25-01-2025
İsmet Berkan

Biz hasta bir toplum muyuz? Neden her konu bizde siyasi kavga?

Biz hasta bir toplum muyuz? Neden her konu bizde siyasi kavga?

Kartalkaya’daki yangın bir kez daha turnusol kağıdı işlevi gördü.

Yangın yüzünden siyasi kavga çıktı.

Halbuki yangın bu. Belli ki ihmalden, belli ki insan hatasından çıkıyor. Hatayı yapanın siyasi kimliği olayın vahametini ortadan kaldırmaz ki?

36’sı çocuk 78 kişi öldü orada.

Ama biz bu ölümleri bile siyasi kavgamızın bir araç gerecine dönüştürmeyi başardık.

Daha yangın sabahı, itfaiye hala alevleri söndürmeye çalışırken bazılarımız kanaatini açıklamıştı bile. İktidar sebep olmuştu yangına.

Kimse “Yahu durun, önce bir yangın sönsün, sonra sebebi anlaşılsın” demedi.

Hemen ortaya rahmetli Abdurrahman Kılıç’ın 10 yıl önce yazdığı makale çıktı yeniden. Koca koca iddialı yazılar yazıldı, sosyal medya paylaşımları yapıldı, henüz alevler devam ediyordu ama o sırada  yürekler soğutuldu: Bu iktidar bina kullanım belgesi almadan önce itfaiye raporu mecburiyeti ortadan kaldırmamış mıydı? Müteahhitler için bunu yapmamış mıydı? İşte yangın da ondan çıkmıştı.

Elbette 2012’deki yönetmelik değişikliği itfaiye denetimini sulandırmıştı, ama bu bina için o yönetmeliğin o maddesinin bir anlamı yoktu; burada varsa (o saatte bilinmiyordu henüz) ihmal yönetmeliğin o maddesindeki gevşemeden değil başka bir şeyden kaynaklanıyordu.

Bu önyargılı tepkiler hemen beraberinde ters yönde önyargıları harekete geçirdi. Orası Bolu değil miydi, Bolu Belediyesinin itfaiyesi neden olaya 54 dakika sonra müdahale etmişti? Erken gelse bu kadar insan ölür müydü?

Dikkat edin, kimsenin yangının kendisiyle, orada yaşanan büyük trajediyle ilgisi yoktu; herkes parmağını uzatıp sorumlu bulacağı bir suçlu yaratmanın peşindeydi.

Aslında bir numaralı sorumlu ortada duruyordu: Otelin sahipleri.

Ama kimse onlardan söz etmiyordu. Çünkü meselemiz otel veya yangın değildi; meselemiz siyaseten bir adım önde olmak, siyasi sorumluluğu bir tarafın üstüne yıkmaktı.

Bugün aradan onca zaman geçmiş durumda ve hepimiz gerçeği biliyoruz. Olayın sıralı sorumluları belli: 

1. Üç kuruş seviyesindeki yatırımı yapmayıp bunca acıya neden olan, ‘tasarruf’ ettiğini sandığından kat be kat fazlasını, hatta belki bütün varlığını kaybetme tehlikesiyle yüzleşen bir aile, otelin sahipleri.

2. Elindeki denetleme yetkisini kullanmayan, geçen yıl yeni yangına dayanıklılık belgesi istemesi gerekirken bunu şu veya bu sebeple ihmal eden Kültür ve Turizm Bakanlığı.

3. Burası devasa ve tek bir işletme olduğu halde parça parça işletme ruhsatları alınmasına rıza gösteren, Grand Kartal Oteli’ni tek bir işletme gibi görmeyip bürokratik bir labirent yaratan Bolu il Özel İdaresi.

4. Binanın yangına karşı ne kadar korumasız olduğunu gidip denetleyip gördüğü ve tespit ettiği halde bu tespitiyle ilgili hiçbir şey yapmayan Bolu Belediyesi İtfaiye Müdürlüğü.

Ama bu gerçekler kimsenin umurunda değil. Çünkü kimsenin hanesine net bir galibiyet, daha doğrusu rakibin sorumlu olduğunu gösteren net bir durum geçmedi. O yüzden kavga etmeye devam ediyoruz.

Çok büyük konuşmak istemem, ama bu bence ciddi bir hastalık belirtisi. Toplum olarak hastayız. Temel insani konularımızı bile siyasi kavgalarımızın arkasına atacak kadar hastayız maalesef hepimiz.

Kapanmayan Gezi yarası

Kapanmayan Gezi yarası

İleride Ak Parti’nin şimdilik 23 yılı tamamlayan iktidarını anlatacak olanlar belki de 2013 yılında yaşanan Gezi olaylarını bu iktidar açısından bir milat olarak kullanacak.

Ak Parti iktidarını ve Tayyip Erdoğan’ın Gezi’den önce-Gezi’den sonra diye niteleyecekler. Ve elbette Gezi’den sonraki dönem daha uzun sürdüğü ve daha baskın olduğu için daha bugünden eğilim bu, Gezi’den öncesini ‘ayrıksı’ bir durum, sonrasını ise aslına rücu etme diye niteleyecekler.

Bunu sadece muhalif kesimler, Ak Parti’ye ve Tayyip Erdoğan’a zaten bir kez bile oy vermemiş, bir kısmı keskin militan seviyesindeki kesimler söylemeyecek; Ak Parti içinden bakış da bu, hatta daha ileri gideyim Tayyip Erdoğan’ın bizzat kendisi de Gezi’yi milat olarak kullanıyor ve Gezi sonrasındaki Tayyip Erdoğan’ı Gezi öncesindeki Erdoğan’a tercih ediyor. Bunu defalarca kendisi söyledi zaten; Gezi’den öncesi bu iktidar açısından çok hatırlanmak istenmeyen bir dönem.

Bu travma, Gezi travması ne kadar önemli ve büyük olmalı ki, İstanbul’da bir savcı dönüp 12 yıl öncenin telefon tapelerine yeniden bakmak, Otpor’dan Soros’a kadar bir sürü şeyi arşivden yeniden çıkarmak zorunda hissetti kendini.

Yazık bize, hepimize.

Geçmişe bakmaktan geleceğe bakamaz hale geldiğinin farkında değil mi Tayyip Erdoğan?