Kredi kartlarına ve tüketici kredilerine ne yapılacak?
Yanlış hatırlamıyorsam kasım ayıydı, Türkiye’nin önemli bir bankasının genel müdürüyle sohbet ediyorduk. Tabii ki konu ekonomiydi.
Türkiye beğenmesek ya da yeteri kadar sert bulmasak da bir anti-enflasyonist program uyguluyor.
Bu programın olmazsa olmazı TL’yi değerli yapmak. ‘Değerli yapmak’tan kasıt sadece Türk lirasının dolara karşı daha az değer kaybetmesini sağlamak değil, onu bu para birimini kullananlar için de pahalı kılmak.
Ekonomi yönetimi bunu faizleri yükselterek yapıyor. Merkez Bankası politika faizini yükselterek bankalara sağladığı fonların maliyetini arttırıyor; bankalar da kaçınılmaz şekilde şirketlere veya bireylere sağladıkları kredilerin fiyatını arttırıyor. Aynı şekilde bankalar vatandaştan da Merkez Bankası’na göre daha ucuz fiyata para toplamaya çalışıyor, bu da mevduat faizlerini arttırıyor. Böylece piyasada dolaşan para miktarının azalması, azalan paranın da tüketime yönelmesi önlenmeye çalışılıyor.
Bu teorik çerçevenin ve yürütülen uygulamanın tüketimi ne kadar frenlediği, dolayısıyla fiyat artışlarını ne ölçüde sınırladığı tartışmalı ama amacım bu yazıda bu tartışmaya girmek değil.
Kasım ayında sohbet ettiğim banka genel müdürüne bu teorik çerçeveden hareketle bankaların geçmişten kalan alacaklarını tahsilde ne ölçüde güçlüğe düşeceklerini hesaplayıp hesaplamadıklarını sordum.
Genel müdür beni şaşırtan bir cevap verdi: Kısa dönemde (yani 2024 yılında) şirketler kesiminden bir sıkıntı beklemiyorlardı; sıkıntı bireylerden başlayacaktı. Anti-enflasyonist programın kararlı biçimde sürmesi halinde şirketler kesiminde borç ödeyememe sıkıntısı 2025’te başlayacaktı.
Peki bireylerden beklenen sıkıntı neydi? ‘Kredi kartı borçlarını ödemekte bugün zaten zorluk çekiyorlar, ileride bu zorluk daha da artacak’ dedi genel müdür.
Bugünlerde hükümetin seçimden sonra kredi kartları meselesine el atacağını konuşuyoruz ya, işte bankacıların gündeminde kasım ayından beri o konu var.
Sabah bu yazıyı yazmak için oturduğumda Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu’nun açıkladığı rakamlara baktım. 9 Şubat cuma akşamı itibariyle bankalarımızın şirketlere ve bireylere verdiği TL cinsi kredilerin toplamı 8 trilyon 51 milyar lira imiş. Çok kabaca 270 milyar dolara yakın bir para. Türkiye’nin milli geliri bir trilyon dolar civarındaysa, yine çok kabaca milli gelirin dörtte biri kadar kredi var. Az değil. Ama çok da değil. Unutmayın, çoğu gelişmiş Batı ülkesinde bankacılık sisteminin kredilerinin toplamı ülkenin milli gelirinden fazla.
Neyse, lafı uzatmadan Türkiye’ye geri döneyim. Bu 8 trilyon liralık kredinin 2,787 trilyonluk kısmı ‘tüketici kredisi’ olarak tanımlanıyor. Konut, taşıt ve ihtiyaç kredilerinden oluşan tüketici kredileriyle bireysel kredi kartlarında biriken güncel alacak miktarı bu.
Türkiye önce konut, taşıt ve ihtiyaç kredilerini sınırladı. Bugün gidin otomobil almaya, taşıt kredisi ya hiç bulamazsınız ya da 300 bin lira gibi son derece sınırlı miktarda kredi çekebilirsiniz. Eskisi gibi fiyatının yarıdan fazlasını krediyle ödeyerek taşıt almak yok. Epeydir konut kredisi de zorlu bir alan. Şimdilik tüketici kredileri hala işliyor ama faizleri sahiden yüksek.
Buna karşılık kredi kartları vatandaş açısından en kolay borçlanma yöntemi. Bireysel kredi kartlarında bankaların 9 Şubat cuma akşamı itibariyle vatandaştan alacağı 1,248 trilyon liraydı. Yani bütün bireysel kredilerin neredeyse yarısı kredi kartlarındaki 40 günlük alacaklardan oluşuyor.
Evet, hepimiz kredi kartı kullanıyoruz. Bu kartlar bize o faizle en fazla 40 gün borçlanma olanağı veriyor. Örneğin benim kredi kartlarımın hesap kesim tarihi hep ay sonu, ayın 24 ve 25. günü. Bu hesap kesim tarihinin ertesi günü harcama yaptığımda o harcamamı 40 gün sonra ödemem gerekiyor.
Kredi kartı borcumun tamamını ödemezsem banka ödemediğim kısmı için benden bir hayli yüksek faiz alıyor. Gücü olanlarımız veya ayağını yorganına göre uzatanlarımız bu faizi ödememek için borcunun tamamını kapatıyor.
On yıllar önce, kredi kartları ülkemizde yeni yaygınlaşmaya başlarken bir banka yönetim kurulu başkanı sohbet sırasında ‘Kredi kartı pazarlamak beni vicdanen rahatsız ediyor’ demişti, ‘Müşteri kartı alacak, harcama yapacak, borcunun tamamını ödemeyecek ve biz ancak o borcunun tamamını ödeyemezse para kazanacağız.’
Anlaşılan şimdilerde tam da o vicdanları rahatsız eden durumla karşı karşıyayız. Kasım ayında sohbet ettiğim banka genel müdürü kendi bankasının kredi kartlarında her ay sadece asgari ödeme tutarı kadar ödeme yapanların veya borcunun tamamını ödeyemeyenlerin sayısının hızla arttığını anlattı.
Enflasyonist ortamda fiyatlar sürekli artarken çoğu bireyin geliri aynı ölçüde artmıyor veya artacak olsa bile arada hep bir zaman farkı kalıyor, hayat tarzını korumak isteyen bireyler de bu durumu kredi kartı üstünden borçlanarak idareye çalışıyor.
Yıl başında asgari ücrete zam geldi, 17 bin lira oldu asgari ücret. Asgari ücretle çalışanlar bu yeni maaşı 1 Ocakta değil 1 Şubatta aldı. Ama onlar daha maaşını almamışken TÜİK’e göre ocak ayında yüzde 4,7 enflasyon gerçekleşti. Yani 17 bin liranın satın alma değeri daha o para insanların eline bile geçmemişken 16 bin liraya indi bile. Şimdi 10 gün sonra ikinci kez maaş alacaklar, bu kez aynı paranın satın alma gücü belki 15 bin liraya gerileyecek.
Kredi kartlarına geri dönelim. Banka genel müdürü kasım ayında bizimle sohbetinde bu yılın nisan-mayıs aylarında kişisel iflasların, yani kredi kartı borcunu hiç ödeyemeyip temerrüde düşme vakalarının artmasını beklediğini söylemişti. Asgari ücretin satın alma gücündeki gerilemeyi bu yüzden örnek verdim.
Milyonlarca insandan söz ediyoruz burada. Onların borcunu ödeyememesi ve bankaların bir süre sonra onlar hakkında icra takibine mecbur kalması herkesi korkutuyor.
Geçmişte parlamento ödenemeyen kredi kartı borçlarının temerrüt faizlerini büyük ölçüde silip o borcun tüketici kredisine çevrilmesini ve yeniden yapılandırılmasını sağlamıştı. Bir kez daha aynı yola gireceğimiz şimdiden anlaşılıyor.
Ama bankalar aynı şeyin bir kez daha olmaması için şimdiden önlem istiyor aslında. Nitekim BDDK ve Merkez Bankası pek çok konuda kredi kartına taksitle alışveriş imkanını kısıtladı, bu kısıtlamaların daha da artması beklenmeli. Belki de kredi kartına taksitle alış veriş imkanı tamamen ortadan kalkacak.
Bir başka olası önlem kredi kartı limitlerinin azaltılması. Bu plan belli ki masada duruyor; İş Bankası Genel Müdürü daha birkaç gün önce limiti 20 bin liranın altında olan kartlara dokunulmaması gerektiğini söyledi.
Bankalar hiçbir zaman tam rakamı açıklamıyor ama tek tek bankacılarla konuşulduğunda da şu anlaşılıyor: Kredi kartıyla yaptığımız alışverişin kompozisyonu da değişmiş durumda. Toplam kredi kartı giderlerinin hatırı sayılır bir bölümünü market ve temel gıda alışverişi oluşturuyor artık.
Bu da kredi kartının finansal enstrüman olmanın yanı sıra başka bir fonksiyon daha üstlenmekte olduğunu, bir çeşit sosyal araca dönüştüğünü bize söylüyor.
Ne olursa olsun, kredi kartları konusunda hepimizin canını acıtacak bir dizi önlem gelecek.
Bakalım hükümet neyi nasıl yapmayı tercih edecek?