Gelin PKK terörünü, Kürt sorununu ve yerel seçimi konuşalım
Benim gibi yetişkin hayatının neredeyse tamamını PKK terörü, bu teröre karşı verilen mücadelede yaşanan bocalamalar, terör ve ona karşı yapılan mücadelenin bu ülkenin neredeyse DNA’sını değiştirmesi, artık yüzde 10 oyu cepte keklik olan bir Kürt siyasi hareketinin doğması gibi şeylere tanık olarak geçirdiyseniz son 5-6 yıldır çok değişik duygular içinde olmanız normal.
Benim bildiğim PKK, o zamanki adıyla ‘Apocular’ ilk eylemlerini 1979’da Urfa Siverek’te Bucak aşiretine karşı yaptı ama bizim resmi tarihimiz PKK’yı 1984’teki Eruh ve Şemdinli karakol baskınlarıyla başlatır.
40 veya 45 yıldır bu terör örgütüyle birlikte yaşıyoruz. Ama son 5-6 yıldır PKK’nın Türkiye içinde öyle çok sayıda eylem yapamadığının tanığıyız. Bu, hiç kuşku yok Türkiye’nin yoğun güvenlik politikalarının bir başarısı.
Bu neredeyse sıfır terör eylemli dönemi güvenlik politikalarına borçluyuz, evet, ama karşılığında da bir bedel ödüyoruz. O bedel Türkiye’nin ekonomisinden dış politikasına, iç siyasetinden sosyolojisine kadar her yerde kendini hissettiriyor.
Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler Hürriyet ve Sabah’ın Ankara Temsilcilerine açıklamalar yapmış, geçen hafta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın söylediklerini biraz daha ayrıntılandırmış. Hatırlayın, birkaç gün önce ben de bu konuyu yazmış, Cumhurbaşkanı’nın ‘Bu yaz bitiyor’dan kastının Pençe-Kilit adı verilen operasyonun uygulama aşaması olduğunu söylemiştim. Yaşar Güler bu bilgiyi teyit ediyor, ‘Sınırın kilidini kapatacağız’ diyor. Söylediği Irak sınırı, Suriye değil.
Türkiye’yi PKK ile mücadelede bir başka ülkenin toprağında 30-40 kilometre derinlikte tampon bölge oluşturmak ve bu bölgede sürekli biçimde asker bulundurup alan hakimiyeti sağlamak gibi zor ve radikal bir önleme başvurmak zorunda bırakan şey PKK’nın 2015-16’ya damga vuran hendek eylemleriydi.
Ardından FETÖ faktörünün polis ve ordudan eksilmesinin yarattığı hareket serbestisi geldi ve Pençe-Kilit Operasyonu tasarlanıp 2020’den itibaren icra edilmeye başlandı. Bugün gelinen noktada PKK sınırdan sızma yapamaz ve Türkiye içinde eylem yapamaz halde.
En az bunun kadar önemli bir başka şey PKK’ya Türkiye’den katılımların neredeyse durma noktasına gelmesi. Örgüt yeni eleman ihtiyacını Suriye’den ve Avrupa’dan karşılıyor daha çok.
Türkiye’nin yegane radikal önlemi Pençe-Kilit değildi. 2019’da seçimle gelen ve bölgede adeta siyaseten ortalığı silip süpüren Kürt siyasi hareketinin bütün temsilcileri görevden alındı, Kürt nüfusun yoğun yaşadığı Güneydoğu Anadolu’da devletin atadığı kayyum tarafından yönetilmeyen belediye yok gibi.
Şimdi yeniden bir yerel seçimin arefesindeyiz. Aynı bölgede Kürt siyasi hareketinin bir kez daha seçim başarısı kazanmasına, çok sayıda belediye başkanlığı elde etmesine kesin gözüyle bakabiliriz.
Acaba devlet bu seçimden sonra farklı bir davranış biçimine geçer mi? Belediye başkanlıklarına kayyım atama uygulamasından vaz geçer mi? Veya yöntemini değiştirir mi?
Baştan söyleyeyim, bu soruların cevaplarını bilmiyorum ama soruları sorma zamanının geldiğini düşünüyorum.
Türkiye ve Güneydoğu Anadolu bölgesi son derece değerli bir göreli barış döneminde. Bu göreli barışın sürmesi devletin güvenlik politikalarının devamıyla bire bir ilişkili.
Öte yandan son 5-6 yıla yayılan bu göreli barışın Kürt siyasi hareketine, özellikle de bu hareket içinde yer alan ve silahlı eylemi reddeden, PKK ile arasına mesafe koymak isteyenlere alan açtığı da kuşkusuz.
Acaba Kürt siyasi hareketi devletin fiilen açtığı bu alanı nasıl değerlendirdi? Kendisine alan açıldığını mı düşündü, yoksa ‘Devletin baskısı daha arttı, bize hiç hayat alanı kalmadı’ mı dedi?
Kürt siyasi hareketinin 2017’deki referandumdan beri sürdürdüğü ‘Tayyip Erdoğan’a kaybettirme’ stratejisinden bu seçimde kısmen vazgeçmesi, 1 Nisan ve sonrası için ümitli konuşması kendisine açılan alanı gördüğü için mi, sivil siyaseti yükseltmek için mi, yoksa sadece taktik mi?
Kendi tahminimi söyleyeyim: Seçim ertesinde DEM’den seçilen belediye başkanları hemen görevden alınmayacak, ama çok sıkı ve yakından takip edilecek. Yerine kayyım atanan olursa bu mutlaka delille, soruşturmayla meşru kılınmaya çalışılacak.
Kürt sorunu bağlamında bakılacak olursa sivil siyasetin Kürtlere terörden daha fazla şey kazandırma olanağına sahip olduğu görülür.
Bakalım Kürt siyasi hareketi bu kez ne yapacak? 2015 Haziranı’ndaki hatasını tekrar mı edecek?