05-02-2024
İsmet Berkan

Siyasetin manzarayı umumiyesi

Siyasetin manzarayı umumiyesi

Bugünlerde Atatürk’ün Nutuk’uyla fazla içli dışlıyım; dilim biraz Atatürk’ün üslubuna kayarsa kusuruma bakmayın.

Başlık nitekim bir ölçüde Atatürk’ten apartma oldu zaten.

Seçime şurada iki ay kaldı. Bugünden sonraki sekizinci pazar günü oy vereceğiz. Ya da bazılarımız verecek, bazılarımız vermeyecek.

Bugünkü duruma bakıp mesela geçen yıl bu vakitlerde, yani seçime dört ay varkenki halimizi hatırlıyorum, o günkünün beşte biri kadar heyecan bile göremiyorum ortada.

Bu heyecansızlık hali sadece geçen yılki seçimi kaybeden ve bugün darmadağınık duruma gelen muhalefetin seçmeninde yok; iktidar kanadının seçmeninin, gazetecisinin, siyasetçisinin geçen yılki siyaset heyecanıyla bugünkü arasında da çok büyük mesafe var.

Genel vaziyete baktığımda ilk gözlemim bu. Siyasetin üstüne sinmiş olan genel heyecansızlık hali. Artık seçmenin heyecansızlığı mı siyasetçiyi ve medyayı etkiliyor, yoksa onlar heyecansız olduğu için mi seçmen de heyecansız bilemeyeceğim.

İkinci gözlemim, az önce ucundan dokunduğum muhalefetin darmadağınık hali.

Genel seçime ittifak halinde giren altı parti bugün altı ayrı parça. ‘Muhalefet’ kelimesini kullanırken bile tereddüt ediyorum; çünkü hepsi hâlâ muhalefette mi, çok emin değilim. O yüzden belki de ‘muhalefet’ demek yerine tek tek parti isimlerini kullanmak daha doğru.

Bu partilerden özellikle CHP ve İyi Parti neredeyse İyi Parti’nin kurulduğu günden beri ittifak halindeydi. 2017 referandumunda neredeyse ortak kampanya yaptılar; 2018 seçimine ittifakla gittiler, hatta İyi Parti seçime girebilsin diye CHP onlara ödünç milletvekili verdi (Teklifi Meral Akşener götürdü Kemal Kılıçdaroğlu’na).

Bu yakınlık seçimden sonra da sürdü. 2019’da yerel seçimde işbirliği yapma teklifi de Meral Akşener’den geldi CHP’ye. Oysa yerel seçimde ittifak yasanın izin verdiği bir şey değil; o yüzden ‘işbirliği’ dedi buna partiler.

CHP ile İyi Parti’nin 2017’deki referandumdan beri yan yana durması iktidara uzak duran diğer siyasi partiler için de bir çekim merkezi yarattı. Saadet zaten 2018’de ittifaka katılmıştı, 2019’da Kürt siyasi hareketinin o zamanki partisi HDP de yerel seçimde işbirliği yaptı, başta İstanbul, Ankara, İzmir, Mersin, Antalya ve Hatay olmak üzere pek pek çok yerde CHP adaylarına destek için aday çıkarmadı, seçmenini CHP adayına oy vermeye teşvik etti.

Şimdi, aslında başarılı olmuş bu deneyime rağmen beş yıl sonra aynı partiler kendi başlarına seçime giriyor. Bu da 2017’den beri iktidarın karşısında monoblok bir muhalefet görmeye alışanları şaşırtıyor.

Üçüncü gözlemim ilk iki gözlemle bağlantılı. Ama onu iki ayrı parçada yazacağımı.

Birinci parça iktidar blokuyla ilgili. Evet, Mayıs 2023 seçimini tartışmasız biçimde kazandı iktidar bloku, ama bu seçim zaferine rağmen aslında momentumlarını büyük ölçüde kaybetmiş durumdalar.

Bu momentum kaybını bugün moralsizlik, motivasyon eksikliği olarak görüyoruz zaten.

Ama özellikle Ak Parti’de bir ilave faktör daha var: Tayyip Erdoğan’ın aynı anda hem bütün siyaseti kendisinin yapması hem de adeta kendisinden başkasına siyaset yapmayı yasaklayan tavrı sadece partisinin gönüllülerinin değil adaylarının bile motivasyonunu düşürüyor. Çoğu ‘Reis gelir benim adıma seçimi kazanır’ diye düşünüyor. Oysa o iş o kadar da kolay değil.

Moralsizlik o seviyede ki, Ak Parti belki tarihinde ilk kez seçmen peşinde değil; MHP ile birlikte mesela İstanbul’da yüzde 40’ı tutturmanın peşinde.

İkinci parça ise CHP ile ilgili. Bu parti seçime ittifaksız girme şokunu tam olarak atlatamadı ve şimdilik en azından ciddi kibir sergiliyor. Yani, CHP’ye oy veren seçmeni zaten çantada keklik saydığı yetmezmiş gibi, eski ittifak seçmenini de yine kendisine oy verecek diye varsayıp bu partilerle açık veya örtülü kavgaya giriyor.

Bu kibir, yani seçmene dönüp ‘Benden başka gidecek yeriniz zaten yok’ demek bu partiye seçimde pahalıya mal olabilir gibi duruyor. Hele İzmir’de mevcut belediye başkanına yapılan saygısızlık onu başarısız bulan seçmeni bile kızdıracak nitelikte.

Hiçbir oyun çantada keklik olmadığını, tek tek her oy için sahaya çıkıp çalışmak gerektiğini CHP çok pahalı bir yolla öğrenebilir.

Yeniden başa döneceğim. Bir seçime gidiyoruz ama henüz ortada seçim havası yok. Bu da kutuplaşmanın bu seçimde geçmişten daha az faktör olacağını söylüyor şimdilik bana.

Seçmendeki ve partilerdeki motivasyon eksikliği zaten bizde önceden kestirilmesi en zor şeylerden olan seçimi iyice bilinmeyenler alanına sokuyor.

Ama tabii unutmayın, 31 Mart günü kaç kişi oy vermeye gitmezse gitmesin, sonuçta verilen oylar sayılacak ve galibi de onlar belirleyecek, verilmeyen oylar değil.

Erdoğan’ın şeriatı ile Özgür Özel’in şeriatı

Erdoğan’ın şeriatı ile Özgür Özel’in şeriatı

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 31 Ocak günü Diyanet Akademisi’nden mezun olan yeni din görevlilerine hitaben yaptığı konuşmada “Şeriata düşmanlık esasında dinin bizatihi kendisine husumettir” dedi.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel de iki gün sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu sözlerine Manisa’dan cevap verdi.

Özel’in sözleri şöyleydi:

“Buradan bütün Türkiye’ye sesleniyorum; açlığın, yoksulluğun olduğu bir yere Erdoğan’ın suni gündemlerine katılmayacağız. Cevap da vereyim; şeriat dediğin kurallar ‘pozitif hukukun yerinde olsun’ dersen iyi düşün… Hırsızlığın cezasının ne olduğunu biliyorsun. Uygulanırsa bir tane parmağın, elin, dilin kalmaz senin dilin… O yüzden şeriat, saltanat deyip son halife diye slogan attırdığın kimsenin kafasını karıştırma.”

Baştan söyleyeyim: İki kişi aynı konudan söz etmiyor.

Cumhurbaşkanı ‘şeriat’ derken şer’i hukuktan değil dinin kurallarından söz ediyor.

Özgür Özel ise konuşmada geçen ‘şeriat’ kelimesini ya kasten ya da bilmeyerek şer’i hukuk sanıyor.

Erdoğan’ın konuşmasında geçen ‘şeriat’ kelimesinden şer’i hukuku anlarsanız, tam da karşı çıktığınız türde bir suni gündemin içine düşmüş olursunuz.

Faiz düşüşü mü dediniz?

Faiz düşüşü mü dediniz?

Merkez Bankası Başkanı değişti ya, hemen bir tahmin yarışı başladı. Bloomberg haber ajansına göre yeni başkan Fatih Karahan faizi bu yılın sonundan itibaren düşürmeye başlayabilirmiş.

Medya bunu diyor ama Amerikalı bankacılar tersini düşünüyor: Karahan daha ‘şahin’miş, o yüzden faizi arttırabilirmiş. Aslında 10Haber’de Erdal Sağlam da bunu ima etti, en azından yeni başkanın ilave faiz artışına kapı aralayabileceğini söyledi.

Gerçek şu ki, Merkez Bankası’nın kendi beklenti anketlerinde bile yıl sonu için enflasyon beklentisi Merkez Bankası’nın ve Orta Vadeli Program hedefinin çok ilerisinde kaldığı sürece faizi bırakın düşürmeyi yükseltmek bile söz konusu olabilir.

Bu yılı Merkez Bankası’nın tahmin ortalaması olan yüzde 36 değil yüzde 40 civarında enflasyonla bitirdiğimizde bile unutmayın enflasyon hâlâ yüzde 40 olacak, politika faizi ise bugün yüzde 45.

Bana soracak olursanız nisan ayından itibaren çok daha ciddi bir enflasyonla mücadele programına ihtiyacımız olacak. O programı görmeden faiz hakkında, hele hele faiz düşüşü hakkında konuşmak abesle iştigal.