14-06-2023
İsmet Berkan

Köşe kadısı ehliyeti nereden nasıl alınır? Ehliyetsiz kadılık yapmanın bir cezası var mıdır?

Köşe kadısı ehliyeti nereden nasıl alınır? Ehliyetsiz kadılık yapmanın bir cezası var mıdır?

Rahmetli Hakkı Devrim, ‘Köşe yazarı’ demez, ‘Köşe kadısı’ derdi.

Neden ‘kadı’?

Hakkı Bey, Hukuk Fakültesi mezunuydu ve geldiği kuşak itibarıyla İslam hukuku ve Mecelle hakkında da geniş bilgi sahibiydi.

Biliyorsunuz, Osmanlı’nın uyguladığı İslam hukukunda kadı önemli bir kişidir. Bir din adamıdır ve bazı durumlarda aynı anda hem savcı hem hakim rolünü bir arada üstlenebilecek hukuki yetkilere sahiptir. Suçlamayı da yapar, cezayı da keser. 

Bugünkü hukuk anlayışı içinde kabul edilemez bir şey. Gerçi o zamanlarda kabul etmek kolay değildi. İşte bakın Ziya Paşa’nın meşhur terkibi bendinden iki satır: ‘Kâdı ola da’vâcı vü muhzır dahî şâhid, / Ol mahkemenin hükmüne derler mi adâlet?’ (Hakim hem davacı, hem mübaşir hem şahit oluyorsa, /O mahkemenin verdiği karara adalet denir mi?)

Köşe yazarları işte Ziya Paşa’nın ‘kadı’sına benziyordu Hakkı Beye göre, aynı anda hem davacı, hem mübaşir hem de şahit oluyor, sonra kendi kendilerine hükmü de veriyordu.

Hatırlayan çıkar mı, bilmiyorum. 2000’li yıllarda Ertuğrul Özkök, Hürriyet’in Genel Yayın Yönetmeni ve ‘köşe kadısı’ olarak bir ‘Tanrı yazar’ tartışması başlatmıştı. Aslında kastettiği şey, kendi gazetesinin yazarlarından olan Emin Çölaşan’dı.

Tanrılar katından yazan, yazdıkları kesim hükümler taşıyan köşe yazarlarını tartışıyordu Ertuğrul Özkök.

Köşe yazarlığı sadece bize özgü bir şey değil; dünyanın her yerinde medyada köşe yazarları var. Bu yazarların kalitesiyle o medyaların kalitesi arasında da doğrudan bir bağlantı var. Türkiye’de de durum böyle aslında.

Bir de, tarihten gelen bir medya geleneğimiz var bizim. Gazete ve gazetecilik bu ülkede okuyucunun haber alma ihtiyacını karşılamak için değil, genellikle bir kişinin (başyazar) aklındaki fikirleri yazması, siyasi iktidara karşı eleştirilerini dile getirmesi için doğmuş. Bizim ilk gazetelerimizin o gazetenin başyazarı/sahibiyle anılması bundandır. Yani aslında gazete demek, tek kişilik bir siyasi parti demektir bizim tarihimizde.

Bu gelenek bugün de kısmen devam ediyor aslında. Köşe yazarlarının bazıları kendi başlarına birer siyasi parti gibi davranıyor.

İyi de, siyasi partiler sonunda seçime giriyor, onların görüşlerini bir kısım vatandaş benimsiyor. Peki ya köşe yazarları veya yeni dönemin TV konuşan kafaları seçime giriyor mu? Hem evet, hem hayır.

Evet seçime giriyorlar, daha yeni girdiler aslında. Bir kısmı, açıkça destekledikleri adayın kaybetmesiye bu seçimin mağlupları arasına yazıldı.

Ama Hakkı Bey’in yerinde tanımlamasıyla onlar aslında ‘kadı’ olduklarından hemen mahkemeler kurdular, kendi kusurlarından hiç söz etmeden destekledikleri siyasi lideri yargılayıp mahkum da ettiler.

Otomobil kullanmak için ehliyet alıyorsunuz; doktorluk, mühendislik, avukatlık, mimarlık yapmak için bir çeşit ‘ehliyet’e ihtiyacınız var. Ama köşe yazarı olmak için okuma yazma bilmek ve bir yerde size köşe veya bir TV’de kürsü verilmesi yeterli.

Yanlış anlamayın, köşe yazarlarının imtihana girip ehliyet alması gerektiğini savunmuyorum, söylemeye çalıştığım şey şu: Köşelerde yazan insanlar olarak bizim gerçekte söylediğimiz şeyleri söylemeye ehliyetimizin olup olmadığını sürekli sorgulamamız gerektiği…

Bu sorgulamayı yapmadığımız zaman, çoğumuz çoğu zaman haddimizi aşıyoruz.

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu elbette eleştirilecek ama ‘Hayatımı seni oradan indirmeye adayacağım’ dediğinizde, eleştiri değil başka bir şey yapmış oluyorsunuz.

Bizim siyasetçimizin fabrika ayarları…

Bizim siyasetçimizin fabrika ayarları…

CHP’nin seçim mağlubu genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 29 Mayıs sabahından beri ağır bir eleştiri bombardımanı altında. Bu eleştirilerin bir kısmının haddini aştığı, hakarete kadar vardığı da bir gerçek.

Kılıçdaroğlu’na kendi partisinin içinden gelen eleştiriler çok daha kibarca ifade edilirken medyadan gelenler çok daha sansürsüz.

Seçim kampanyası boyunca kalp işaretleri yapan, sevgiden ve barışmaktan söz eden, salon toplantısında kendisini eleştirenlere tepki gösteren partilileri sakinleştirip eleştiri yapanı koruyan Kemal Kılıçdaroğlu’nun içinde 14 Mayıs gecesinden itibaren başka birisi çıkmaya başladı.

Önce 28 Mayıs’a doğru kendi kampanyasının tonunu çok sertleştirdi, ‘Suriyeliler Gi-De-Cek’ yazan dev ırkçı afişler astı.

Seçim yine de kaybedilince ardı ardına türlü çeşitli bahaneler bulmaya başladı, arada ‘Köylülerin ekonomik sıkıntısı yok o yüzden bana oy vermediler’ gibi kendi kampanyasında söylediği sözlerin tam tersi manaya gelen tuhaf şeyler de söyledi.

Dün ise kendisini eleştiren, bazıları hakarete varan sözler sarf eden gazeteciler için ‘Satılık kalemler’ deyiverdi.

Kendisine ‘Pişkin’ diyenlere ‘Siz kim oluyorsunuz? Haddinizi aşmayın’ diyebilirdi, onun yerine döndü, bu kalemlerin para karşılığı yazı yazdıklarını ilan etti.

Kimmiş o satılık kalem? Somut bir şey söylemiyor. Peki kimden kaç para almış? Onu da söylemiyor. Kanıt var mı? Yok.

Bu üslubu hepimiz bir yerden tanıyoruz, biliyoruz.

Çok mu karamsarım bilmiyorum ama bu üslup galiba Türk siyasetçisinin doğal fabrika ayarı. Bazıları bir süre kendilerine hakim oluyor, kendisini eleştirenleri satılık hainler olarak nitelememeyi başarıyor ama hiçbiri bu tutumunu sonuna kadar sürdüremiyor, bir noktada fabrika ayarlarına geri dönüyor.

(Not: Buraya kadar söylediklerim, Türkiye’de para veya çıkar karşılığı yazı yazanlar olmadığı anlamına gelmez. Ama olduğunu söylemek için kanıtların elinizde olması, suçlamanın da belirli kişi veya kişilere yönelik olması gerekir.)

CHP Kurultayı yerel seçimden sonraya kalabilir mi?

CHP Kurultayı yerel seçimden sonraya kalabilir mi?

Daha dün ‘CHP haberleri ve bu parti içindeki tartışma hiç ilgimi çekmiyor’ diye yazdım evet, hala CHP içi tartışmalar ilgimi çekmiyor ama bilgisizlik ilgimi çekiyor doğrusu.

CHP tüzüğü, parti olağan kurultayının sadece bir seferliğine ve bir yıllığına ertelenmesine izin veriyor. Normalde kurultay geçen yıl yapılacaktı. ‘Seçim var’ dendi ve 2023’e ertelendi. Yani bu yıla.

Kemal Kılıçdaroğlu dün ‘Partimi güvenli limana yanaştıracağım’ dediğinde bilgisiz bir tartışma da başladı. Acaba Kılıçdaroğlu’nun kastettiği liman kurultay mıydı, yerel seçim miydi?

Oysa kurultayın 2024 Mart ayındaki yerel seçimden sonraya bırakılmasına şu an itibarıyla CHP tüzüğü engel. Yani yerel seçime kadar Kılıçdaroğlu’nun partisinin başında kalabilmesi için bu yıl Ekim ayında olacağı açıklanan Kurultayda yeniden genel başkan seçilmesi lazım.

Peki aday olacak mı kurultayda Kemal Kılıçdaroğlu? Dünkü konuşmasında ‘Olmayacağım’ demedi ama yine de veda eder gibi, genel başkanlığı bırakacak gibi imalarda bulundu.

Eski başkanını hakim karşısına çıkartan düzen

Eski başkanını hakim karşısına çıkartan düzen

Amerika’nın eski başkanı Donald Trump dün mahkemedeydi. Hakim karşısına çıktı. Hakkındaki suçlamalar yüzüne karşı okundu, ondan bu suçlamalara ne cevap verdiği soruldu. O da ‘suçsuzum’ dedi.

Bu prosedürü hepimiz Amerikan mahkeme filmlerinden biliyoruz. Şimdi dava için tarih belirlenecek, jüri seçimi yapılacak ve ardından duruşmalar başlayacak.

Burada önemli olan, bizdeki gibi mutlak bir hukuki dokunulmazlığa sahip olmayan Amerikan Başkanlarının yargılanabilmesi. Trump, ABD tarihinde görevini tamamladıktan sonra mahkeme önüne çıkan ilk başkan olarak tarihe geçti.

TL değer kaybediyor, Godot’yu bekler gibi Mehmet Şimşek’i bekliyoruz

TL değer kaybediyor, Godot’yu bekler gibi Mehmet Şimşek’i bekliyoruz

Günler birer birer geçiyor ama Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek bundan sonra uygulanacak ekonomik programın ana hatlarını olsun hiçbir şeyi açıklamış değil. O açıklama geciktikçe piyasalar karanlıkta kendi yollarını bulmaya çalışıyor, bu arada TL her gün değer kaybetmeye devam ediyor.

Bir hafta sonra Merkez Bankası’nın faiz kararını alacağı Para Piyasaları Kurulu Toplantısı var. Henüz PPK üyeleri değişmedi. Yani faizi yüzde 8,5 indirenler orada durmaya devam ediyor. Bu durumda, eğer faiz yükselecekse bu kararı da onlar verecekler.

Dün niye 8,5’e indirdiler, bugün mesela yüzde 15’e neden çıkaracaklar, veya çıkaracaklar mı?

Piyasa papatya falı açıyor, faiz toto oynuyor.

Sammuel Beckett’in ünlü oyununda Godot hiç gelmez aslında. Bakalım bizde gelecek mi?