Yapılmış en kapsamlı ‘Biz kimiz, neyiz’ araştırması: Daha çok modern, daha az muhafazakarız, ortak değerlerimiz çok daha fazla
Benim tanıdığım Prof. Dr. Beşir Atalay gösterişsiz, mütevazı, ağzından kerpetenle laf alınan ama çok hoşsohbet, kendini öne çıkartmaktansa iş yapmayı önemseyen, uzun süre siyasetin göbeğinde yer almasına rağmen aslında siyasetçiden çok akademisyen bir sosyolog olan, kişisel tatmin ve mutluluğu da güce sahip olmak anlamında siyasette değil akademik araştırmalarda, yetiştirdiği öğrencilerin başarısında arayan bir insan.
Ama Türkiye’nin de belki gelmiş geçmiş en şanslı sosyal bilim araştırmacısı.
Şansı şu: Kurucusu olduğu Adalet ve Kalkınma Partisi’nin uzun yıllar boyunca sağladığı muazzam maddi kaynak sayesinde Türkiye’de bir sosyal bilim araştırmacısının hayal edemeyeceği kadar çok araştırma yaptı, yaptırdı, bunları yorumladı.
Ak Parti’ye seçim kazandıran adam
Şöyle de diyebilirim: Türk toplumunu uzun yıllar boyunca Beşir Atalay’dan daha iyi tanıyan, toplumsal eğilimlerdeki değişimleri neredeyse günü gününe izleyen başka biri olmadı.
Atalay devlet bakanlığı ve içişleri bakanlığı gibi siyasi görevler de yaptı ama esas işi Ak Parti’ye uzun yıllar boyunca seçim kazandırmaktı. Bunu da önce Ak Parti bünyesinde, ardından halen önemli bir düşünce kurumu olarak varlığını sürdüren SETA Vakfı bünyesinde yapılan araştırmalarla başardı. Toplumun nabzını günü gününe tutan bu araştırmalar hem Ak Parti propagandasında hem de politikalarında çok etkili oldu uzun süre boyunca.
Atalay Ak Parti’den kopalı epey oluyor. Bir ara Ali Babacan’ın DEVA adını alan partisinin kuruluş çalışmalarında bulundu, ama sonunda görev almadı, onun yerine Ankara Sosyal Bilimler Vakfı’nı kurdu, bu vakıf bünyesinde hem düzenli konferanslara ön ayak oluyor, hem de araştırmalar yaptırıyor.
5618 kişiyle yapılan dev kimlik araştırması
İşte bu vakıf bünyesinde yapılan son araştırma kendi alanında benim bilebildiğim kadarıyla Türkiye’de yapılmış en kapsamlı araştırma. “Türkiye’de Kimlikler: Din, Ekonomi, Siyaset” adlı araştırmayı Ömer Demir, İbrahim Dalmış, Ömer Toprak ve Cem Eyerci koordine etmiş, yönetmiş. Toplam 5618 kişiyle aylara yayılan bir sürede telefonda anket yapılmış.
Araştırmada yöntem olarak çoktan seçmeli sorular sorulmamış; onun yerine neredeyse tamamı hüküm içeren cümleler sorulmuş ve insanlardan o cümlelere ne ölçüde katıldıklarını 1’den 5’e kadar notlamaları istenmiş.
Örnek cümlelerden biri şu: ‘Demokrasi Batı’da gelişen bir yönetim sistemidir. Türkiye’de pek işlemez.’
Böyle onlarca hüküm cümlesi var. Amaç insanların bu hükümlere ne ölçüde katıldığına bakıp onların çeşitli konulardaki kimliklerini ortaya çıkarmak.
Aynı anda birden fazla kimlik
Böyle yapılması çok doğal ve uluslararası literatür de kimlik araştırmalarına bu yöntemi öneriyor. Çünkü kimlik dediğiniz şey siyah beyaz değil. Toplumdaki bireyler tek boyutlu değil, bir kişi aynı anda hem ‘Atatürkçü’, hem ‘inançlı’ hem ‘demokrat’, hem başka bir şey olabilir; bireyi tek bir kimlik altında toplamak çok zor.
Araştırma son derece kapsamlı ve hakkında yazmak uzun uzun çalışmayı gerektiriyor; o yüzden ben bugün araştırmanın minik bir bölümüne değineceğim.
Araştırmacılar anket yaptıkları insanlara 14 sosyo-politik özellik sıralamış, bunlardan kendilerini tanımladığını düşündüklerini işaretlemeleri istenmiş. Elbette birden fazla özellik işaretlemek serbest.
Sorsanız herkes çevreci, herkes inançlı
Çıkan tablo şu:
-Çevreci 93,1
-İnançlı 91,8
-Milliyetçi 85,5
-Cumhuriyetçi 82,3
-Demokrat 76,8
-Ulusalcı 73,5
-Atatürkçü 70,9
-Dindar 69,7
-İslamcı 66,5
-Muhafazakâr 58,7
-Sosyal demokrat 55,4
-Kemalist 35,7
-Sağcı 28,3
-Solcu 16,2
Araştırmacılar bu tablodan iki önemli sonuç çıkarmış. Birincisi ‘çevreci’ ve ‘inançlı’ gibi kimlikler toplumda neredeyse herkesi kapsayan kimlikler. İkincisi ‘Kemalist’, ‘sağcı’, ‘solcu’ gibi kimlikler giderek marjinalleşmekte olan isimlendirmeler.
Modernler ve muhafazakarlar
Geriye kalan dokuz kimlik özelliğini iki büyük grupta toplamış araştırmacılar. Cumhuriyetçi, Atatürkçü ve sosyal demokrat özellikleri kapsayan birinci gruba ‘modern’ adını vermişler; dindar, İslamcı ve muhafazakâr özellikleri kapsayan ikinci gruba ise ‘muhafazakar’.
Burada en ilginç grup kendini ‘demokrat’ olarak da tanımlayanlar. Bu tanımı kullananlar gerek ‘modern’ ve gerekse ‘muhafazakar’ üst gruplarla son derece anlamlı bir ilişki içinde. Yani ‘demokrat’ların bir bölümü kendini ‘modern’ler arasında, bir bölümü ‘muhafazakar’lar arasında konumluyor.
Türkiye’de eli kalem tutan herkes bir toplumsal kutuplaşmadan söz ediyor, kutuplaşmanın cephelerine de aslında ‘modern’ kimlik ile ‘muhafazakar’ kimliği koyuyor en genel resimde. Ama bu araştırma söz konusu iki kimlik arasında umulduğu veya beklendiği kadar karşıtlık olmadığını ortaya koyuyor. Tam tersine kimlikler birbirine bir hayli geçişli, kümeler genellikle birbirinin üstüne biniyor. Hatta her iki kimliği aynı anda benimseyenlerin oranı yüzde 33.
Muhafazakarlar mütereddit
Bu kimlikler arasındaki geçişlilikler ve üst üste binmeler ister istemez araştırmacıları ‘modern’ ve ‘muhafazakar’ diye adlandırdıkları iki ana kimliği bir çeşit spektrum gibi görmeye, kimlikleri derecelendirmeye götürmüş. Ve her kimlik benimseyenlerin benimseme derecesine (düşük-orta-yüksek) göre sıralanmış.
Modern kimliği benimseyenlerin yüzde 13’ü düşük, yüzde 17,7’si orta ve yüzde 69,3’ü yüksek derecede bu kimliğe mensup.
Muhafazakar kimliği benimseyenlerinse yüzde 28,2 düşük, yüzde 22,9 orta ve yüzde 48,9 yüksek derecede benimsiyor.
Bu derecelendirme çok çarpıcı, çünkü modern kimliği benimseyenlerin üçte ikiden fazlası ‘yüksek’ derecede bu kimlikte aidiyet buluyor. Buna karşılık muhafazakar kimliği benimseyenlerin sadece yarısı aynı derecede yüksek; beşte biri ise kendisini oldukça düşük seviyede bu kimlikle ilişkilendiriyor.
Türkiye’de en büyük kimlik modernlik
Zaten araştırmacılara göre Türkiye’de bugün en yaygın olan modern kimlik. Bu kimliği kendine uygun görmeyenlerin oranı sadece yüzde 13.
Ama toplumun yarısının kendisini muhafazakar kimlik içinde gördüğünü de gözden kaçırmamak gerek. Burada altı çizilmesi gereken bir şey var: Toplumun yüzde 28’i muhafazakar kimliğe ‘karşıt’ konumda. Yani bu kimlik modern kimliğe göre daha çok tepki üretiyor.
Geçmişin kuramsal ve uygulamalı çalışmaları muhafazakâr kimliğin karşıtı olarak laik, solcu, Kemalist kimlikleri sıralardı. O araştırmalarda ‘cumhuriyetçi’ veya ‘Atatürkçü’ gibi daha kapsayıcı kimlikler muhafazakarlık karşıtı olarak analizlere dahil edilmezdi. Ancak şimdi bu son araştırmadan görüyoruz ki ‘laik’, ‘solcu’ ve ‘Kemalist’ gibi kimlikler giderek yok olmakta, kitleler onun yerine ‘cumhuriyetçi’, ‘Atatürkçü’, ‘demokrat’ gibi ortak kimliklerde daha fazla buluşmakta.
Siyaset bu araştırmadan yararlanacak mı?
Peki toplumun kendisini daha çok ‘modern’ olarak tanımlamasını nasıl yorumlamalı, bunu siyasetin diline nasıl tercüme etmeli?
Kuşkusuz bu iş en önce siyasi partilerin görevi. Kim bilir, belki partiler bu araştırmayı yapan ekibi davet eder, kendilerinden sunum yapmasını isteyebilir. Tabii eğer bilimsel bilgiye değer veriyorlarsa…
Burada unutulmaması gereken bir şey, Ak Parti seçmeninin önemli bir bölümünün kendisini ‘muhafazakar’dan çok ‘modern’ olarak tanımladığı gerçeği. Gerçi bu kitlenin oranı Ak Parti seçmeni arasında belli ki azalıyor, bunu hem partinin oyunun yüzde 30 seviyesine inmesinden, hem de CHP’nin son seçimdeki beklenmedik yükselişinden anlıyoruz.
Ancak yine de, muhafazakar gündeminin dozunu azaltacak, modern söyleme yeniden ağırlık verecek bir Ak Parti’nin kaybettiğini kazanma ihtimali CHP’nin kendini büyütme ihtimali kadar geçerli, bunu da unutmamak gerek. Çünkü Ak Parti aynı anda hem muhafazakara hem de moderne hitap edebilir bir kimliğe sahipken CHP sadece modern kimlikten beslenen bir parti.
Bu önemli araştırmaya yakından bakmaya devam edeceğim.
Not: Meraklısı araştırmanın tamamını bu linke tıklayarak okuyabilir, bilgisayarına indirebilir.