04-11-2024
İsmet Berkan

Hava döndü, eski ezberlerden yana esiyor yel

Hava döndü, eski ezberlerden yana esiyor yel

Seçilmişten seçilmişe fark var ülkemizde.

Seçilmiş bir milletvekilini suçüstü yakalamadıkça bırakın tutuklamayı, soruşturamazsınız bile.

Diyelim ki cinayet işledi bir milletvekili ve suçüstü yakalandı. Tutuklasanız bile mahkum olup cezası da kesinleşene kadar o milletvekili sıfatını taşımaya devam eder. Ancak cezası kesinleşip bu kesin hüküm Meclis’te okunduğunda milletvekilliği sona erer.

Buna karşılık seçilmiş, hatta çoğu zaman o milletvekilinden daha çok oy alarak seçilmiş bir belediye başkanının o sıfatını sona erdirmeye belirli suçlardan tutuklanması, hatta hakkında dava açılması yeterlidir. Kesinleşmiş yargı kararına ihtiyaç yoktur.

Bakın bu sabaha Mardin, Batman ve Halfeti Belediye Başkanlarının görevden alınması, yerlerine kayyım atanması haberleriyle başladık. Geçen hafta İstanbul’un Esenyurt ilçesinin belediye başkanı görevden alınıp yerine kayyım atanmıştı.

Kayyım sezonu bu seçimden sonra biraz gecikmeyle de olsa başlamış gözüküyor. Hiç kuşkunuz olmasın devamı da gelecektir.

Biz bu yılki 31 Mart yerel seçimine Kürt siyasi hareketinin beş yıl önceki seçimde seçilmiş bütün belediye başkanlarının görevden alınıp yerlerine kayyım atandığı bir ortamda gittik. Ne oldu, bütün o belediyeleri bu kez DEM adını taşıyan parti kazandı. DEM Partili başkanların tamamı görevlerini kayyımlardan devraldı.

Biri de Kürt siyasi hareketinin belki en saygın ismi olan, yılların siyasetçisi Ahmet Türk’tü. Onu Mardin Büyükşehir Belediye Başkanlığından almış yerine kayyım atamışlardı, yeniden seçildi, geldi. Ama bu sabah bir kez daha görevden alındı, yerine yine kayyım atandı.

Ben prensip olarak milletvekili dokunulmazlığına da karşı olduğum için burada bir de belediye başkanlarına dokunulmazlık isteyecek değilim ama onlar için hiç değilse evrensel hukukun en temel ilkesi olan ‘masuniyet karinesi’ne uyulmasını beklemek, belediye başkanı sıfatını kaybetmek için cezanın kesinleşmesini beklemek gerekir diye düşünüyorum. Öyle ya, belki de suçsuz bulunup beraat edecek bu görevden alınan başkanlar.

Ama tabii burası Türkiye. Baksanıza bu sabah görevden alınan DEM Partili üç başkanın durumuna. Onların zaten açık dosyaları varmış; İçişleri Bakanlığı canının istediği her an zaten görevden alabilir yerlerine de kayyım atayabilirmiş.

O zaman doğal olarak bir hukuki değil siyasi durumla karşı karşıya olduğumuz da kesinleşiyor. Bu sabahki kayyım atama kararlarının zaten evrensel hukuka uymayan bize özgü kanun devletimizin kanunlarıyla bir ilgisi yok; bu sabahki görevden almalar siyaseten bu sabahın en uygun zaman olduğuna karar verilerek uygulanmış şeyler.

Daha ilk bakışta bu görevden almaların arkasındaki siyasi maksat da hemen görülüyor: 

DEM Parti ile Esenyurt’taki görevden alma nedeniyle öfkeli CHP’yi siyaseten aynı yere koymak, bu iki partiyi Esenyurt’ta olduğu gibi birlikte hareket etmeye, birlikte sokağa çıkmaya teşvik etmek. Böylece iktidar daha önce en az iki kez yıkandığı milliyetçilik ırmağında bir kez daha yıkanma hesabı yapıyor. CHP’nin aslında PKK olduğunu seçmene anlatacak ve oy kazanmak isteyecek.

CHP’nin PKK olmadığını söylemeye gerek var mı bilmiyorum ama bu konunun CHP içinde hassasiyet yarattığı son birkaç günde kabak gibi meydana çıktığı için iktidarın bir başka hesabının da CHP içindeki bu yarığı daha da genişletmek olduğu öne çıkıyor.

Benim gibi bir amatör siyaset gözlemcisinin bile görebildiği bu çeşit tuzaklara CHP’nin anlı şansı siyaset erbabı düşer mi bilemem ama ülkemizin genel gidişatı ve iktidarın davranışları açısından öne çıkan bazı şeyler de yok değil.

En önce insanın aklına ‘Yerel seçimin üzerinden yedi ay geçti, iktidar bu kadar süre neden bekledi’ sorusu geliyor. Öyle ya, iktidar bu kayyım atamalarına daha nisan ayında girişebilir, PKK ve Kürt siyasi hareketine nefes aldırmayacağını ilk gün söyleyebilirdi.

Acaba bu yedi ayda başka sularda yüzmeyi denediler ve olmadığına karar verince mi harekete geçtiler? İktidar kanadının başka sularda yüzmeye çalıştığına dair somut bir bilgimiz yok açıkçası. Olsa olsa bu kadar beklemenin sebebi seçimin hemen ertesinde bu operasyonları yapmak istememeleri, heyecanın biraz soğumasını beklemeleri olabilir.

Peki yeniden Kürt siyasi hareketine tam saha pres mi geliyor? Büyük olasılıkla evet. Bu sabahki kayyım atamalarını art arda başkaları izleyebilir. İzlemese bile DEM Partili bütün başkanlar bu sabahtan itibaren diken üzerinde oturuyor.

Bu düşünceler beni geçen hafta içi yazdığım ‘Tayyip Erdoğan’ın dar siyaset elbisesi’ sorunsalına geri getiriyor. Erdoğan belli ki 1 Ekimde Devlet Bahçeli’nin gidip DEM Partililerin elini sıkmasından sonra bu konudaki nihai kararını verdi ve kendisi açısından risksiz olan eski şahin pozisyonuna geri döndü, MHP ile koalisyonunu giderek daha ideolojik bir koalisyon olarak tahkim etmekten başka çıkar yol bulamadı kendine.

Peki bu sahiden çıkar yol mu kendisi açısından? Hem evet, hem hayır.

Dediğim gibi Erdoğan’ın bu seçimi kendisine risksiz gibi görünüyor; çünkü önce 2018’de, sonra da 2023’te iki kez işe yaradı, onu iktidara taşıdı.

Ama yine de bu güvenlikçi ve beka söylemli yönetim biçimi raf ömrünü giderek artan bir hızla tüketiyor. 2028’e daha çok var, o kadar zaman bu sertliği sürdürmek mümkün olmakla birlikte bu sertliğe halkın çoğunluğunu ikna etmeye devam etmek kolay olmayabilir.

Tabii siyaseti tek başına Tayyip Erdoğan yapmıyor; CHP’nin ve özellikle İyi Parti’nin bundan sonraki tutumları da önemli ve etkili olacaktır. 

İktidar kanadı CHP’yi Kürt siyasi hareketine doğru itmeye devam ettiğinde bu parti ne yapacak, kendine özgün bir siyasi konumlama bulabilecek mi?

Eğer CHP ‘Demokrasiyi savunuyoruz’ diyerek Kürt siyasi hareketi ile yakınlaşacak olursa buna İyi Parti’nin tepkisi ne olacaktır?

Aslında hepimizin bildiği eski bir oyun yeniden oynanmaya başladı.

Danimarka’nın süper bilgisayarı bize neler söylüyor?

Danimarka’nın süper bilgisayarı bize neler söylüyor?

Yakın zaman öncesine kadar adını pek az kişinin bildiği Danimarkalı bir ilaç şirketi olan NovoNordisk olağanüstü bir buluş yaptı, zayıflama ilaçları buldu. Bu ilaçların kazancı o kadar yüksek oldu ki bu Danimarka şirketinin değeri ülkenin milli gelirini geride bıraktı.

Danimarka kendisi açısından da beklenmedik olan bu olağanüstü başarıya bakıp yan gelip yatmadı; aynı başarıyı tekrar etmenin yollarını aramaya karar verdi.

Ve şimdi toplam 100 milyon dolara mal olan bir süper bilgisayar yaptılar. Bu bilgisayar ve ona eşlik eden veri merkezi Danimarka’da yeni ilaç araştırmaları yapmak isteyen araştırmacıların, üniversitenin ve şirketlerin emrinde olacak.

Birkaç yıl içinde sadece böyle bir bilgisayarın varlığının yaratacağı farkı görmeye başlarsak hiç şaşırmayalım.

Danimarka Avrupa’nın küçük ama akıllı bir ülkesi. Bizden farkları küçüklüklerinin esiri olmamaları, en büyükler kadar özgüvene sahip olmaları.

Türkiye’nin en büyük eksiği ise işte bu özgüven. Bizim özgüvenimiz olmadığı, daha da önemlisi birbirimize de güvenmediğimiz için araştırmacılarımızın emrine hiçbir şey vermiyoruz. Vermeyince bir şeyler bulmak da şansa kalıyor. O şans da her zaman size gülmüyor işte.

Türkiye’nin yönetim sisteminin, üniversitesinin ve özel sektörünün Danimarka’nın sadece 100 milyon dolarlık bu yatırımından öğrenmesi gereken çok şey var…