. Gösteremezlerse onlar bir kez daha ‘Faizci’ olarak damgalanıp gönderilebilirler.

O bakımdan yeni ekonomi yönetimini ‘olmayana ergi’ yöntemiyle test etmeye gerek yok; elbette ‘rasyonele dönmek’ şeklindeki sözlerini hiçbir zaman yüzde 100 tutamayacaklar.

Çünkü ekonominin rasyonelleri ile siyasetin rasyonelleri birbirinden farklı. Seçime 10 ay kala faizi arttırmak siyaset için ‘irrasyonel.’ Arttırmamak ise ekonomi için irrasyonel.

Mehmet Şimşek’ten beklentisi yüksek olanlar, kendilerini büyük bir hayal kırıklığına şimdiden hazırlamalı bence.

Şimşek’e ilişkin beklentilerini daha gerçekçi bir seviyede tutanlar ise hem daha az hayal kırıklığına uğrayacaklar hem de bu dönemden kazançlı çıkabilecekler.

Normalde Merkez Bankası’nın faiz toplantısı 22 Haziranda. Ama şimdi dolar kurundaki hızlı hareketler yüzünden birden bire ortaya ‘Acil faiz kararı’ beklentisi çıktı. Üstelik faiz için telaffuz edilen rakam da yüzde 25’e geldi. (Şu an Merkez Bankası politika faizi yüzde 8,5; ilk iyimser tahminler bu faizin Haziran’da yüzde 15’e geleceği yönündeydi, şimdi hayaller yüzde 25’e kadar yükseldi.)

Ben mi gözden kaçırdım; Merkez Bankası Para Piyasası Kurulu üyeleri aynen yerlerinde durmuyorlar mı?

Dolar kuru kaç lirada durur? Öyle bir seviye var mı?

Dolar kuru kaç lirada durur? Öyle bir seviye var mı?

Mehmet Şimşek’in ekonominin başına geçtikten sonra ilk icraatı, Merkez Bankası’na arka kapıdan döviz satmayı durdurmasını telkin etmek oldu. 

Herhalde ‘bağımsız’ Merkez Bankası’na talimat vermez Mehmet Şimşek, olsa olsa tavsiyede bulunur, değil mi? ‘Rasyonel’ ve ‘kurallı’ ekonomi bunu gerektirir çünkü…

Seçim ertesinden beri zaten Merkez Bankası’nın müdahaleleri gevşemişti ama bu hafta başında tamamen serbest kalınca kur önce ufak ufak, sonra hızla yükselmeye başladı. Çarşamba günü kurdaki artış yüzde 7,7’yi bulunca Merkez Bankası artık bilmediğimiz bir yerden bir başka ‘telkin’ aldı ve hesaba göre olmayan parasından 2,5 milyar doları daha sattı.

Kimsenin resmen bir açıklama yaptığı yok, piyasa analistleri niyet okuması yapıyor ve şu sonuca varıyor: Mehmet Şimşek, dolar üzerindeki baskıyı kaldırarak döviz kurunun nerede dengeleneceğini görmek istedi…

Sahiden böyle mi? Hepimiz birer deney faresi miyiz?

Şimşek bir deney yapmak istedi veya Şimşek’e kızan Merkez Bankası bir ders vermeye kalktı, bilmiyorum hangisi ama dolar kuru bu sabah bu satırlar yazılırken 24 liraya doğru gidiyordu. Yani yakılan 2,5 milyar dolar pek işe yaramış gibi durmuyordu.

Yine piyasa analistleri niyet okuması yaparak bir ‘denge kuru’ndan söz ediyor. Bu sabah YetkinReport’ta okudum, iktisatçı Prof. Dr. Fatih Özatay’ın yazısının en sonunda bu ‘denge kuru’ kavramı tartışılıyor.

Özatay’ın yazısının sonu şöyle:

‘…. Denge kuru çok muğlak bir kavram. Mevcut koşullarda hiç olmazsa makul bir istikrar programı uygulanmaya başlansa ve yarıda kesilmeyeceğine inanılsa farklı, programın yarıda kesilebileceğine ilişkin bir kanı varsa daha başka, uygulanacak program makul değil de az biraz makulse yine çok farklı bir dengeden söz edilebilir. Kaldı ki ikinci ve üçüncü durumlarda ortaya çıkacak ‘denge’ bayağı oynak ve sürekli yukarıya doğru yönlenen bir denge de olabilir.

Bu çerçevede, yeni ekonomi programının ve o programı uygulayacak kadronun bir an önce açıklanmasında yarar var. Oysa İngilizce yazılmış kafa karıştırıcı bir tweet attı Mehmet Şimşek 7 Haziran günü: “Önceliğimiz ekibimizi güçlendirmek ve güvenilir bir program tasarlamaktır.”

Yoksa program henüz hazır değil mi? Umarım bir yazım hatası olmuştur. Kaldı ki iş programın açıklanmasıyla bitmiyor. Yeni bir ‘Ağbal-Elvan sendromu’ yaşanmayacağı yolunda da piyasaların ikna edilmesi gerekiyor. Hepsi zor ama sanki en zoru da bu ikna etmek işi.’

İlk yazıda yazdım, bence Nurettin Nebati ve Şahap Kavcıoğlu, seçim ekonomisinin gazına karşılıksız para basmak pahasına yüklenerek Tayyip Erdoğan’ın bu zaferi elde etmesinde önemli rol oynadılar. Ama Mehmet Şimşek de bana kalırsa Erdoğan’a zafer kazandıran isimlerden biriydi; ‘Yaparsa yine Erdoğan yapar’ fikrini onun ismini gündemde tutarak daha inanılır kıldı Erdoğan, Ali Babacan’ın kamuoyu gözündeki çekiciliğini bu yolla azalttı..

Ama şimdi görüyoruz ki, Şimşek göreve gelmeye Ali Babacan ve ekibi kadar hazır değilmiş. Elde bir program yok, yapılması gerekenler sadece genel olarak biliniyor.

İktisatçı Dr. Murat Üçer bugün 10Haber’de Nuray Tarhan’a mükemmel bir benzetme yapmış: ‘Mahallede yangın var, siz itfaiyeye üç gün sonra gel diyorsunuz.’

Dolar kuruna seviye merak edenlere tavsiyem, itfaiye gelene kadar (Yani Şimşek bir program açıklayana kadar) sorularına cevap bulamayacaklarını bilsinler. Ve Fatih Özatay’ın sıraladığı üç olası durumu hiç unutmasınlar.

Ukrayna’nın karşı saldırısı başlamış gibi duruyor

Ukrayna’nın karşı saldırısı başlamış gibi duruyor

Ve beklenen oldu, Ukrayna ordusu Güneyde ve Doğuda Rus askerlerine karşı saldırıya geçti. Saldırının ilk iki gününde Ukrayna ordusunun kayda değer bir başarı elde ettiğini söylemek zor. Rusya, gelen saldırıları püskürttüğünü öne sürüyor, hatta bazı Rus savaş blog yazarları Ukrayna ordusunun çok ağır kayıplar yaşadığını söylüyor ama bunları doğrulamaya da yalanlamaya da şu anda imkan yok.

Bilinen, Ukrayna’nın ilk kez bu saldırıda Almanya’dan gelen Leopard tanklarını ve Amerika’dan gelen Bradley savaş araçlarını kullandığı. Saldırıda Amerikan ordusu tarafından eğitilip silahlandırılan Ukrayna tugayları önemli rol oynuyor anlaşıldığı kadarıyla.

Birleşik Krallık Savunma Bakanlığı’nın yayınladığı günlük savaş haritasını yukarıda görebilirsiniz, bu haritada Ukrayna’nın açtığı iki cephenin yeri işaretli ama henüz bir toprak kazancı gözükmüyor. Yine de Birleşik Krallık istihbaratına göre savaş alanında inisiyatif Ukrayna güçlerinin elinde. Rus tarafı ise buna itiraz ediyor.

‘Bu gençler çok ahlaksız’ lafı bir önyargıdan ibaretmiş

‘Bu gençler çok ahlaksız’ lafı bir önyargıdan ibaretmiş

Sadece Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde yaşlı kuşaklar kendi devirlerinin ve kendilerinin daha ahlaklı, gençlerin ise daha az ahlaklı olduğunu söyler.

Peki bu böyle midir gerçekten? Yani ahlaki değerlerimiz kuşaktan kuşağa daha mı gevşer, giderek daha ‘ahlaksız’ mı olur dünya?

Adam Mastroianni adlı psikolog bu konuyu araştırmaya karar vermiş. Daha yeni ünlü ve saygın Nature dergisinde yayınlanan makalesinde, genç kuşakların daha az ahlaklı olduğuna dair izlenimin bir ‘önyargı’dan ibaret olduğunu ortaya koymuş.

Mastroianni, bu araştırması için son 70 yılda yapılmış anketleri tek tek gözden geçirmiş ve şunu görmüş: Neredeyse bütün kuşaklar, kendilerinden sonraki kuşakları daha az ahlaklı bulmakla birlikte kendi dönemlerindeki ahlaki değerleri yeterli ve uygun görüyormuş.

Ama bugün kendi sahip olduğu ahlaki değerleri yeterli ve uygun görenlerin kendilerinden bir önceki kuşak tarafından ‘ahlaken gevşek’ bulunduğunu unutmamak gerek.

Kısacası şu: Bir sonraki kuşağı ‘ahlaksız’ veya ‘ahlaken daha gevşek’ buluyor olsak bile kendi ahlakımızdan eminiz. Ve bu durum gelmiş geçmiş neredeyse her kuşak için geçerli.

O yüzden Adam Mastroianni ahlaki çöküşün bir ‘illüzyon’ olduğu fikrine gelmiş..

Eğer ahlak, bizim bizden gençleri suçladığımız hızda bozuluyor olsaydı, geriye hiçbir şey kalmamış olması gerekirdi. Oysa unutmayın, dedelerimiz babalarımızı, babalarımız da bizi ‘ahlaksız’ buluyordu.

İngiltere’de zayıflama iğnesinin parasını devlet verecek

İngiltere’de zayıflama iğnesinin parasını devlet verecek

Son birkaç yıldır iki zayıflama iğnesi Batı dünyasını kasıp kavuruyor. Bu iğneleri herkes kendi kendine yapabiliyor. Haftada bir kez iğne oluyorsunuz, iğne sayesinde daha az açlık hissetmeye başlıyor, dolayısıyla daha az yiyor ve sonunda da zayıflıyorsunuz.

İki ayrı ticari isim altında satılan bu iğnelerin başarısı o kadar çok konuşuldu ki, artık bu iğneleri obez olmayan ama sadece kilosunun fazla olduğunu düşünen kişiler de kullanıyor.

Yalnız bir sorun var, iğneler pahalı. O yüzden epeydir Amerika’da bu iğnelerin ülkenin sağlık sigortası kurumu tarafından karşılanması için kampanya yürütülüyor. Henüz bu kampanyada başarı sağlanamadı ama İngiltere’den durduk yerde iyi bir haber geldi.

Ülkede obeziteyle ve obezitenin sağlık sistemi üzerinde yarattığı ağır yükle mücadele etmek isteyen Birleşik Krallık hükümeti bu iğneleri sağlık sigortası ödeme listesine aldı. Uygulama şimdilik pilot olarak yürüyecek, başarılı olursa yaygınlaşacak.