Halkı tanımak-tanımamak veya yankı odasında hapis kalmak
Seçim sonrası Mehmet Yılmaz T24’teki yazılarına ara verdiğini ilan etti, ‘Halkın bir bölümünü tanımıyormuşum’ dedi.
Ona en büyük itiraz, Ertuğrul Özkök’ten geldi, üst üste yazılarla ‘Halkı tanımama’ sözünün ne kadar yanıltıcı olduğunu anlattı.
Mesleği gazetecilik ve siyasi analizcilik olan ve işini iyi yapmak isteyen herkes gibi ben de seçimden beri bir iç hesaplaşma içindeyim. Mehmet Yılmaz ile Ertuğrul Özkök arasındaki tartışma önemli bana göre de ve işin ilginci her ikisine de hak veriyorum.
Sebebi şu: Ne kadar bireyselleşmiş olursak olalım, ne kadar Immanuel Kant’ın ‘Sapere Aude’ (Bilmeye cesaret et) komutuna uymaya çalışırsak çalışalım, bu dünyadaki herkes türlü çeşitli ‘cemaat’ler halinde yaşar; topluluk davranışını önemser, topluluktan dışlanma korkusu yaşar, cemaatinden ayrı düşünmeye (Kant’ın talimatına rağmen) cesaret etmekte zorlanır.
Bu cemaatler halinde yaşama olgusu, dün de dünyanın gerçeğiydi, bugün de öyle. Üstelik bugün çok daha büyümüş durumda; çünkü gündelik hayatımızdaki cemaatlerin üzerine bir de sosyal medyadaki sanal cemaatlerimiz eklendi.
Birbirimizi duyabildiğimiz sürece cemaatleşmede bir sorun yok; ama mesele şu ki, ülkemizin siyasi kutuplaşmasının bir sonucu olarak yaşadığımız son ‘mega’ cemaatlerimiz birbirini duymuyor artık. Daha doğrusu, bu kabaca iki temel cemaat birbirini sadece işine gelen konulara ve işine geldiği şekliyle işitiyor, geri kalan durum ve zamanlarda kulaklar kapalı.
‘Yankı odası’ kavramı sosyal psikolojide çok da yeni bir kavram değil ama son 20 yılda bu kavram çok yeni ve çok daha büyük bir anlam kazandı. Bir yerde konuşuyoruz ve sadece kendi sesimizi veya bizimkine benzeyen sesleri duyuyoruz. Bir süre sonra diğer seslere duyarsızlaşıyoruz, duymak istememeye başlıyoruz.
Alın size taze bir örnek: Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan dün Hatay’da Defne’de deprem sonrası inşaatına başlanan devlet hastanesinin açılışını yaptı. Hastane rekor sürede tamamlanmıştı.
Bakın bakalım, ‘Erdoğan karşıtı’ cemaatin medyasında ve sosyal medyasında bu haberi görecek misiniz? Görürseniz, hangi eleştirel tonda göreceksiniz? ‘Duymak istememek’ten kastım bu.
Benzer şekilde, bakın bakalım ‘Erdoğan sever’ cemaatin medyasına ve sosyal medyasına, Ekrem İmamoğlu’nun dün Maltepe ve Silivri’de topladığı kalabalığın ve yaptığı konuşmaların haberi var mı? Varsa bile hangi eleştirel tonda var?
Mesele, bana soracak olursanız halkı tanımak tanımamak meselesi değil. Mesele, yankı odasında kapanıp kalmak, oradan dışarı çıkamaz hale gelmek meselesi.
Geçmiş seçimlerde o kadar çok defa yanıldım ki, bu seçim öncesi kendi kendime söz verdim, ‘Duygularıma kapılmayacağım, objektif olacağım ve tahmin asla yapmayacağım’ dedim.
Ama gelin görün ki son bir hafta ben de yanılan kampa koşar adım katıldım, seçimin ilk turda bitebileceğine, Kemal Kılıçdaroğlu’nun kazanabileceğine, Tayyip Erdoğan’ın ise 2018’deki oy oranının yakınına bile gelemeyeceğine kendi kendime ikna oldum. Ben de yankı odasındaydım, iktidar medyasında ‘Erdoğan yüzde 49 alıyor’ diye yazılar gördüğümde sinirlenmeye başlamıştım.
Demek istediğim şu ki, yankı odasından çıkmaya gayret ediyor olsanız bile odanın duvarları o kadar güçlü ki, çıkamayabiliyorsunuz, sonunda kendi sesinizi duymanın konforu galebe çalıyor.
Fakat bir an için tersini düşünün: Mehmet Yılmaz veya ben, Kemal Kılıçdaroğlu’nun eldeki güvenilir anketlere (Konda ve PanaromaTR) rağmen Tayyip Erdoğan’ın gerisinde olduğunu veya seçimi ilk turda kazanmasının söz konusu olamayacağını (çünkü iki ankette de Kılıçdaroğlu önde gözüküyordu) yazmış olsak ne olurdu? İyimser ihtimalle duymazdan gelinirdik.
Efsane odur ki, 2003’teki Irak işgalinin ardından bu ülkede ne kimyasal silah ne nükleer silah çıkınca Amerikan Merkezi Haberalma örgütü CIA’da duvarlara ‘Varsaymak, bütün büyük başarısızlıkların anasıdır’ diye bir slogan yazılmış. Gerçeğin eksik kısımlarını türlü çeşitli varsayımlarla doldurmanın insanı gerçeklerden nasıl uzaklaştırdığını anlatmak istiyor bu slogan.
Belki de şunu kabul etmeliyiz: Siyasi bölünmemiz söz konusu olduğunda Türkiye’de iki dev yankı odası var ve bu odalar diğer tarafın sesini hiç duymamak üzerine fena halde tahkim edilmiş durumda.
O tahkimat mucizevi biçimde berhava olamayacağına göre, toplumun diğer yarısını tanımamaya devam edeceğiz.
Hayatın bir gerçeği bu.