Fatih Altaylı’nın SBK’ya sormadığı İnan Kıraç soruları
Bırakın bire bir benzemeyi, İnan Kıraç ile Sezgin Baran Korkmaz arasında yaşanan olaya Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun müdahil olma biçimine uzaktan benzeyen bir olay, diyelim Almanya’da, diyelim Fransa’da, diyelim İngiltere’de, diyelim Amerika’da yaşansa yer yerinden oynar, siyasi kariyerler sona ererdi.
Ama iki iş insanı arasında yaşanan ve üstelik mahkemelere yansımış bir alacak verecek meselesi Türkiye’de bizzat Cumhurbaşkanı’nın talimatıyla harekete geçen İçişleri Bakanı tarafından, devlet gücünün mafyavari yöntemlerle kullanıldığı bir olayın sonunda çözüldü.
Bu skandalı anlatmaya aslında kelimeler yetmiyor. Konu yeni de değil; Aralık 2020’de yaşandı, 2021’in Haziran ayından beri kamuoyunun bundan haberi var, son olarak geçen hafta Fatih Altaylı’nın olayın taraflarından Sezgin Baran Korkmaz ile yaptığı söyleşiyle yeniden gündeme geldi. Çünkü bu söyleşide Süleyman Soylu’nun kendisini çağırıp İnan Kıraç’a açtığı 45 milyon dolarlık icra takipli davalardan vazgeçmesini istediğini doğruladı SBK.
Altaylı’nın söyleşisi salı günü bir milyon 400 bini aşkın kişi tarafından izlenmişti; dün, yani çarşamba günü izleyenlerin sayısı 1,5 milyonu aşmıştı. Yani arada 100 bin kişi daha izlemişti üç saatlik videoyu. Kamuoyunun konuya büyük ilgi gösterdiğini buradan anlıyoruz zaten. Yani insanlar bu olaya karşı kayıtsız falan değil.
‘Erdoğan iyi, çevresi kötü’ dedi, Altaylı deşmedi
Ancak maalesef Fatih Altaylı’nın söyleşisi tam da bu SBK-İnan Kıraç meselesini ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın olaya müdahil olma biçimini aydınlatmaya yardımcı olmuyor, aksine Altaylı’nın sormadığı sorular nedeniyle mesele bulanıklaşıyor. Sadece bu da değil. SBK ısrarla bu olayda Cumhurbaşkanı’nın iyi niyetli olduğunu, işgüzarlığı yapanın Süleyman Soylu olduğunu söylüyor, yani ‘Erdoğan iyi, ama çevresi kötü’ söylemine sığınıyor, Fatih Altaylı da işin bu kısmını ilave sorularla deşip sorgulamıyor.
Ben bu konuda, yani SBK-İnan Kıraç ilişkisi konusunda 2021 yılı Haziran ayında art arda çok sayıda yazı yazdım. Ama bu hafta SBK konusu yeniden alevlenince bir sürü şeyi tam hatırlamadığımı fark edip döndüm, eski yazılarımı yeniden okuma gereği duydum. Çünkü olay son derece karmaşıktı. O yüzden Fatih Altaylı’nın da bu karmaşıklığı yeterince bilmediğini varsaydım, bazı soruların sorulmamasında art niyet aramadım.
İzninizle bu olayı mümkün olduğunca basitleştirerek anlatacağım, ama hikaye uzun, şimdiden söylemiş olayım.
Önce maceramızdaki ana karakterleri tanıyalım kısaca.
Koç ailesinin damadı, Koç yöneticisi İnan Kıraç
İnan Kıraç 1937 yılında Eskişehir’de doğmuş, liseyi Galatasaray Lisesi’nde, üniversiteyi Londra City College’de okumuş, Türk iş dünyasının önce önemli bir profesyonel yöneticisi, sonrasında da girişimcisi.
1961 yılında yakın zamanda kaybettiğimiz ağabeyi Can Kıraç aracılığıyla Koç Grubunda çalışmaya başladı, grupta çok sayıda önemli görevde bulunduktan sonra, 1994 yılından grubun emeklilik kuralı gereği emekliye ayrıldığı 1998 yılına kadar Koç’un ‘Topluluk Yürütme Kurulu Başkanı’ görevini yürüttü, bugünün moda tabiriyle ‘CEO’su oldu yani. Aynı zamanda holdingin yönetim kurulu üyesiydi.
İnan Kıraç’ın bir başka özelliği Koç Holding’in kurucusu Vehbi Koç’un holdingde de hayli aktif görevleri olan kızı Suna Kıraç ile evli olmasıydı. Bu özelliğiyle bir anlamda ‘aileden biri’ydi.
İnan Kıraç 1998’de emekli olunca kendi şirketlerini kurdu, bunları da Kıraça Şirketler Topluluğu adı altında topladı. Bu yapı zamanla Kıraça Holding’e dönüştü.
Türkiye’nin en parlak otomobil tasarımcısı
Şu ana kadar hiç adı geçmedi, ama burada bir ismi daha tanıtmalıyım: Jan Nahum.
Babası Bernard Nahum Vehbi Koç’un ortağıydı. Koç Grubunu otomobil işine sokan insandı. 1950 Ankara doğumlu olan Jan Nahum İstanbul’da Robert Koleji’ni bitirdikten sonra Londra’da Royal College of Art’ta otomotiv tasarımı bölümünde okudu, ardından da geldi, Koç Grubunda işe girdi.
Babasının girişimleriyle Koç Grubu Anadol adlı ilk yerli otomobili üretiyordu. Hatırlayanlar olacaktır, Anadol’un gençler için spor modellerinden biri ‘Böcek’ adını taşıyordu. İşte bu aracı Jan Nahum tasarlamıştı. Ardından bir de ödül kazanan ‘Çağdaş’ adlı bir Anadol tasarımı oldu, ama o Anadol hiç üretilmedi, fabrika kapatıldı. Çünkü Koç Fiat’la anlaşmıştı, Tofaş kuruldu, Fiat modelleri lisansla üretilmeye başladı.
Jan Nahum 1973’te girdiği Koç Grubundan 2004 yılında Tofaş’ın başkanıyken biraz tatsız ve kırgın biçimde ayrıldı. Nahum’un aynen babası gibi yerli üretim ve yerli tasarım fikirleri vardı.
İki Koç emeklisi buluşuyor
İnan Kıraç, Kıraça Holding’i kurduktan sonra otomotiv işine girmiş ve Karsan’ı Koç Holding’ten satın almıştı. Bu şirket başlangıçta dev bir oto yan sanayi kompleksi gibiydi, ama bir süre sonra ilginç bir iş modeliyle minibüs, otobüs üretmeye de başlamıştı.
Jan Nahum Koç Grubundan ayrıldıktan sonra kardeşi Klod Nahum’la birlikte Heksagon Mühendislik ve Tasarım AŞ adıyla bir şirket kurdu. Bu şirket otomotiv endüstrisi için çalışacak bir araştırma, tasarım ve yazılım şirketiydi. Jan Nahum geleceğin elektrikli araçlarda olduğunu çok iyi biliyordu.
Bir süre sonra Nahum kardeşler güçlerini İnan Kıraç’la birleştirdi ve Karsan’a ağırlık verdiler. Karsan o dönemde New York şehri için bir taksi tasarladı ve yarışmaya girdi, böyle başka pek çok parlak girişimleri oldu. Fakat anlamlı bir sonuç elde edilemedi.
Nahum kardeşler ile İnan Kıraç’ın ortaklığı çok ilginçti; çünkü iki taraf da aslında birleşmek değil, hem ayrı ayrı kalmak, hem de güç birliği yapmak istiyordu. O yüzden şöyle bir model kuruldu: İnan Kıraç Heksagon’un ve iki kardeşin Lüksemburg’da kurduğu bir çatı şirket olan Silcolux Investment’ın yüzde 47’şer ortağı oldu; buna karşılık Silcolux de Kıraça Holding’in yüzde 45 hissesine sahip oldu. Yanı sıra para da el değiştirdi mi, Nahum kardeşler aldıkları yüzde 45 hisseye ayrıca para da ödedi mi, bu bilinmiyor.
2017’de kavgalı bir boşanma başlıyor
Nahum kardeşlerle İnan Kıraç’ın bu güç birliği ve ortaklıkları 2017 yılına kadar sürdü, ama o yıl artık ne olduysa, ortakların arası bir daha kapanmamak üzere açıldı.
Ara açılınca ortaklığın bozulması gündeme geldi ve o zaman kavga daha da büyüdü. Çünkü İnan Kıraç’ın Silcolux’le Heksagon’daki hisselerinin değeri ve Nahum’ların Kıraça Holding’deki hisselerinin değeri konusunda iki taraf anlaşamıyordu.
Kavga uzadıkça uzadı, araya girenlere rağmen anlaşmazlık çözülemedi. Nahum kardeşler İnan Kıraç ve şirketleri aleyhine çeşitli alacak davaları açmaya başladı.
Sezgin Baran Korkmaz devreye giriyor
Şimdi gelelim hikayemizin esas kahramanına, yani Sezgin Baran Korkmaz’a. 1977 Kars Digor doğumlu, beş çocuklu bir Kürt ailenin oğlu Korkmaz.
12 yaşındayken, yani 1989’da İstanbul’a gelmiş, küçük yaşında ayakkabı boyacılığından bulaşıkçılığa pek çok iş yapmış, sonra ticarete atılmış.
Ticaret hayatında yaptıklarını önümüzdeki günlerde ayrıca yazacağım, o yüzden burayı hızlı geçiyorum. Bir noktadan itibaren işi iflas halinde, batık şirketleri şu veya bu yolla ucuza satın alıp içini temizleyerek sonra pahalıya satmaya dönüşüyor. Zamanla Amerikalı bir grupla tanışıyor, onlardan gelen parayla işlerini daha da büyütüyor ve kendi çapında bir üne sahip olmaya başlıyor.
2019 yılında, tam olarak nasıl olduğu bilinmez biçimde İnan Kıraç’la tanışıyor (Fatih Altaylı bütün detayları sorsa belki öğrenecektik). Yine bilinmez, hatta anlaşılmaz şekilde İnan Kıraç’ın güvenini de kazanıyor.
Ve İnan Kıraç Nahum’larla anlaşmazlığında SBK’yı araya sokmaya karar veriyor.
‘Merhaba ben SBK, sizim yeni ortağınızım…’
Burada Sezgin Baran Korkmaz’ın iş yapma biçimine ilişkin bir minik örnek vereceğim: Orta boy ama kârlı bir şirket düşünün. Bu şirketin azınlık hissedarlarından biri (hissesi yüzde 22) diğer ortaklarla anlaşmazlığa düşüyor, hisselerini onlara satmak istiyor, ama diğer ortaklar ona istediği bedeli ödemeye yanaşmıyor.
Bu küçük ortak da gidiyor, hissesini Sezgin Baran Korkmaz’a devrediyor. SBK bir gün o şirkete geliyor ve büyük ortakların yanına çıkıyor, ‘Artık yeni ortağınız benim’ diyor. Şirketi içeriden kilitlemekle tehdit ediyor, ‘Ya siz benim hisselerimi 80’e alın ya da kendi hisselerinizi bana 40’a satın’ diyor. Diğer ortaklar sonunda çareyi kendi hisselerini satıp çıkmakta buluyor.
İnan Kıraç hisselerini SBK’ya veriyor
Bu iş yapma biçimi bilinen SBK’ya İnan Kıraç Nahum kardeşlerin gözbebeği şirketi Heksagon’daki yüzde 47,5 hissesini devrediyor. Bu devir için SBK’nın bir para ödeyip ödemediğini bilmiyoruz. İnan Kıraç bunu hiç açıklamadı, Fatih Altaylı sormadığı için SBK da Heksagon’a nasıl ve kaç para karşılığında ortak olduğunu anlatmadı.
Nahum kardeşlerin karşısına ‘Ben sizin yeni ortağınızım’ diye çıkan SBK, hemen kendisi için bir de PR kampanyası başlattı. O günlerde gazetelerde artık kapanan Honda otomobil fabrikası arsa ve binasının satın alınacağı, Heksagon ve SBK’nın burada elektrikli otomobil üreteceği haberleri çıktı.
Derken 7 Ağustos 2019’da SBK’nın Nahum kardeşlerin ellerindeki hisselerin önemli bölümünü de alarak Heksagon Mühendisliğin yüzde 89’unun sahibi olduğuna dair bir haber çıktı. Evet, SBK Heksagon’u tamamen devralmıştı.
Ama tabii bu devralma İnan Kıraç’ın sorunlarının bir bölümünü çözüyordu. Heksagon, Kıraça Holding’in en önemli şirketi Karsan için bazı yazılım ve tasarımların sahibi olan şirketti. SBK Fatih Altaylı ile söyleşisinde bu tasarımları, yazılımları ve patentleri Karsan’a verdiğini, İnan Kıraç’ı rahatlattığını söylüyor zaten.
İnan Kıraç hem hisse devrediyor, hem 40 milyon dolar vermeyi vaat ediyor
İnan Kıraç için esas sorun ve Nahum kardeşlerin elindeki esas güç Silcolux’ün kasasında olan yüzde 45’lik Kıraça Holding hissesiydi.
Planın ilk aşaması işleyince İnan Kıraç elindeki yüzde 47,5’luk Silcolux hissesini de Sezgin Baran Korkmaz’a devrediyor.
2021 yılından beri elimizde bir belge var. Noter huzurunda imzalanan ve Sezgin Baran Korkmaz’ın 2020 yılında İnan Kıraç aleyhine başlattığı alacak davaları çerçevesinde mahkeme dosyasına da giren bir taahhütname bu. İnan Kıraç ve SBK imzalarını taşıyan belgede İnan Kıraç elindeki Silcolux hisselerini devrettiği gibi belirsiz bir gelecekte de SBK’ya 40 milyon dolar ödemeyi taahhüt ediyor.
Dört maddelik bu taahhütname hiç normal bir belge değil. İnan Kıraç’ı tanıyanlar “Başına silah dayasanız böyle bir şeyi imzalamaz” diyor, ama imzalamış. Bu saçma imzanın tek izahı, ortada açıklanmayan ikinci bir taahhütname bulunması olabilir. Yani benzer, hatta belki daha büyük bir taahhüdü de SBK’nın İnan Kıraç’a yapmış olması ve noterde bunun da imzalanmış olması büyük olasılık.
O sıralar İnan Kıraç’ın en iyi dostu olan, onunla el ele sergiler gezen SBK bu hisselerle bir kez daha Nahum kardeşlerin karşısına oturuyor ve ‘Kalanı bana satın’ diyor. SBK’nın iddiasına göre Nahum kardeşlerdeki hisseleri de 82 milyon dolara devralıyor.
Yalnız burada bir karanlık var: Bu 82 milyon dolar Nahum kardeşlerin elindeki yüzde 52,5’luk hissenin karşılığı mı, yoksa Silcolux’un toplam değeri mi? Bu 82 milyon dolar Silcolux’ün toplam değeri ise İnan Kıraç’ın ödemeyi vaat ettiği 40 milyon dolar burada anlam kazanıyor. O 40 milyon dolar, yüzde 47,5’un karşılığı olabilir.
Kaldı ki bu 82 milyon dolar iddiası hayli şüpheli.
Ve SBK oyun bozanlık yapıyor
Silcolux’ü devralan SBK o noktada birdenbire kendi iş yapma biçimine dönüveriyor ve İnan Kıraç’a Silcolux’ün içindeki yüzde 45’lik Kıraça Holding hissesini vermiyor.
Anlatmaya çalıştım, içindeki yegane varlık Kıraça Holding hisseleri olan Silcolux’ü zaten İnan Kıraç’ın verdiği (veya vereceği) parayla satın alan SBK şimdi şirket kendisininmiş gibi hareket ediyor ve İnan Kıraç’tan kendi ifadesiyle 60 milyon dolar istiyor.
İnan Kıraç bu parayı vermeye yanaşmayınca SBK geçmişten beri bildiği şeyi devreye alıyor, yıpratma savaşı başlatıyor. Bu amaçla gerek kendisinin şahsi, gerekse Heksagon gibi artık kendi kontrolunda olan şirketlerin Kıraça Holding ve İnan Kıraç’tan alacaklarını bahane ederek davalar açıyor, bu davalarda başarılı da oluyor, mesele İnan Kıraç’a şahsi icra uygulama aşamasına kadar geliyor.
İnan Kıraç Erdoğan’a mektup yazıyor
İşte tam o noktada İnan Kıraç Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a bir mektup yazıyor, başından geçenleri anlatıyor, kendisi için ‘adalet’ istiyor.
Oysa hukuk devletinde adalet mahkemelerde aranır. Ama İnan Kıraç’ın mahkemelere güveni yok; haklı olduğunu düşündüğü bir konuda mahkemeleri kaybetmiş.
Erdoğan bu mektubu önce dönemin Adalet Bakanı Abdülhamid Gül’e gönderiyor. Gül dosyayı inceliyor, ‘Bu iki kişi arasında bir alacak-verecek davası, yargıya da yansımış, biz bir şey yapamayız’ diyor. Oysa yapabileceği şeyler var, İnan Kıraç mektubunda bazı yargı mensuplarının SBK’dan rüşvet aldığını ima ediyor çünkü.
Mektup Abdülhamid Gül’den geri gelince Cumhurbaşkanı bu kez mektubu ‘Bir bak bakalım şuna’ diyerek İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya veriyor.
Bak şu Allahın işine: Tesadüf mü, tevafuk mu?
Ankara’nın koridorlarında İnan Kıraç-SBK meselesi üstüne kafa yorulurken ilginç bir gelişme yaşanıyor:
Amerika Birleşik Devletleri’nin Utah eyaletinde bir devleti dolandırma davası görülmüş, davada Kingston isimli iki kardeşin Amerikan hükümetini 511 milyon dolar dolandırdığı kesinlik kazanmış, ABD’yi dolandıran Kingston kardeşler bu paranın 134 milyon dolarını Türkiye’de mukim Sezgin Baran Korkmaz’a göndermiş.
ABD 2020’nin Ekim ayında Türkiye’den bu paranın Sezgin Baran Korkmaz’dan tahsil edilerek kendilerine gönderilmesini istiyor. Talep yazısında Amerikalı savcılar SBK’nın bulabildikleri mal varlığını da sıralamış.
İsmi Cumhurbaşkanı seviyesinde bilinir hale gelen SBK ile ilgili ABD’den gelen bu talep onun üstünde Ankara’nın da baskı kurması için ideal görünüyor. Daha dün denebilecek bir geçmişte Rahip Brunson adlı ABD vatandaşını olmayan delillerle hapse atan, bu yüzden ekonomik krize bile giren Türkiye, Amerika’nın bir Türk vatandaşıyla ilgili talebini ansızın, jet hızıyla değerlendiriyor, İstanbul’da bir mahkeme Sezgin Baran Korkmaz’ın banka hesapları dahil mal varlığına tedbir koyuyor, SBK’ya da yurtdışına çıkış yasağı getiriyor. Tarih, Ekim 2020.
Bir yandan da medya kampanyası başlıyor
Türkiye’de savcılar vur deyince sahiden vurdukları için Sezgin Baran Korkmaz hakkında ‘kara para aklama’ soruşturması açılmış. İşin içinde Amerikan hükümetini dolandıran son derece renkli bir olay, milyon dolarlar var.
Ama bir de sorun vardı: Bu parayı (134 milyon dolar) gönderen Amerikalı Kingston kardeşler parayı SBK’ya çuvallar içinde ve balyalar halinde teslim etmiş değil. Para Türkiye’ye bankalar kanalıyla gelmiş.
Bu paranın bir bölümü ile Kingston kardeşler BDDK’dan da izin alarak Mega Varlık adıyla bir ‘varlık yönetim şirketi’ kurmuş. Paranın 134 milyon doları da, evet SBK’nın şirketlerine gelmiş.
Ama ne gam, resmi yollardan ve kayıt içinde gelen bu parayı Türk medyası ‘kara para’ olarak niteliyor, arka plandaki diğer renkli ayrıntılara bakmaktan kimsenin aklına ‘Kara para böyle mi aklanır’ sorusunu sormak gelmiyor.
Bu arada ortaya SBK’nın ABD’de bir toplantıda Tayyip Erdoğan’la çekilmiş fotoğrafı da çıkıyor. Birden medyada ‘Ya bu SBK ikinci Reza Zarrap vakası olursa’ telaşı da başlıyor. Herkes SBK’ya yükleniyor.
SBK da boş değil
Ama Sezgin Baran Korkmaz’ın da yargıda kendine göre bir ‘çevresi’ var. Kasım 2020 başında İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi yargıcı Yasin Karaca SBK hakkındaki bütün kısıtları kaldırıyor.
Yani önce mal varlığı, şirketlerin banka hesapları ve kredi kartları üstündeki tedbirler kalkıyor, ardından yurtdışına çıkış yasağı da sona eriyor.
Sezgin Baran Korkmaz başındaki belanın hiç değilse bir bölümünden kurtulduğunu düşünüyor. Çünkü o ABD’deki davadan da, Amerikan hükümetinin kendisinden 134 milyon dolar istediğinden de epeydir haberdar zaten.
Türkiye’deki küçük arıza giderildiğine göre işine geri dönebilir, İnan Kıraç’ı sıkıştırmaya devam edebilir artık.
Süleyman Soylu’nun özel kaleminden gelen telefon
Sezgin Baran Korkmaz için hayat o kadar normale dönmüş ki Lüksemburg’daki bankacıları ve avukatlarıyla toplantı yapmak için planlamaya girişiyor, 6 Aralık 2020’ye THY’den uçak biletini bile alıyor.
Ama bu seyahatten iki gün önce, 4 Aralıkta gelen bir telefon hayatını alt üst ediyor. İçişleri Bakanlığı Özel Kalem’den arıyorlar SBK’yı. ‘Sayın bakan kendisini bekliyor, 5 Aralıkta müsait mi acaba?’
Hayır diyemeyeceği bir davet bu, 5 Aralık öğle saatlerinde İçişleri Bakanlığı’nın kapısından girip doğrudan bakan katına çıkıyor. Süleyman Soylu ve başka bazı kişiler orada, onu bekliyorlar…
Hayli gergin bir görüşme olduğunu SBK kendisi daha sonra Fatih Altaylı’ya anlatacak zaten; SBK bir yerde Soylu’ya dönüp ‘Ben Kürt’üm diye mi böyle yapıyorsunuz’ diye soruyor, odadaki polis müdürleri tepki gösterince ‘Yani ben Trabzonlu değilim diye mi bunlar geliyor başıma’ diye düzeltiyor sözlerini.
Süleyman Soylu ondan İnan Kıraç’a karşı icra işlemini durdurmasını ve 45 milyon dolarlık alacak davasından vazgeçmesini istiyor, ‘Bu bir devlet konusu’ diye de ekliyor.
‘Tamam siliyorum’ diyor SBK, ‘Yarın sabah yurtdışına gidiyorum, salı günü döndüğümde icra işlemleri duracak.’
Silmeyince başına gelenler
Aslında iş hayatında en büyük özelliği hep gerçekçi kalmak, hayallere veya duygulara kapılmamak olan SBK İçişleri Bakanlığı’ndan çıkarken duygularına yeniliyor. Uğradığı muameleye çok içerliyor, bunu Fatih Altaylı’ya da anlatıyor zaten, icradan vazgeçmemeye karar veriyor.
Akşam eve geliyor, seyahat için bavulunu toplarken yanına fazladan eşya alıyor ve eşiyle helalleşip, ‘Uzun süre kalmam gerekebilir’ diyor. Ertesi sabah da Lüksemburg’a uçuyor. Tarih, 6 Aralık 2020.
Bu uçuştan 20 gün sonra polisler SBK’nın evine baskın düzenliyor. Çünkü arada ne oluyorsa, bir ay önce kalkan tedbirlerin tamamı SBK’nın şirketlerine geri gelmiş, SBK da aranıyor.
Ertesi gün gazetelerde, web sitelerinde, sosyal medyada, TV’lerde her yerde SBK’nın evine yapılan baskının polis kamerası tarafından yapılmış çekimleri yer alıyor. Sözde eşi şöminede bazı cep telefonlarını yakmaya çalışmış, plastik kokusu alan polisler de telefonları kurtarmış. Ne hikmetse telefonların hepsi çalışır durumda.
Sezgin Baran Korkmaz bu baskının sebebini ve zamanlamasını Fatih Altaylı’ya söyledi aslında, ama Altaylı bu konuyu da deşmemeyi tercih etti. İcra kararlarının 29 Aralık günü uygulanacağını, bu polis operasyonunun icrayı durdurmak için yapıldığını söylüyordu SBK.
Düşünsenize iddianın büyüklüğünü: Bir iş insanının diğerinden alacağını tahsil etmesine engel olmak için Türk savcısı ve polisi düzmece operasyon yapıyor, alacaklı iş insanını korkutmaya çalışıyor. Mafya da tam böyle yapmaz mı?
29 Aralıkta o icra işlemi İnan Kıraç’a uygulanmadı.
Fatih Altaylı da SBK’ya neden icradan vazgeçtiğini ya da vazgeçip geçmediğini sormadı…
İnan Kıraç’ın sorunu çözüldü mü, hisselerini geri aldı mı?
Evet, aldı. Ama aradan epey zaman geçmesi gerekti, neredeyse iki yıl.
20 Ekim 2022’de Ticaret Sicili Gazetesi’nde yayınlanan Kıraça Holding’e ait bir ilanda ‘Şirketimiz ortaklık yapısında meydana gelen bir değişiklik sonrası İnan Kıraç’ın şirketteki sermaye payı yüzde 44 iken yüzde 89 olmuştur’ deniyordu.
Sanırsınız İnan Kıraç yolda yürürken kendi holdinginin yüzde 45 hissesini tesadüfen yerde bulmuş, bunları da kendi adına tescil ettirmiş.
Hepimiz biliyoruz ki, bu sorunu SBK’nın artık yurtdışında olduğu dönemde (ama henüz Avusturya’da yakalanmamışken) İnan Kıraç’ın avukatlığını üstlenen Levent Göktaş (ki kendisini kamuoyu eski bir özel kuvvetler mensubu subay olarak Ergenekon davasındaki mağduriyetinden ve son olarak da Hablemitoğlu davasında hakkında yapılan suçlamalardan, yurtdışına kaçmasından vs tanıyor) çözdü.
Nasıl çözdü, ne yaptı da çözdü bilmiyoruz, ama SBK’daki yüzde 45 Kıraça Holding hisselerini aldı ve geldi. Ayrıca anladığımız kadarıyla SBK 45 milyon dolarlık alacak davasından da vazgeçti.
Ardından İnan Kıraç da SBK’ya 6 milyon dolar ödedi.
Oysa SBK 45 milyon dolar alacağının yanı sıra Kıraça Holding’in yüzde 45 hissesi için de 60 milyon dolar istiyordu. Yani 105 milyon dolar yerine 6 milyon dolarla yetindi.
Peki Nahum’lara ne oldu? Onlar paralarını aldı mı?
Bu on milyonlarca dolarların havada uçuştuğu derin ticari anlaşmazlıkta Nahum kardeşler ne oldu peki? Ellerindeki hisselerin değerini alabildiler mi?
Bu sorunun cevabına da girersem bugün zaten çok uzamış olan bu yazı daha da uzayacak. Gelin hikayenin o kısmını ve Sezgin Baran Korkmaz’ın aslında nasıl biri olduğunu yarın anlatayım.
Dün çıkan yazıyı da buradan okuyabilirsiniz.