22-12-2025
İsmet Berkan

Çözüm sürecinin uzlaşmaz gibi gözüken çelişkileri

Çözüm sürecinin uzlaşmaz gibi gözüken çelişkileri

Son olarak Ak Parti’nin de sunmasıyla bütün partiler Meclis’teki çözüm süreci komisyonuna önerilerini iletmiş oldular ve küçük çaplı bir kıyamet de başladı.

Çok kaba özetler vermeye çalışayım:

Ak Parti’nin raporu daha kısa vadeli döneme odaklanmış, “geçiş süreci”ni yönetecek geçici bir yasayı daha çok anlatıyor. Bu “geçiş süreci” daha ziyade PKK’nın tasfiye olmasını, bütün PKK’lıların silah bırakmasını, silahların yok edilmesini ve bu şartlar yerine geldiğinde de PKK yöneticisi ve militanlarına neler olacağını düzenliyor. Sonrasında, yani bu “geçiş”in tamamlanmasından sonra bazı demokratikleşme adımları atılacağı söyleniyor ama bunlar spesifik olarak sıralanmıyor.

MHP’nin raporuna da benzer bir bakış açısı hakim. Bu parti de en fazla bu başlangıçtaki aşamayı önemsiyor, önceliğini de bu başlangıç dönemine veriyor, sonrasında demokratikleşmeden söz ediyor sadece ama bu konuda yeterince somut öneride bulunmuyor.

Buna karşılık CHP’nin raporu ise bu başlangıç aşamasını neredeyse hiç içermiyor ama buna karşılık kapsamlı bir demokratikleşme programı öneriyor. CHP’nin bu komisyon çalışmalarına başlarken sunduğu 29 maddelik plan ile son sunduğu rapor birbirine çok benziyor zaten. CHP özel olarak bir “Kürt sorunu”ndan pek az söz ediyor, bütün meseleyi bir demokratikleşme ve hukuk önünde eşitliğin sağlanması olarak görüyor.

Son olarak DEM Parti raporu ise pek çok bakımdan çok ayrıntılı. Bir yandan halen cezaevindeki PKK hükümlülerinin “topluma kazandırılmasını”, bir yandan Abdullah Öcalan’ın hukuki durumunu ele alıyor; bir yandan dağdaki PKK’lılar için çözümler öneriyor. Bunlarla eş zamanlı ana dilde eğitimden demokratikleşme perspektifine kadar geniş öneriler içeriyor. DEM Parti raporunun  içeriği, “çözüm”ü sadece geniş sürecine indirgemiyor, demokratikleşmeyle eş zamanlı adımlara çeviriyor. Rapor açıkça söylemiyor ama PKK’nın tasfiyesi ve silahların ortadan kaldırılmasının birinci günün değil sürecin sonunun işi olduğunu ima ediyor. Yani Meclis adımlar attıkça PKK da adımlar atacak.

Bu dört raporun dışında bir de Deva-Gelecek-Saadet Partilerinin ortak Meclis Grubu olan Yeni Yol’un da bir raporu var. O rapor, biraz CHP’ninki gibi meseleye demokratikleşme perspektifinden bakıyor.

Şimdi usul olarak komisyon bu beş temel raporu, daha önce yaptığı görüşmelerden elde ettiği görüşleri ve diğer bütün materyali alacak eline ve bir ortak nihai rapor oluşturmaya çalışacak.

Bu nihai rapor, elbette bir resmi ve hukuki bağlayıcılığı olmadan, Meclis’e çözüm süreci konusunda bir çeşit yol haritası sunacak.

Daha ilk günden ortaya çıkan derin farklara, eski usul deyişle “uzlaşmaz çelişkiler”e bakınca insan ümitsizliğe kapılıyor.

Çünkü, bir adım geriye çekilip baktığınızda Meclis’teki siyasi partilerin Kürt sorunu ve PKK meselesinin sona ermesi konusunda çok kabaca söylersem iki kampa ayrıldığını söylemek mümkün.

Bir yanda Cumhur İttifakı kampı var. Ak Parti ve MHP, son derece klasik devletçi reflekslerle meseleyi basitçe PKK’nın kendi kendini fesh ederek ve karşılığında bir şey beklemeden, yani bir müzakereye girmeden silahlarını bırakması olarak görüyor ve bu davranışın gerçekleşmesi durumunda kimse onlardan böyle bir şey istemediği halde bir “jest” yaparak PKK’lılara farklı seviyelerde aflar getiriyor. Yani PKK’nın iyi niyetli davranışını sonuna kadar sürdürecek olmasını karşılıksız bırakmıyor.

Karşı tarafta ise meseleyi PKK’nın tasfiyesinden ibaret görmeyen, konuyu ülkenin demokratikleşmesine dönüştüren bir bakış açısı var. Hatta DEM Parti’ye göre bu demokratikleşmenin bizatihi kendisi bir süreç. Bir yandan Kürtlerin hakları tanınanacak, bir yandan PKK kendini tasfiye edecek. Bu ikisi birbirine paralel gidecek; PKK baştan ve şartsız olarak silah bırakmayacak.

Bu iki bakış açısı arasındaki benim kabaca özetlemeye çalıştığım temel fark şu anda giderilemez gibi duruyor ama unutmayın bunlar bütün partilerin ortak rapor öncesi pazarlık pozisyonları aslında. Taraflar komisyonda ortak rapor için uzlaşabilir, karşılıklı görüşlerde kimi yumuşamalar olabilir.

Ancak hiçbir uzlaşma da çıkmayabilir ve komisyon sonunda anlamlı bir öneriler raporu üretemeden dağılabilir.

Biliyorsunuz komisyon kararları beşte üç nitelikli çoğunlukla alınıyor, yani yazılacak rapor bir tür uzlaşmaya dayalı olmak zorunda.

Ama komisyonda hiçbir uzlaşma çıkmazsa da bu dünyanın sonu olmayabilir. Meclis, yasaları basit çoğunlukla kabul ettiği için Ak Parti ve MHP süreci tek başlarına ve kendi raporları doğrultusunda sürdürmek isteyebilir. O zaman da DEM Parti ve CHP oturur düşünür: Biz bu sürecin parçası olalım mı olmayalım mı?

CHP kendini kolayca sürecin dışına atabilir ama aynı şeyi DEM Parti için söylemek kolay değil. 

Komisyonda zorlu müzakere günleri başlıyor.

İktidarın paratoneri Hakan Fidan mı?

İktidarın paratoneri Hakan Fidan mı?

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Suriye’deki SDG konusunda bir süreden beri sert mesajlar veriyor.

Türkiye, SDG’yi Şam’la imzaladıkları 10 Mart protokolüne uymaya davet ediyor. Bu protokol imzalandı ama imzalayan taraflar protokolden farklı şeyler anlıyorlar ve SDG kendi askeri birliklerini dağıtıp Suriye ordusuna entegre etmekten geri duruyor; onun yerine protokolü SDG askeri gruplarının belirli bir özerkliği olacak şekilde tutmaya devam edecek şekilde yorumluyor.

Türkiye ve Şam ise tam tersi görüşte, SDG’nin askeri birlikleri bir kere Suriye ordusuna katılacak olurlarsa, bütün komuta kontrolun Suriye’de olması gerekeceğini, SDG’den bu ordunun talimat almaması gerektiğini söylüyorlar.

Bu anlaşmazlık içinde Hakan Fidan son haftalarda işi askeri müdahale tehdidine, savaşa kadar vardıran açıklamalar yapınca geçenlerde DEM Parti Diyarbakır milletvekili Cengiz Çandar Meclis’te “Bu söylem ve kullanılan dil Kürtleri rencide ediyor, Cumhurbaşkanı bu duruma müdahale etsin” dedi.

Dün de ilginç biçimde Ak Parti Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu neredeyse Çandar’la bire bir eleştiriler sıraladı ve Cumhurbaşkanı’ndan Hakan Fidan’a “ayar vermesini” istedi.

Hakan Fidan, bu iktidarın güçlü figürlerinden biri ama dile getirdiği politikalar ve yaptığı çıkışlar onun şahsi çıkışları değil ve olamaz. Öyle olsa, başkalarına gerek kalmadan Cumhurbaşkanı Erdoğan zaten ona müdahale eder. 

Hem Cengiz Çandar hem de Galip Ensarioğlu hiç kuşku yok bunu çok iyi biliyorlar.

O yüzden sanırım Erdoğan’a doğrudan söylenemeyen şeyler Hakan Fidan’a söyleniyor.