‘Makul muhalif’ seçmen çaresizliği
Muhalefet partilerin 28 Mayıs gecesinden beri içine girdiği koma halinin seçmen üzerindeki etkilerini nedense hiç konuşmuyoruz. Çünkü bu koma hali o partilere en uzak grubu, partilerin ideolojik çekirdeğinde yer almayan grubu en çok etkiliyor aslında.
Damardan CHP’lilerin, babadan dededen beri bu partiye oy verenlerin, parti örgütlerinde çalışanların vs ne düşündüğü, ne çeşit bir ‘değişim’ veya ‘değişmeyeyim’ arzuladığı aylardır konuşuluyor da, bu ideolojik çekirdeğe mensup olmayıp seçimde kendisini temsil edeceği inancıyla Kemal Kılıçdaroğlu’na ve CHP’ye oy vermiş olanların duygu ve düşünceleri pek kimsenin umurunda değil gibi gözüküyor.
Benzer bir durum hiç kuşku yok seçimde oyunu İyi Parti’ye veya Yeşil Sol ile TİP’e verip sonra ayrıca Kemal Kılıçdaroğlu’nu seçenler için de geçerli.
Ortada Kemal Kılıçdaroğlu açısından bakıldığında iki katmanlı bir hayal kırıklığı var ve bu iki katman sık sık birbirinin içine giriyor, sanki aynı şeymiş gibi konuşuluyor.
Katmanlardan biri kuşkusuz CHP’nin kendisi ile ilgili. Kılıçdaroğlu’nun partisini kağıt üzerinde doğru bir ittifak çizgisinde tutmasına rağmen bu partinin oyunu arttıramamış olması, üstüne kendi listelerinden diğer partileri Meclis’e sokup, seçimin ertesi günü bu partilerle işbirliğinin kesintiye uğramasından ötürü yaşanan derin bir hayal kırıklığı var.
Acaba kağıt üzerinde ‘doğru’ gözüken ittifak ve siyaset çizgisi gerçekte o kadar ‘doğru’ değil miydi?
İkinci katman daha zorlu bir katman. Kılıçdaroğlu kendi adaylığını ittifaka dayatarak acaba yanlış mı yaptı? Burada yaşanan hayal kırıklığı daha büyük; çünkü mesele CHP’yi aşıyor, genel olarak bütün ‘Erdoğan karşıtı cephe’yi ilgilendiriyor.
Burada olması gereken odak seçmen odağı aslında ama medya ve siyasetçiler meseleyi Kemal Kılıçdaroğlu odağından konuşuyor. Seçmen açısından bakıldığında yüzde 48 başarı falan değil, yenilgi. Ama Kılıçdaroğlu bunu başarı olarak görüyor.
Ortada ciddi bir temsil krizi var. Alttaki yazıda daha ayrıntılı rakamları var, sonuçta tercihini Tayyip Erdoğan ile rakibi arasında yapmak isteyen yüzde 20’lik bir seçmen kitlesinin çoğu Erdoğan’a oy verdi.
Ben, genel olarak siyasetin ve özel olarak Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu ‘makul muhalif’ yani partilerin ideolojik çekirdeğinde yer almayan ama yine de bu muhalefet partileri oy veren seçmen üzerinde yarattığı hayal kırıklığını tam olarak idrak ettiği kanısında değilim.
Gerek partiler arasındaki gerekse adaylar arasındaki yarışın esas belirleyicisi olan bu seçmen şu anda kendisini ciddi bir çaresizlik içinde hissediyor. Çünkü zaten yarım yamalak bir temsile sahipken, mesela CHP’nin, mesela İyi Parti’nin kendisinin önünde bir ‘tıkaç’ olduğunu düşünüyor.
Seçimde oyunu İyi Parti’ye ve Kemal Kılıçdaroğlu’na vermiş bir seçmeni düşünün. Belki Kılıçdaroğlu’na oyunu ‘kerhen’ verdi, ortada daha iyi bir seçenek olsa belki ona yönelecekti. Veya oyunu artık yarışta olmamasına rağmen Muharrem İnce’ye verenleri düşünün. Onlar bu geniş hayal kırıklığını daha seçimden önceden beri yaşayanlar.
‘Bütün Erdoğan karşıtı muhalefet’i bir araya toplama iddiasındaki Kemal Kılıçdaroğlu kendisini bu geniş kitleye karşı seçimden sonra da sorumlu hissettiğine dair tek bir cümle bile etmedi üç ayda.
Oyunu Tayyip Erdoğan’a vermek istemeyen ve anketlerde vermeyeceğini söyleyen kitle yüzde 60’a kadar ulaşmıştı bir dönem. Bunların bir kısmının muhalefetle ilgili hayal kırıklığı o kadar büyüktü ki, dönüp yine de Erdoğan’a oy verdiler. Kılıçdaroğlu onlara karşı da sorumlu olduğunu hiç düşünmüyor mu acaba?
Bu derin temsil krizi, korkarım seçmenin bir bölümünde ciddi bir kırılmaya ve temsili demokrasiye dair inançsızlığa dönüşecek.
Mesele, CHP genel başkanlığı yarışının çok ötesinde anlamlar içeriyor ve büyük bir sorumluluğu da beraberinde getiriyor.
Ama o sorumluluğa yakışır bir davranışı kimse göremiyor.