10-09-2023
İsmet Berkan

Google ile Facebook’un yıllar önce bulduğu ama piyasaya çıkartmaya korktuğu korkunç teknoloji

Google ile Facebook’un yıllar önce bulduğu ama piyasaya çıkartmaya korktuğu korkunç teknoloji

Hatırlayın, 14 Mayıs seçimi öncesiydi. Bugün gazetecilerin telefonlarına çıkmayan Süleyman Soylu, o sırada İstanbul’dan milletvekili seçilebilmek için kampanya yürütüyordu ve bir teknoloji Vlogger’ıyla bile söyleşi yaptı.

Togg marka bir araç içinde ve araç seyir halindeyken yapılan söyleşide İçişleri Bakanı bir samimiyet buhranı anında cebindeki telefondaki bir uygulamayı gösterdi.

Emniyet Genel Müdürlüğü anlaşılan adını bile Süleyman Soylu’nun koyduğu bir ‘süper app’ yapmıştı; bu app ile aynı anda hem o an sosyal medyada konuşulan ve polisin işaretlediği bazı konular, hem kişilerin GBT kaydı hem de eğer istenirse kullanılan bir yüz tanıma uygulaması vardı. Bakan Soylu, video söyleşide yüz tanıma uygulamasını bütün Türkiye’ye gösterdi, kendisiyle söyleşi yapan kişinin bir fotoğrafını çekti, ‘Kim bu’ diye sordu, kısa süre içinde app doğru cevabı, o kişinin özel bilgileriyle birlikte (TC kimlik numarası, adresi, varsa sabıkası vs) gösterdi.

Bebekler bile polisin veri tabanında

Bu uygulamanın hukukiliği, insan haklarına uygun olup olmaması vs tartışması nedense Türkiye’de hiç yapılmadı. 

Türkiye bu konularda tuhaf bir ülke; yıllardır polisin yeni doğmuş bebekler dahil herkesi potansiyel suçlu kabul edip bir veri tabanı oluşturduğunu biliyoruz. 

Bu veri tabanına belli ki Emniyet Genel Müdürlüğü ile aynı bakanlık çatısı içinde olan Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü’nün veri tabanı da eklenmiş. Hepimiz nüfus cüzdanı almak için biyometrik fotoğrafımızı ve parmak izimizi bu genel müdürlüğe veriyoruz, polis de oradan zahmetsizce bu verileri alıp kendi ‘potansiyel suçlu’ veri tabanına ekliyor. (Bu konu yıllar önce bazı polis memurları bu veri tabanında Tayyip Erdoğan ve ailesinin kayıtlarına baktı diye açılan bir dava sayesinde ortaya çıktı ama bu veri tabanının varlığı ne tartışıldı ne de bu veri tabanı aleyhine bir hukuki girişim yapıldı.)

Polisin böyle bir veri tabanına sahip olması ve hukuken hiçbir yetkisi olmayan İçişleri Bakanı’nın bu veri tabanını canı istediği zaman telefonundan kullanabilmesi burası İngiltere veya Amerika olsa büyük bir skandalın konusu olurdu, bizde konuşulmadı. Ben de aslında bugün bu konunun hukuki ve ahlaki boyutundan çok teknolojik tarafını konuşmaya niyetliyim, ama konu ister istemez hukuki ve ahlaki boyuta da geliyor.

Teknoloji yeni değil ama çok gelişti

Yüz tanıma sistemleri ve büyük veri tabanları konusu çok da yeni bir şey değil. Bu teknoloji uzun zamandır var. Ama son yıllarda yapay zeka sayesinde çok gelişti ve hızlandı.

Türkiye’de kullanılan yazılım, Süleyman Soylu’nun telefonundan gördüğümüz kadarıyla işin kolayı. Zaten her Türk vatandaşının biyometrik bilgisi elde. Zor olanı sokak kameralarının çektiği bulanık görüntülerden yüz tanımak. Anladığımız polisin elinde bu da var.

Peki ama artık dünyanın her yerinde polisin elinde olan bu teknolojinin özel şirketlerde olmaması söz konusu olabilir mi?

Daha dün The New York Times’da çıkan bir haber bu sorunun cevabını veriyordu: Evet, bu teknoloji uzun yıllar öncesinden beri Facebook ve Google gibi teknoloji devlerinin elinde vardı ama onlar cesaret edip bu teknolojiyi ticari hale getirememişlerdi. Hatta daha ileri gidip benzer teknoloji geliştiren çok sayıda şirketi satın alıp onların bu işi yapmasına da engel olmuşlardı.

Adınızı yüksek sesle söyleyen telefonla gösteri

Gazetenin teknoloji muhabirlerinden Kashmir Hill’in yakında yayınlanacak “Your Face Belongs to Us: A Secretive Startup’s Quest to End Privacy as We Know It” (Suratın Bize Ait: Gizli Bir Startupın Bildiğimiz Anlamda Özel Hayatı Bitirme Arayışı) adlı kitabından bir bölümdü haber ve şu çarpıcı öyküyle başlıyordu:

2017 yılında, Facebook’un Silicon Vadisi’ndeki meşhur Menlo Park’ta yer alan merkezinde Tommer Leyvand adlı bir mühendis, kafasındaki şapkaya lastik batlarla tutturduğu bir telefon aracılığıyla bir sunum yapmıştı. Telefon karşıdaki insanı görüyor ve sonra neredeyse anında yüksek sesle o insanın adını, ünvanını vs söylüyordu.

Bu yapmak için Tommer Leyvand, Facebook ve Instagram’ın veri tabanından yararlanıyordu. Hani hepimiz düşünmeden fotoğraf paylaşırken resimde gözüken arkadaşlarımızı da o resme etiketliyoruz ya, işte o etiketler sayesinde Facebook gördüğü her suratı artık bir isimle de eşleştirebiliyor. O isimle bir internet araması yaptığınızda aynı kişinin başka resimleri de ortaya çıkıyor elbette.

Facebook ve Google cesaret edemedi

Sunum 2017 yılından ama aslında Facebook bu teknolojiyi çok daha önceden geliştirmişti. Şirket sahipleri, pazarlama departmanı ve hukuk departmanı her seferinde teknoloji konusunda tereddüt geçirmiş, ticarileşmesi hep ertelenmişti. Hala daha da Facebook elindeki teknolojiyi hepimizin kullanımına sunmuş değil, hatta sunacak gibi de değil.

Düşünsenize, kalabalık bir partiye, düğüne veya bayi toplantısına gittiniz. İnsanları 10 metre uzaktan tanıyabilen bir teknoloji var artık emrinizde. Kulağınıza size doğru yönelen kişinin adını fısıldıyor, siz de herkesin ismini hatırlamış oluyorsunuz böylece. Hadi bu uzaktan tanıdığınız insanlarda ve unutkanlık sorunu yaşayanlarda faydalı olsun, ama aynı işi sokakta hiç tanımadığınız insanlar için de kullanabilirsiniz. Felaketi düşünebiliyor musunuz, herkes herkesin adını bilebiliyor.

Yine NYT’deki haberden, bu teknolojinin aynısının zamanında Google tarafından da geliştirildiğini öğreniyoruz. Google da bu yazılımı herkese açmaya cesaret edememiş, hatta şirket yöneticileri bu projeyi rafa kaldırdıklarını açıklamışlar bile.

Google ve Facebook sahip oldukları teknolojiyi piyasaya çıkartmamakla kalmamış, benzer teknoloji geliştiren kimi küçük şirketleri de teker teker satın alarak bu alana başkasının girmesine de izin vermemişti.

Ama şimdi iki yeni şirket bu pazara girme iddiasında. 

Çocuk tacizcisini bakın hangi fotoğrafın neresinde tanımladı?

Bunlardan biri PimEyes, ayda 30 dolarlık abonelik ücretini vermeyi kabul ederseniz, sisteme yüklediğiniz her fotoğraftaki insanları size buluyor. The New York Times sistemi bazı muhabirlerinin fotoğraflarını girerek denemiş, inanılmaz sonuçlara denk gelmiş. Gelen fotoğraflardan birinde muhabir tamamen başkaları tarafından çekilmiş bir havaalanı fotoğrafında arka planda yürürken gözüküyormuş, sistem bunu bile bulmuş. Söylenen o ki bu şirketin veri tabanında 30 milyon fotoğraf var. Ama diyorum ya sistem taramayı internetten yapıyor.

ClearviewAI’ın kurucu ortaklarından Hoan Ton-That, gözünde arttırılmış gerçeklik gözlüğüyle.

Diğer şirketin adı ise Clearview AI. Bu şirket başlangıçta sadece polise çalışıyordu. Şirketin erken dönem başarılarından birinde bir çocuk tacizi davası vardı. Şüpheli bir beyazdı ama şirketin bulduğu fotoğraflardan birinde ön planda bi Asyalı ile bir beyaz kadın bir vücut geliştirme şovunda gözüküyordu. Polisler, resimde arka planda, seyirciler arasında belli belirsiz şüpheliyi de gördüklerinde sisteme hayran kaldılar. Nitekim 7 yaşındaki çocuğa cinsel saldırıda bulunan kişi o arka plandaki adamdı sahiden ve o şimdi hapiste.

Evet Clearview AI böyle güzel işlere yaradı belki ama zaman içinde şirket para kazanmak istedi ve bazı milyarder yatırımcılara uygulamasının demosunu yaptı, hatta uygulamayı onlara kullanmaları için verdi. Bir milyarderin kızının erkek arkadaşının kimliğini bulmak için bu programı kullanması o zaman haber oldu.

Gözünüze kişileri tanıyan AR gözlük

Şimdi Clearview AI, beraberinde bir arttırılmış gerçeklik gözlüğü (AR) ile birlikte satışa çıkmaya hazırlanıyor; demek yatırımcı bulmuşlar. Gözlük gözünüzde sokakta yürüyorsunuz ve karşıdan gelen insanların isimleri birer birer gözlüğünüzde içeride beliriyor.

Dehşet verici değil mi?

The New York Times’ın yazarı yerinde bir tespitle yaşananın bir teknolojik buluş ve teknoloji tartışması olmadığını, ortadaki tartışmanın tamamen ahlaki olduğunu söylüyor.

Başlangıçta her şey gayet masumdu. iPhone’un kilidini yüzünüzle açmak, iPhone’daki fotoğraflardaki insanların kimler olduğunu telefonunuza öğretip daha kolay sınıflama yapmak.

Ama şimdi bu teknoloji internet üzerindeki trilyonlarca fotoğraf ve videoyu tarayacak, onlardan sizin veya aradığınız kişinin ilgili ilgisiz pozisyonlardaki fotoğraflarını bulacak, sizin kimliğinizi tanımlayacak, hatta o kimlikle bağlantılı başka bir sürü veriyi de önünüze dizecek hale geldi ve herkese açık olmasına da milim kaldı.

Büyük şirketlerin yıllardır sahip olduğu ama halka açmaya korktuğu teknoloji, beraberinde inanılmaz bir ahlaki krizle karşımıza gelmek üzere.

Uzaydan bir misafirimiz var: Yeni kuyruklu yıldızımız

Uzaydan bir misafirimiz var: Yeni kuyruklu yıldızımız

Ağustos ayı başında Japonya’dan bir amatör gözlemci, Hideo Nishimura bir kuyruklu yıldız keşfetti. Resmi adı C/2023 P1 olan bu kuyruklu yıldızı hepimiz artık Nishimura diye anacağız.

Kuyruklu yıldız, 12 Eylül günü, yani iki gün sonra güneşe en yakın noktasına gelecek (neredeyse Merkür gezegeni kadar yakın olacak), birkaç gün öyle kalacak, sonra güneşten uzaklaşacak.

Yapılan hesaba göre Nishimura’nın güneş etrafındaki bir tam turu 435 dünya yılına denk. Yani aynı kuyruklu yıldızı bundan 435 yıl sonra yeniden görecek dünyada yaşayanlar.

Bu kuyruklu yıldızın daha önce keşfedilmemiş olmasının sebebi, Halley gibi sık (75 yılda bir) görülmemesi ve çıplak gözle fark etenin de zorluğu. Ama şimdi biliyoruz, meraklısı 12-17 Eylül arasında gün doğumu ve batımı saatlerinde şu sıralarda Arslan Burcu takım yıldızının önünde gözüküyor, birkaç gün sonra Virgo Takım Yıldızının önünde olacak. Ufka doğru bakacak bir açıya sahipseniz eğer, belki kuyruklu yıldızı da görebilirsiniz.

Amerikalılar neden bu kadar çok kabız ilacı alıyor?

Amerikalılar neden bu kadar çok kabız ilacı alıyor?

Tuhaf haberlerde bugün: Sabah rastladım, bir bilim sitesi haber yapmış, son dönemde Amerikalılar o kadar çok kabızlık ilacı satın almaya başlamış ki, ülkede kabız ilacı sıkıntısı baş göstermiş, bazı yerlerde ilaç bulunamıyormuş.

Peki ama neden?

İki teori var: Birincisi, Amerikan nüfusunun giderek yaşlanması, bu arada Amerikan beslenme alışkanlığının lifli gıdalar bakımından zengin olmaması ciddi peklik sorunlarına yol açıyormuş. Bu sorunlar ansızın bir kademe atlamış ve daha da artmış olabilir diyor uzmanlar.

İkinci teori zayıflama çılgınlığıyla ilgili. Biliyorsunuz yeni bir ilacımız var zayıflamak için Ozempic. Bu ilaç oldukça pahalı ve hala sağlık sigortası tarafından karşılanmıyor. Ama başta Hollywood ünlüleri ve sosyal medya ünlüleri olmak üzere bu ilacı kullanmayan da yok. (Türkiye’de de kaçak kullanımı artıyor.) Ünlülerin bu davranışı yeniden bir zayıflama çılgınlığı modasını beraberinde getirdi ve bazı insanlar bu bağırsak gevşetici kabızlık ilaçlarıyla zayıflamayı deniyor olabilir.

Böyle zayıflanamayacağını, temelde vücudun ciddi bir sıvı kaybı ve çoğu zaman da mineral kaybına uğrayacağını biliyoruz ama zayıflamak isteyenler bunu dinlemiyor anlaşılan.

Uzaydan ve çok uzaktan bize baksalar bir uygarlık görürler mi?

Uzaydan ve çok uzaktan bize baksalar bir uygarlık görürler mi?

James Webb Uzay Teleskopu, insanlığın evreni keşfetme konusunda elde ettiği en büyük başarılardan biri oldu bile. Bir yılı aşkın süredir çalışan bu teleskop şu bir yıl içinde evrenle ilgili bütün algımızı değiştirecek, bütün bilgimizi ve temel evren modelimizi baştan sona yenilememizi gerektirecek önemli işler yaptı.

JWST’nin başka önemli başarısı, sadece yıldızları ve eski galaksileri gözlemek değil, görece daha yakında (ama çok da yakın değil yani) olan gezegen sistemlerini görüntülemek, buralarda dünyaya benzer gezegenler aramak oldu.

JWST’nin bu gezegen gözlemleri iki bilimcinin aklına, uzayda ve bizden epey uzakta, mesela 50 ışık yılı ötede, bir uygarlığın da benzer bir teleskopu olsa onlar dünyada bir uygarlık var olduğunu saptayabilir miydi sorusu geldi.

Cevap evet: JWST, 50 ışık yılı ötede bir ötegezegen buldu ve bu gezegenin atmosferindeki atomları tahlil edebildi. Öyleyse, bizimkine yakın seviyede bir uzay uygarlığı da, dünyaya bakıp atmosferimizde yer alan ve bir endüstriyel uygarlık tarafından salındığına kuşku olmayan kimi atom ve molekülleri saptayabilirdi.

Müthiş bir şey.