Kalıcı enflasyon tehlikesi çok büyük
Yarın sabah Türkiye İstatistik Kurumu Nisan ayı tüketici enflasyonunu açıklayacak. Halen yüzde 50,51 seviyesinde olan enflasyonumuzun yüzde 45’lere doğru ‘düştüğünü’ öğreneceğiz.
Bu, büyük bir olasılıkla enflasyonun baz etkisine dayalı olarak düştüğü son ay olacak. Bundan sonra enflasyon yeniden tırmanmaya başlayacak.
Türkiye, bir inat yüzünden girdiği bu yüksek enflasyon sarmalından artık iktidara kim ve hangi anlayış gelirse gelsin kolay kolay çıkamayacak. Çünkü sorun, çözüm için uzun zamandır hiçbir temel müdahale yapılmadığı için artık yapısal hale dönüştü.
Ülkemizi bekleyen çok büyük bir bütçe açığı var. Bu açık kolay kolay makul bir seviyeye inmeyeceği gibi önümüzdeki bir yılda açığı kapatma yolunda da çok fazla şey yapılmayacak. Çünkü belki bu yılın seçimi en fazla bu ayın sonunda bitecek ama hemen ardından Mart 2024’te yapılacak yerel seçim için yeni türden seçim ekonomisi başlayacak.
Demokratik düzenin olmazsa olmazı olan seçimler, bizim siyasetçilerimizin her sıkıştıklarında seçim ekonomisi adı verilen kamu kaynaklarını bol keseden dağıtma yarışına girdikleri bir ortama dönüştüğü için Türkiye’de artık ‘Ekonomiye bir tehdit’ olarak algılanıyor. Oysa seçim tehdit olmamalı; ekonomiye tehdit politikacıların kamu kaynaklarını canlarının istediği gibi dağıtması.
Türkiye bu yıl ve önümüzdeki yıllar sadece seçim ekonomisinin hasarıyla değil bir de deprem harcamalarıyla boğuşacak. Aradan sadece 3 ay geçti ve çoğumuz Cumhuriyet tarihinin en yıkıcı ve en ölümcül depremini yaşadığımızı unuttuk bile ama deprem kendisini unutturmuyor.
Türkiye’nin kocaman 10 şehri, yeniden eski hayatına dönebileceği ve görece ‘normal’ olabileceği günleri bekliyor. Bunun için de başta kamu ama özel sektör dahil herkesin bu şehirlere yatırım yapması gerekiyor.
Kamu açısından sadece yıkılan evleri yapmak, yok olan alt yapıyı yeniden kurmak en azından 104 milyar dolara mal olacak. Bunun yaklaşık yüzde 20’si yurt dışından ve içinden gelen bağışlarla karşılanacak, gerisini bütçeden ödeyeceğiz.
Enflasyonun tek sebebi bütçe açığı da olmayacak. Türkiye bir çeşit hiperenflasyon sarmalına 2021 yılı son baharında Merkez Bankası’nın faizleri indirmeye başlamasıyla girdi. O yılın Aralık ayında kur krizi o seviyeye geldi ki, bu kez devlet TL cinsi mevduata dolar fiyatıyla garanti veren kur korumalı mevduat hesabını devreye almak zorunda kaldı. Bugün bu çeşit hesaplarda biriken paranın dolar karşılığı 100 milyar doları aştı. ‘Liralaşma’ stratejisi adı altında Türkiye, tarihinde olmadığı kadar ‘dolarize’ olmuş durumda.
Doların fiyatına yapılan yapay baskıyla enflasyonun düşürüleceği varsayıldı ama bu teori doğru çıkmadı; bugün enflasyon dolardan çok daha hızlı artmaya devam ediyor. Yalnız bu teorinin tersi büyük ihtimalle doğru: Yarın dolar fiyatı tutulamaz hale gelip kur sıçradığında bunun enflasyonist etkisi kesinlikle olacak.
Artan sadece dolar kuru olmayacak; faizler zaten yükselmiş durumda, daha da yükselecek, bütçe açığını finanse etmek isteyen devlet ‘süper faizli bono’lar çıkartmak zorunda bile kalabilecek.
Türkiye, korkarım iyimser ihtimalle yüzde 40-50 aralığında yapışkanlaşan bir enflasyonla yıllarca yaşamaya hazırlanıyor.
Mevcut iktidarın kazanması bize önce çok yüksek bir enflasyon yaşatacak, ardından da dediğim bu 40-50 aralığında enflasyona alıştıracak büyük olasılıkla. Muhalefetin seçimi kazanması ise ancak 2-3 yıl sonraya ilişkin normal bir enflasyonu bize getirebilir.
Kısa vade her şart altında kötü. Büyük iktisatçı John Maynard Keynes’in dediği gibi ‘Uzun vadede ise hepimiz ölmüş olacağız.’