Dünyaya lider nasıl seçiliyor? Komedi gibi ama aslında trajedi…
Dünya üzerinde Amerika Birleşik Devletleri adlı bir devlet olmasına neden olan basit bir siyasi slogan var, İngilizcesi ‘No taxation without representation.’ Türkçesi ‘Temsil yoksa vergi de yok.’
Uzaklardaki İngiliz Kralı Amerika’daki kolonilerden vergi almaya kalkınca (bu vergi sembolik bir damga vergisi bile olsa) o koloniler ‘Ya biz de vergiyi salan Britanya Parlamentosunda temsil edilelim ya da vergi almayın’ diye isyan etti, o isyan da sonunda ABD’nin kurulmasına neden oldu.
Bu tarihi öyküden alınacak çok ders var. Özellikle bugünün dünyası için.
Amerikan Başkanlarının ve parlamentosunun kararları bugün dünya üzerinde yaşayan neredeyse herkesin hayatında etkili olabiliyor.
İşte, bir Amerikan Başkanı bundan 20 yıl önce Irak’ı gayet sudan gerekçelerle işgale kalkıştı; o gün bugündür Türkiye dahil geniş bölgede huzurumuz kalmadı.
Bir başka Amerikan Başkanı bundan dokuz yıl önce Beşar Esad’ı ‘Kimyasal silah bizim kırmızı çizgimizdir’ diye uyardı, Esad yine de kimyasal silah kullandı ve o Amerikan Başkanı kendi sözünü yutmayı tercih etti. Bu basit gibi gözüken tercih Suriye sorununu içinden çıkılmaz hale getirdi, onun bu tercihinden sadece Suriye halkı değil, Türkiye’de yaşayan bizler ve diğer bölge ülkeleri, ilginç biçimde Ukrayna halkı bile etkilendi.
Amerika’daki başkanların ve Kongre üyelerinin kendilerine göre kaygılarla verdikleri kararların dünyanın başka yerlerini nasıl etkilediğine dair sayısız örnek verebilirim ama ne demek istediğim anlaşıldı sanırım.
Şimdi o Amerika yeni bir başkanlık seçimine hazırlanıyor. Seçimde yarışacak başlıca iki adaydan biri mevcut başkan Joe Biden.
Biden 81 yaşında. Daha dün onunla ilgili ilginç bir bunama tartışması başladı. Sebebi şu:
Biden’ın bazı gizli devlet belgelerini evine ve yeterince güvenli olmayan diğer bazı yerlere götürdüğü anlaşılmıştı. Bu durumun suç oluşturup oluşturmadığını soruşturan özel savcı dava açmamaya karar verdi ama kararını ilan ederken Biden’ı siyaseten çok yaralayacak bir cümle kullandı. Savcı ‘dava açsam Biden kendini jüriye sempatik, kibar ve hafızası zayıf bir yaşlı insan olarak tanıtacaktı’ dedi.
Burada kritik şey ‘hafızası zayıf’ ifadesi. Gerçekten de Biden kendi oğlunun ölüm tarihini bile tam olarak hatırlayamıyor. Bu, ABD Başkanına ‘bunak’ demenin kibar yolu.
Dört yıldır böyle biri Amerika’yı ve dünyayı yönetiyor ve bir dört yıl daha yönetmeye talip.
Gel de Amerikan demokrasisinin kendini yenileme gücüne güven.
Ya Biden’ın rakibi? Onu da gayet yakından tanıyoruz, eski başkan Donald Trump o.
Seçimi kaybettiğini kabullenmeyip kendi başkan yardımcısına Kongre’nin seçim sonucunu onaylamasının önüne geçme talimatı veren, başkan yardımcısı bu talimatı uygulamayınca ona ‘korkak’ deyip çapulcu bir kalabalığa Kongre’yi işgal ettiren biri.
Türkiye’yi tehdit etmek için Twitter’dan ‘Sizin ekonominizi mahvederim’ diye yazan ve hepimizin biraz daha fakirleşmesine yol açan adam. Elinde nükleer füzeler olan yarı deli bir diktatörle neredeyse aşk mektubu tadında mektuplaşan adam. Gerçeklikle ilişkisi hayli sıkıntılı, son günlerde kendisiyle şarkıcı Taylor Swift’in popülerliğini kıyaslayan, yetmezmiş gibi Taylor Swift’i ‘derin devletin ajanı’ olarak niteleyen bir adam. Aklî melekeleri son derece tartışmalı biri aslında. Üstelik o da pek genç sayılmaz, 80’ine merdiven dayadı.
Gel de Amerikan demokrasisinin kendini yenileme gücüne güven.
Hep Türkiye için denir ya ‘Burada yaşamasak çok eğlenceli ülke’ diye; aynı şeyi Amerika için de söylemek mümkün. Uzaktan bakınca sahiden eğlenceli ülke, siyaseti bir komedi tadında.
Ama Amerika’ya, dünyanın neresinde yaşarsanız yaşayın uzaktan bakabilmek imkansız; siz istemeseniz de maalesef Amerika çok yakınınızda.
Aslında Amerikan seçimlerinde hepimiz oy verme hakkına sahip olmalı, hiç değilse bu kararlar alınırken temsil edilmeliyiz.
Bunu yapamıyorsak, belki de ‘Temsil yoksa vergi de yok’ deyip Amerika’ya karşı bağımsızlık savaşı vermeliyiz.
Zoraki kolonilik de bir yere kadar…