25-12-2025
İsmet Berkan

Eldeki tek araç çekiç olunca…

Eldeki tek araç çekiç olunca…

Uyuşturucu kullanımı Türkiye’nin çok ciddi sorunlarından bir tanesi. Ülkemizde belki uyuşturucu kullanımı Amerika Birleşik Devletleri gibi bir “afet” seviyesinde ve uyuşturucu kaynaklı ölümler “katliam” seviyesinde değil ama yine de bu konu ciddi bir konu.

Türkiye bir yanıyla daha çok Afganistan ve İran’da üretilen eroin adlı uyuşturucunun Batı dünyasına doğru gidiş yolunda bir geçiş ülkesi; bir yanıyla da eroin dahil pek çok uyuşturucu için artık “hedef ülke.” Yani bu maddelerin Türkiye’deki kullanımı da artıyor.

Burada en dikkat çekici olan son yıllarda ülkemizde sentetik uyuşturucuların ve ta Güney Amerika’dan gelen kokainin kullanımındaki artış.

Aşağıdaki grafiği Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 2025 yılı narkotik raporundan aldım. Ülkede uyuşturucu kullanımındaki artışı polis ve jandarmanın uyuşturucu yakalama miktarlarından takip edebiliyoruz.

Grafikte metamfetamin tipi uyuşturucuların yakalanma miktarındaki bir yıl önceye göre artış (yüzde 54) dikkat çekici. Aynı şekilde eroin (yüzde 31), kokain (yüzde 23), ‘sentetik kannabinoid’ adı verilen Amerika’da halen krizi süren ağrı kesici hap bağımlığı (yüzde 25) ve polisin ‘sentetik ecza’ diye andığı diğer bağımlılık yaratıcı ağrı kesicilerin (yüzde 227) artışı gerçekten dehşet verici.

Polis ve jandarma 2024 yılında uyuşturucu ile bağlantılı tam 309 bin 28 olaya müdahale etmiş; neredeyse 375 bin kişi uyuşturucu bağlantılı olaylarda şüpheli olarak polis veya jandarmada işlem görmüş. Olay sayısında yüzde 23, kişi sayısında yüzde 20’lik artış var 2023’e göre.

Ülkemizde çeşitli tedavi kurumlarına başvurup uyuşturucu bağımlılığı tedavisi görmek istemiş tam kaç kişi var bilmiyoruz ama bazı raporlarda 1 milyon 700 bin kişiden söz ediliyor. Bu rakamdan hareketle ülkemizde bağımlı sayısının birkaç milyonu bulduğu (bazı abartılı tahminler 10 milyon diyor) tahmin ediliyor.

Bu rakamlar çok büyük. Ülkemizdeki sorunun boyutunu anlamak bakımından bunları sıraladım.

***

Şimdi gelelim güncel tartışmamıza…

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından çok sayıda savcı eliyle yürütülmekte olan bu son uyuşturucu ve fuhuşa teşvik soruşturmasına yönelik temel eleştiri, kullanıcı olduğu iddia edilen kişilerin teşhir edildiği ve tutuklandığı, buna karşılık yakalananlar içinde bırakın büyük bir uyuşturucu “baronu”nu sıradan torbacı bile bulunmadığı.

Önce bir hukuki bilgi aktarayım: Bizim ceza kanunumuza göre kişisel amaçla uyuşturucu kullanmak ve kullanmak için bunu bulundurmak suç. TCK 191. madde bu suça 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası öngörüyor.

Ancak kullanmak genellikle “hafif suç” kabul ediliyor, o yüzden ilk kez bu suçu işleyenlere bazen doğrudan savcılıklarca “kamu davasının açılmasının ertelenmesi” kararı veriliyor, yani yargılama bile yapılmıyor. Bu kişiler bir çeşit denetimli serbestlikle serbest kalıyorlar, aynı suçu yeniden işlememeleri şartıyla elbette.

Bazen yargılama yapılsa bile mahkemeler hükmün açıklanmasını geri bırakıyor; yani aynı suç belirli bir süre içinde yeniden işlenmezse kişi bir ceza görmüyor.

Bir üçüncüsü hapis cezası ertelenebiliyor ve adli para cezasına çevrilebiliyor.

Bizim hukukumuz mahkumiyet halinde de, az önce saydığım herhangi bir ceza alınmayan diğer üç halde de uyuşturucu bağımlılığı tedavisini de zorunlu kılıyor.

Bizim yerleşik hukukumuzun bu uygulamaları dünyayla paralel aslında. Çünkü uyuşturucu kullanan kişiyi cezalandırmak değil onu bağımlılığından kurtarmak, ona tedavi imkanları vermek gerekiyor.

Esas suç olan davranış uyuşturucuyu satmak, kaçakçılığını yapmak vs.

***

Fenerbahçe’nin başkanı Sadettin Saran sporculuğu ve kendi vücuduna olan düşkünlüğüyle meşhur biri. Onun saçında kokain bulunduğunun saptanması, onu tanıyan herkesi şok etmiş durumda. Kendisi de şaşkın, yeniden test yapılmasını istedi. O kadar şaşırmış durumda ki, “Acaba ben bilmeden yemeğime, içeceğime birisi kokain atmış olabilir mi” diye bile düşünüyor.

Kullanmıştır kullanmamıştır benim oturduğum yerden bilebileceğim bir şey değil ama az önce hukuk uygulamasını anlattım. Saran sahiden kokain kullanmış olsa bile bu onun gözaltına alınmasını, şu anda bilmiyorum ama belki de tutuklanmasını gerektirecek bir şey değil. Bildiğimiz kadarıyla Saran’ın uyuşturucu yetiştirdiğine dair bir iddia olsa da bu kanıtlanmış değil; Assos’taki evinde veya bahçesinde böyle bir şey bulunmadı.

Tek başına Saran da değil. Bu soruşturmada tutuklu olarak cezaevinde bulunan pek çok isim için ve halen operasyonlarla gözaltına alınıp sonra test örneği verdikten sonra serbest kalanlar için de bu durum geçerli. “Uyuşturucu satmak”la suçlanan bildiğimiz bir kişi var, o da itirafçı oldu ve serbest.

***

Geçen gün de aynı soruyu sordum: Peki bunca gürültü neden çıkıyor? Neden bu operasyonların bu kadar gürültülü yapılması arzulanıyor?

Sadettin Saran örneğine geri dönelim. Hakkında suçlamalar duyulduğunda yurt dışındaydı, özel uçağıyla hemen o günün geceyarısı geri geldi, ertesi sabah da ilk iş adliyeye gitti. Bir bütün günü adliyede geçti, test örnekleri verdi.

Testin sonucu dün sabah sosyal medyada yayınlandı. Saran gün boyu masumiyetini ispata uğraştı, yeni test vermeye çalıştı ve akşamında anlaşılmaz biçimde gözaltına alındı.

Oysa mesela Ela Rümeysa Cebeci test sonucu belli olduktan iki gün sonra savcılığa davet edilmiş, o da elini kolunu sallaya sallaya gelmişti. Sadettin Saran davet edilse, o da kendi ayağıyla gidecekti zaten.

***

Hadi Rümeysa Cebeci tek bir kişi; ama Saran öyle değil. Milyonlarca kişilik bir camiayı temsil ediyor. Onun gözaltına alınması tepkisiz kalacak, gürültü çıkarmayacak bir şey değil. Nitekim çıktı da gürültüsü.

Az önce verdiğim rakamı yeniden hatırlatmak istiyorum: 2024 yılında Türkiye’de uyuşturucu bağlantılı suçlarla 375 bin kişiye işlem yapılmış. Peki bunların kaçı tutuklanmış? Bu sayıyı bilmiyoruz ama hepsinin tutuklanmadığını biliyor; çünkü bu sayı Türkiye’nin mevcut cezaevi nüfusu kadar neredeyse.

Ama nedendir bilinmez bizim savcılığımız bu kez her şart altında tutuklama istiyor. İşte bakın Mehmet Akif Ersoy tutuklu mesela. Neden tutuklu? Uyuşturucu kullanmaktan. Olacak şey değil.

Eldeki tek araç çekiç olunca bütün sorunların çiviye benzer diye bir laf vardır. Burada da sanki öyle bir şey yaşanıyor.

Fenerbahçe’nin 3 Temmuz sendromuna bir de 25 Aralık mı eklenecek?

Fenerbahçe’nin 3 Temmuz sendromuna bir de 25 Aralık mı eklenecek?

Sabah erken saatlerden itibaren İstanbul’un Çevik Kuvvet polisi Çağlayan Adliyesi’ni kuşatmış durumda.

Bugün Sadettin Saran adliyeye gelecek, savcılara ifade verecek ve kim bilir belki de tutuklanmak üzere mahkemeye sevk edilecek.

Fenerbahçe taraftarı daha dün geceden ayaklandı, bir yandan Saracoğlu stadında bir yandan da Maslak’taki il jandarma komutanlığı önünde toplandı. Bugün de Çağlayan’da toplanması bekleniyor.

Fenerbahçe taraftarının yıllar önceden kalma bir 3 Temmuz sendromu var zaten. Bugün adliyede tutuklama kararı çıkması buna bir de 25 Aralık sendromu ekleyecek.

Bilmiyorum, arzu edilen gürültü tam olarak bu mudur?