10-05-2023
İsmet Berkan

Kılıçdaroğlu birinci turda kazanabilir

Kılıçdaroğlu birinci turda kazanabilir

Sokakta, gittiğim bir yerde, hatta telefonda insanlar seçim sonuçlarını soruyor. Ben de her seferinde, ‘Benim sizden daha fazla şey bildiğimi nereden çıkarıyorsunuz?’ diye soruyla cevap veriyorum.

Evet, işim gereği daha yakından izlemek zorundayım ama kendi başıma seçim anketi yapmıyorum, oturduğum yerden seçim sonuçlarını tahmin edecek bir kahin hiç değilim.

Kaldı ki, yine mesleğim gereği seçim tahmini yapmaktan kaçınıyorum; aksine gündelik subjektif gözlemlerim beni bir tarafın kazanmakta olduğunu düşünmeye ittiğinde bile hemen kendimden şüpheye kapılıyorum, duygularımı işime mümkün olduğunca karıştırmamaya gayret ediyorum.

Daha önce Gündem’de defalarca yazdığım bir şeyi bugün tekrar edeceğim.

Kimse pek hatırlamıyor ama 2014’te CHP ile MHP’nin ortak Cumhurbaşkanı adayı olarak Tayyip Erdoğan’la yarışan Ekmeleddin İhsanoğlu o seçimde yüzde 38,5 oy almıştı.

İhsanoğlu’nu aday olarak neredeyse kimse beğenmemişti; onun için ne bir sosyal medya fırtınası esmişti ne de İhsanoğlu kendisini aday gösteren partilerden yeterli desteği alabilmişti.

‘Ekmek için Ekmeleddin’ gibi ortaokul çocuğu seviyesinde bir slogana, gayet zayıf bir reklam/tanıtım bütçesine sahip olan Ekmeleddin İhsanoğlu doğru dürüst miting de yapamamıştı.

Ama bütün bunlara rağmen neredeyse bütün muhalefet ona destek açıklamış, Tayyip Erdoğan ve Selahattin Demirtaş’a karşı yarışıp yüzde 38,5 oy almıştı.

2018’deki seçimde bugünkü Millet İttifakı üç adayla sahnedeydi. Muharrem İnce, Meral Akşener ve Temel Karamollaoğlu aday olmuşlardı ve biliyor musunuz ki bu üç adayın toplam oyu ancak Ekmeleddin İhsanoğlu’nun oyu kadardı.

2018’de Selahattin Demirtaş yine adaydı ve kabaca 2014’teki kadar oy almıştı.

Geçmişte kalan ama bir örüntü oluşturan bu iki seçimin bugün bize söylediği şey şu: Türkiye’de adı Tayyip Erdoğan olmayan adayın oy tabanı yüzde 38. Kürt milliyetçiliğini temsil eden adayın oy tabanı da yüzde 8-10 civarında.

Bugünkü seçimde Kürt milliyetçisi hareket aday çıkartmayıp Kemal Kılıçdaroğlu’na destek verdiğine göre, bugün Kemal Kılıçdaroğlu’nun taban oyu yüzde 38 + yüzde 8, yani yüzde 46 civarında.

Dikkat edin, bu yüzde 46 başlangıç oyu. O yüzden ‘taban oy’ diye bir kavram uyduruyorum.

Türkiye 5 yılda nereden nereye geldi; başkanlık sistemi altında kötü yönetim nasıl olurun adeta kitabını yazdık. Bugün, beş yıl önceye göre hayatından memnun olanların sayısında ciddi bir azalma var. Üstüne Tayyip Erdoğan’ın 20 yıldır iktidarda olmasının getirdiği yıpranmayı ekleyin, hayat pahalılığını, doların fiyatını, depremde ve orman yangınında devletin sergilediği büyük beceriksizlikleri düşünün… 

Zaten uzun dönemden beri oyları azalma eğiliminde olan Erdoğan ve Ak Parti kendi maksimum seviyelerine göre ciddi oy kaybettiler.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun sadece olumlu bir gelecekten söz eden seçim kampanyası ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın neredeyse sadece negatif söyleme dönen kampanyasını kıyaslayın.

Kılıçdaroğlu zaten cebinde yüzde 46 ile başladığı yarışta kendine yüzde 5 ilave oy toplayamamış mıdır sizce?

Evet, Muharrem İnce ve Sinan Oğan’ın alacakları oy miktarı önemli ama kampanya döneminin son iki haftasında bu iki adayın neredeyse görünmez hale geldiği sizin de dikkatinizi çekmiştir. Bu iki adayın toplamda yüzde 2-3 seviyesine inmesi benim için şaşırtıcı olmayacak.

Tayyip Erdoğan’ın oyları ise çok uzun bir zamandan beri yüzde 41-44 aralığında bir yerde ve ne yukarıya doğru ne de aşağıya doğru kıpırdıyor; orada takıldı kaldı.

Kısacası şu: Aslında Kemal Kılıçdaroğlu bu seçimi daha birinci turda kazanabilir.

Nitekim, geride kalan haftasonunda sahaya çıkan anket şirketlerinin yaptığı son araştırmanın sonuçları da Kılıçdaroğlu’nun yüzde 50 eşiğini geçmek üzere olduğunu gösteriyor.

Kaldı şurada 4 gün. Kesin konuşmak, tahmin yapmak yanıltıcı ve yanlış olur ama ortada Kılıçdaroğlu’na dönük bir potansiyel var.

Erdoğan ve ekonomi yönetimi Mars’tan, bizler Venüs’ten

Erdoğan ve ekonomi yönetimi Mars’tan, bizler Venüs’ten

İşimin önemli bir parçası, Tayyip Erdoğan dahil ülke yöneticilerinin demeç ve konuşmalarını dikkatle okumak ve onların akıl yürütme biçimlerine aşina olmaya çalışmak.

Gerçek şu ki, Türk ekonomisi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2018 yılında daha seçilmezden önce Londra’da katıldığı bir yatırımcı toplantısında seçildiği takdirde Merkez Bankası Başkanına talimat verip faizleri düşürteceğini söylediğinden beri bir çeşit krizde.

Bu krizin hafiflediği bazı dönemler oldu belki ama kriz hiç sona ermedi. Zaman zaman da krizi çok ağır biçimlerde yaşadık.

Hiç kuşkusuz en vahim dönem, 2021 yılının sonbaharıydı. Faizlerin indirilmeye başlamasıyla döviz kurları, aynen 2018 yaz aylarında olduğu gibi uçuşa geçti, o yılın sonunda Erdoğan bu yükselişi ancak kur korumalı mevduat hesabıyla durdurabildi.

Ama dolar kurunun geldiği yeni seviye enflasyonu patlattı, 2022 yılı içinde yüzde 85’i gördük. Bugün de hala yüzde 40’ın altına inmiş değiliz.

Sadece birkaç yıl önce 1-2 liraya aldığımız domatesin kilosu 30 lirayı, soğan ve patatesin fiyatı yine 30 lirayı, bir kilo etin fiyatı 350-400 lirayı, bir litre sütün fiyatı 35 lirayı, bir kalıp beyaz peynirin fiyatı 150 lirayı bulunca Cumhurbaşkanı Erdoğan ilk kez ‘Yaşanan hayat pahalılığının farkındayız’ dedi.

Ama aynı Erdoğan ve önce damadı Berat Albayrak, ardından göreve getirdiği Nurettin Nebati aracılığıyla ekonominin temellerinin sağlam olduğu konusunda ısrarlı. Onlara göre Türk ekonomisi istihdam yaratıyor, fabrikalar haftada 7 gün ve 24 saat çalışıyor.

Söyledikleri yalan da değil. Türkiye salgın döneminde kaybettiği istihdamı hızla yerine koydu, hatta üstüne de çıktı. Sanayide kapasite kullanımı yüzde 75’in altına düşmüyor, bu bütün kapasitenin kullanılması anlamına geliyor. Baktığınızda trafik sürekli tıkalı, kafeler lokantalar dolu, alış veriş merkezleri cıvıl cıvıl. Sıfır kilometre otomobil almak için kuyruğa girip beklemeniz gerekiyor.

Bütün bunlara bakıyor Cumhurbaşkanı ve ekibi ve ‘Ekonomi tıkırında’ diye düşünüyor. İşte bugün 10Haber’de Ruhi Sanyer’in kulis haberi var, Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu da, Bulgaristan’dan Edirne’ye gelip alış veriş yapan turistleri örnek göstermiş, ‘Ekonomi gayet iyi durumda’ demiş.

Ancak mesele şu ki, ekonomi maalesef iyi durumda değil. Patlamaya hazır bir saatli bombanın üzerinde oturuyoruz. Merkez Bankası, doların fiyatını 20 liranın altında tutabilmek için olmayan dolarlarını sattığı gibi aylardır bir de altın rezervlerini satıyor. En iyimser tahminler bile bu yıl bütçe açığının 1 trilyon liranın üzerine çıkacağını söylüyor. Yılın ikinci yarısında enflasyonun patlamasını beklemeyen yok gibi. Haftada 7 gün ve günde 24 saat çalışan şirketler öz varlıklarını korumaya çalışıyor ve koruyamıyor. Vatandaş refahından ciddi kayıp yaşamış durumda, yoksulluk artıyor. Şu an bir yalancı baharın içinde yaşadığımızı fark etmeyen yok gibi, o yüzden tüketim patlamış durumda.

90’lı yılların çok satan kitaplarından biri ‘Erkekler Mars’tan, Kadınlar Venüs’ten’ adını taşıyordu; bu iki cinsin nasıl aslında iki ayrı gezegende yaşadıklarını anlatıyordu.

Aynı şeyi bugün Tayyip Erdoğan ve ekonomi yönetimiyle biz vatandaşlar için söyleyebiliriz. Onlar Mars’ta, bizler ise Venüs’te yaşıyoruz.

Seçimden sonra kur yükselir mi, düşer mi?

Seçimden sonra kur yükselir mi, düşer mi?

Seçimin iki olası sonucu var: Ya Tayyip Erdoğan kazanacak, ya Kemal Kılıçdaroğlu.

Erdoğan’ın kazanması mevcut politikaların temelde aynen devam etmesi anlamına geleceği için kurun ve enflasyonun yükselmesini, zaten sayıları çok artmış olan kambiyo kontrollarının daha da artması beklenebilir.

Peki Kılıçdaroğlu kazanırsa? Dün Barış Soydan yazdı, bugün Erdal Sağlam’ın yazısını dikkatle okumanızı öneririm, Türkiye’yi bekleyen tehlike kurun yükselmesi değil düşmesi, yani TL’nin birden değer kazanması.

Bugün 10Haber’de çeşitli yabancı bankaların seçim sonrasına ilişkin senaryolarının derlendiği bir haber var; yabancı bankaların raporlarında kafa karışıklığı açıkça görülüyor.

Nuray Tarhan günler süren yazı dizisinde önde gelen bazı iktisatçılarımızın seçim sonrasına ilişkin değerlendirmelerini derlemişti. Burada odaklanılan nokta Türk ekonomisinin istikrarıydı. Ama yabancı bankalar açısından Türkiye’deki ekonomik istikrar ikinci planda, onlar haliyle önce müşterilerine para kazandırma derdinde.

Voleybol final serisini kaçırmayın

Voleybol final serisini kaçırmayın

Türkiye’de kadın voleybolunun uluslararası başarısını bilmeyenimiz yok. Gerek kulüp düzeyinde ve gerekse milli takım düzeyinde kadın voleybolu artık dünyanın en iyi voleybollarından biri.

Şimdi o voleybolun yurt içindeki final serisi devam ediyor ve uzun süredir biraz geri planda kalan Fenerbahçe bu yıl müthiş iddialı. Yarı finalde yılların şampiyonu VakıfBank’ı geçtiler, finalde Eczacıbaşı ile oynuyorlar.

5 maçlık seride Fenerbahçe şu an 2-0 önde. Yarın akşam İstanbul’da bu serinin üçüncü maçı oynanacak ve eğer Fenerbahçe kazanırsa şampiyonluğunu ilan edecek.

Olağanüstü güzel maçlar oynanıyor. Yarınki maçı kaçırmayın. Saat 19.30’da İstanbul’da Burhan Felek Spor Salonunda.

Meğer saldıran Rusya değil Batıymış…

Meğer saldıran Rusya değil Batıymış…

Yaşadığımız çağın adı yıllar önce ‘Gerçek sonrası çağı’ olarak kondu, tamam ama bu ‘alternatif gerçeklik’ yaratmak da bir yere kadar.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, dün ülkesinin en büyük bayramı olan ve 2. Dünya Savaşı’nın kazanıldığı günü temsil eden ‘Zafer Günü’nde konuştu, Ukrayna’ya saldırarak savaşı başlatan kendisi ve ülkesi değilmiş gibi yeni bir ‘gerçek’ üretmeye devam etti, ‘Batının saldırısı altındayız’ dedi.

Oysa böyle bir saldırı yoktu. 2014’te Ukrayna halkı, Rusya yanlısı devlet başkanını ülkeden kaçmaya zorladı diye bu ülkenin üçte birini işgal eden Rusya idi. Sonra bu üçte birle yetinmeyip Kiev’e ordusunu yürüten de Rusya’ydı.

Batı silahları ve yardımı, ancak Rusya geçen yıl Ukrayna’ya üç cepheden birden saldırdıktan sonra devreye girdi. Ukrayna’nın kendini savunduğunu, bunun içinde ABD başta olmak üzere Batıdan büyük yardım gördüğünü hepimiz biliyoruz ama herhalde hiç kimse Ukrayna’nın Rus askerini kendi ülkesinden kovduktan sonra durmayıp Rusya’yı işgale girişmesini beklemiyoruz.

Putin bir şeyi unutuyor: savaş ve çatışma Rusya’da değil, Ukrayna toprağında yaşanıyor.