13-05-2023
İsmet Berkan

Erdoğan’ın medya imparatorluğu

Erdoğan’ın medya imparatorluğu

Çok uzun yıllar Doğan Grubu medyalarında çalıştım, yöneticilik yaptım. Sadece seçim zamanında değil neredeyse her zaman patronumuz Aydın Doğan sık sık biz gazete yöneticilerini uyarırdı: ‘Yayınlarınızda bütün siyasi partilere yer verin.’

Bu uyarı seçim zamanlarında daha sık tekrarlanırdı; Aydın Bey, yayın grubunun bir siyasi parti lehine ağırlık koyuyor gibi bir görüntü içinde olmasını hiçbir zaman istemezdi, ‘Kimi manşet yapacağınıza siz karar vereceksiniz elbette ama her partinin seçim çalışmalarına haber olarak yer vermelisiniz’ derdi.

Tabii o zamanlar gerçek anlamda bağımsız bir medyası vardı bu ülkenin ve o bağımsız medya neredeyse her zaman her siyasetçinin ama en çok da iktidardaki siyasetçilerin şiddetli eleştirilerine hedef olurdu. 

Bu eleştiriler geldiğinde biz de doğru yolda olduğumuzu anlardık, açıkçası eleştiriden keyif alırdık.

Fakat Tayyip Erdoğan iktidarı o bağımsız medyayı boğdu. Aydın Doğan 1,5 milyar doları aşkın vergi cezasını ödemek zorunda kaldığı gibi bütün medya varlıklarını da satmaya zorlandı.

Böylece Tayyip Erdoğan ve iktidarını sorgulayan tarafsız hiçbir medya kalmadı. (Bugün kendine ‘muhalif’ diyen ve yarın iktidara gelmeye hazırlanan medya, adı üzerinde taraf zaten.) Erdoğan, devri iktidarında kendine bir dikensiz gül bahçesi yarattı, tek bir aykırı sesin duyulmadığı, propaganda değeri olmayan tek bir siyasi haberin bile yayınlanmadığı, papağan gibi her gece aynı lakırdıların ‘siyasi analiz’ adı altında konuşulduğu bir büyük yalan dünya, dev bir yankı odası.

Dün gece Tayyip Erdoğan’ın kendine yarattığı dikensiz gül bahçesinin müthiş bir örneği sergilendi; Cumhurbaşkanı aynı anda tam 29 TV kanalında birden canlı yayında soruları cevapladı.

Star, Kanal D, Atv, Kanal 7, Beyaz Tv, TRT, A Haber, NTV, CNN Türk, 24 Tv, Ülke Tv, Tvnet, Haber Türk, TV100, Haber Global, TGRT Haber, Bengi Türk, Akit Tv, TRT Türk, TRT Avaz, TRT Kürdi, Türk Haber, A Para ve A2 adlı kanalların normalde birbiriyle rekabet içinde olmaları gerekir ama değiller.

Bu kadar kanalın ortak yayınla Cumhurbaşkanı ile yapılan mülakatı yayınlamasının ne kadar vahim bir durumun dışa vurumu olduğunu anlatmaya kelimelerim yetmiyor.

Dünyanın başka bir yerinde veya tarihin herhangi bir anında başka bir siyasetçinin medya üzerinde bu denli büyük bir hakimiyet kurduğuna da, bu hakimiyetini fütursuzca sergilediğine de tanık değiliz.

Sadece Türkiye’nin değil dünya medya tarihine geçecek bir rezaletti dün akşam yaşadığımız şey.

Hepimiz hep birlikte gördük, Tayyip Erdoğan’ın elinin altında nasıl bir ‘medya imparatorluğu’ var ve bu imparatorlukla nasıl bir tekel oluşturdu.

Seçimden iki gün önce yapılan bu ‘ortak yayın’ı kaç kişi seyretti ve bu yayının etkisi ne oldu, sahiden çok merak ediyorum.

Gençleri kazanamayan seçimi de kazanamaz

Gençleri kazanamayan seçimi de kazanamaz

10Haber’in Genel Yayın Yönetmeni Hakan Çelenk geçen hafta CHP’nin İstanbul Maltepe’de düzenlediği mitinge gitti.

Mitingde onu en çok etkileyen şey, katılımcıların çoğunluğunun genç olmasıydı. ‘Bu kadar çok genci hayatımda hiç bir arada görmedim’ dedi Hakan, ‘Öyle bindirilmiş kıta falan yoktu, gençlerin katılımı organikti.’

Aynı gözlemi başkalarından da dinledim. Acaba başını CHP’nin çektiği Millet İttifakı bu sefer makûs talihini yenip genç seçmenle barışıyor, onu kendine çekmeyi başarıyor muydu?

Türkiye yarın seçimini yapacak. Bu seçimin sonucunu belirleyecek en önemli faktörlerinden biri, genç seçmenler olacak.

Bu seçimde seçmen sıfatını taşıyan yurt dışı dahil 64 milyon seçmen var. Bunların yarıdan biraz fazlasını kadınlar oluşturuyor. İlk kez bu seçimde oy verme yaşına erişen seçmen sayısı 4,9 milyon kişi. Bütün seçmenlerin yarıya yakını 30 yaş ve altında.

Yani bu seçimde esas karar verici gençler olacak.

Partiler bütün seçmenlerin yarısını oluşturan 30 yaş altı ve genç bu seçmeni kazanabilmek için yıllardır çalışıyor.

Medyada veya başka tartışmalarda ‘Genç seçmen’ denince çoğunlukla bu seçimde ilk kez oy verecek olan 4,9 milyon kişiden söz ediliyor gibi duruyor ama öyle değil. 18-30 yaş aralığındaki esas kalabalık kitleyi düşünmek gerekir.

Bu geniş kitleyle ilgili partiler yıllardır araştırmalar yapıyor, grup çalışmalarıyla bu kitlenin duygu ve düşüncelerini, seçimden ve siyasetten beklentilerini öğrenmeye çalışıyor.

Bütün araştırmalar, bu seçimde ilk kez oy kullanacak 5 milyona yakın kişinin çoğunun tercihinin Millet İttifakı olduğunu ortaya koyuyor. Bu kitle içinde daha önceki araştırmalarda ‘Kimseyi beğenmiyorum, seçimde oy vermeyeceğim veya protesto oyu atacağım’ diyenler yüzde 20’ye yakın bir grup vardı. Seçim günü yaklaştıkça bu grubun giderek küçüldüğü, yüzde 6-7 seviyesine kadar gerilediği görüldü.

Peki 30 yaş altı geniş grupta durum ne?

30 yaşın bir çizgi gibi çizilmesinin nedeni şu: Bugün 30 yaşında olanlar Ak Parti iktidara geldiğinde 8 yaşındaydı. O geniş kitlenin hayatları boyunca gördüğü yegane iktidar bu. O yüzden uzmanlar çizgiyi buraya çekiyor.

Bu geniş grup göz önüne alındığında da, yüzde 60’ı aşkın kitlenin Millet İttifakı’na oy vermeye hazırlandığı görülüyor. Bu geniş kitle aynı zamanda ‘Tayyip Erdoğan’a oy vermem’ diyenlerin de en yoğun olduğu kitle. Biliyorsunuz türlü çeşitli araştırmalarda iki yılı aşkın süredir toplam seçmenin yüzde 57-64 arası bir kesimi ‘Tayyip Erdoğan’a oy vermem’ diyor, bir değişim arzusu dile getiriyor. İşte bu geniş muhalefet tabanının gövdesi büyük ölçüde bu gençlerden oluşuyor.

Meseleye Ak Parti ve Tayyip Erdoğan açısından baktığınızda, 2018 seçiminden beri sorun, Ak Parti’nin gençlerden yeni seçmen kazanmakta zorluk çekmesi. Bu zorluk 2019 yerel seçiminde iyice belirgin bir hal aldı, bunun üzerine parti kapsamlı araştırmalara girişti.

Bu araştırmaların sonunda Tayyip Erdoğan için gittiği her şehirde ‘Gençlerle buluşma’ adı altında programlar düzenlendi ama bu programlar umulan sonucu yaratmadı, genç seçmenin Ak Parti’ye ve Tayyip Erdoğan’a yönelişi yavaşlamaya devam etti.

Bu seçimde, çok sayıda şehirde çok sayıda ‘Gençlik Forumu’ organizasyonu yapıldı; siyasetçilerle gençler bir araya getirildi. Bu toplantılara nedendir bilinmez Ak Partili temsilcilerin katılımı çok sınırlı oldu, hatta birkaç şehir dışında Ak Partilili toplantılara itibar etmedi, kendi toplantılarını düzenlemek istedi. Ama onu da yeterince yapamadı, yaptıklarında ise kendi yankı odalarının dışına çıkamadı.

Dün burada seçimin sonucunu kadınların ve Kürt seçmenlerin belirleyeceğini söyledim; bu iki kategoriyi de yatay kesen bir alt kategori olarak 30 yaş altı seçmen kitlesini de anmak gerek.

Kadınlar ve Kürtler gibi bu temel kitleye bakınca da, Ak Parti iktidarının sonunun geldiğine dair çok kuvvetli işaretler var.

Yarın seçim var. O işaretlerin ne dediğini göreceğiz.

Cumhurbaşkanı’nın işi bu mudur?

Cumhurbaşkanı’nın işi bu mudur?

Bugün 10 Haber’de Ruhi Sanyer’in haberini dikkatle okumanızı tavsiye ederim. Mesele şu: Bir müteahhit, Türkiye’nin en pahalı ve gözde inşaat projelerinden birinde bir hata yapıyor, inşa ettiği binalardan biri ‘yanlışlıkla’ komşu orman arazisine tecavüz ediyor.

O evi satın alan bu hatayı fark etmiyor, bu arada herhalde tapusunu da alıyor. Ama yıllar sonra bu hata ortaya çıkıyor.

Normalde konu müteahhitle ev sahibi arasında bir konu. Müteahhit kendi isteğiyle hatayı düzeltmezse mahkemeler var.

Ama bir şey kesin: O evin ormana tecavüz eden bölümü yıkılır, çünkü ormanlar anayasa gereği satılamaz.

Peki ne oluyor? Müteahhitle ev sahibi arasındaki anlaşmazlık, her iki tarafı da gayet yakın tanıyan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın masasına kadar geliyor ve Cumhurbaşkanı onlara dönüp ‘Aranızda halledin’ diyeceğine devreye girip işgal edilen orman arazisini kendi yetkisini kullanarak orman olmaktan çıkarıyor.

Yani bir müteahhitle onun müşterisi arasındaki sorunu Cumhurbaşkanı devleti zarara uğratacak şekilde çözüyor!

Bir zamanlar Tayyip Erdoğan, ‘Burası kabile devleti değil’ derdi. Değil mi?

Erdoğan şu basit şeyi söylemek için son güne kadar neden bekledi?

Erdoğan şu basit şeyi söylemek için son güne kadar neden bekledi?

Türkiye’de siyasi kesimler arasında kutuplaşmanın ve karşılıklı güvensizliğin seviyesi sık sık paranoya boyutlarına erişiyor.

Bu paranoyanın en uç örneklerinden biri, muhalif kesimlerde oldukça yaygın olan, ‘Erdoğan seçimi kaybetse de iktidarı vermez’ sanrısı. Daha yakın zaman önce bu konuyu yazmış, ‘Vermeyip de ne yapacak’ diye sormuştum.

Esasen benim yazmamın da çok anlamı yok; Tayyip Erdoğan’dan veye partisinin önde gelen isimlerinden yapılacak tek cümlelik bir malumu ilam açıklaması bütün söylentileri bitirmeye yeterliydi. Ama bu açıklama yapılmadı. Yapılmayınca da paranoya büyüdü büyüdü.

Esasen açıklamanın yapılmaması, ‘Seçimi kaybetseler bile iktidarı vermezler’ söylentisinin yalanlanmaması bir amaca hizmet ediyordu: Belki bazı seçmenlerin kafası karışabilir, onlar korkuya kapılıp ‘Erdoğan’a oy vermezsek ülke karışabilir’ diye düşünmeye başlayabilir ve salt istikrar kaygısıyla istemeye istemeye Erdoğan’a oy verebilirlerdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan dün gece pek çok kanalda birden  yapılan bir ‘ortak yayın’daydı. Orada soru üzerine aynen şöyle dedi:

“Biz demokratik yolla iktidara geldik. Halkımızın teveccühüyle iktidara geldiysek milletimiz farklı karar verirse demokrasinin gereği neyse biz onu yaparız. Başka yapacak bir şey yoktur. (…) Hiçbir zaman milli iradenin üstünlüğünden taviz vermedik. Cumhur İttifakı sandıktan çıkan her sonucu meşru kabul edecektir. Karşımızdakilerden de aynı taahhüt bekliyoruz. Sandık demokrasinin namusudur. Koy adamlarını oraya eksik bırakma. Bizim elemanlarımız orada nasıl güvenceyse sizin elemanlarınız da orada güvence olsun.”

Bu saçma paranoya da umarım böylece son bulur.

Alım-satım kurunda yüzde 10 makas normal değil

Alım-satım kurunda yüzde 10 makas normal değil

Seçimin son haftasında para piyasalarında oldukça sert hareketler yaşandı, yaşanmaya da devam ediyor.

Vatandaş, seçim sonrasına ilişkin belirsizlik nedeniyle fiziki dolar almaya yöneldi. Merkez Bankası’nın doların fiyatını 19,50 seviyesinde tutabilmek için cephanesi tamamen tükenmiş durumda. Bir süreden beri altın satıp dolar alıyor ve o dolarları da doymak bilmeyen piyasaya satıyor Merkez Bankası.

Cephane bitince, talep de devam ettiği için doların yükselmesi kaçınılmaz oldu. Ama buna da çare bulundu: Merkez Bankası talimatıyla doların alım ve satım kuru arasındaki makas açıldıkça açıldı.

Yakın zamana kadar yüzde 5 seviyesinde olan bu büyük makas dün itibarıyla yüzde 10’a, yani 2 liraya kadar yükseldi.

Taşıma suyla değirmen döndürmeye çalışıyor Merkez Bankası. Seçim ilk turda bitmeyecek olursa arada geçecek iki haftayı düşünmek bile istemiyorum.