Siyasetin gündemi neden ülkenin gündemine benzemez?
Dört gün sonra seçim var. Ülkemizi 5 yıl boyunca tek başına yönetecek bir Cumhurbaşkanı seçeceğiz. Dört gün sonra söz hakkımızı kullanacağız ve bir daha beş yıl boyunca bize o Cumhurbaşkanı başka hiçbir şey sormayacak.
O yüzden bu beş yıllığına son hakkımızı kullanırken o iki adaydan hangisine daha fazla güveneceğimizi ve hangisinin bize son 3 ayda verdiği sözleri tutacağını düşündüğümüzü, hangisinin bizim dertlerimizi çözeceğine inandığımızı pazar günü söyleyeceğiz.
Peki ama dertlerimiz ne? O siyasetçilerden ne bekliyoruz?
Gelin bakalım: Ülkenin gündem maddeleri neler? Ne konuşuyor, neyi dert ediniyor, neyin çözülmesini istiyoruz?
Türkiye 85 milyon nüfuslu kocaman bir ülke. Bu kadar insanın hep bir ağızdan aynı gündeme odaklanması elbette beklenemez, herkesin kendine göre bir önceliği var.
Ülkenin bir gündelik, her gün hatta belki her saat başı değişen merak konuları var. Bunları görmek için Google’ın ‘Trendler’ adlı sayfası fena olmayan bir kaynak. Buna bakınca dün ülke gündeminde en çok konuşulan konu Ümit Özdağ imiş. Ardından Sinan Oğan geliyor.
Seçime bu kadar kısa süre kala normal bir şey.
Tabii bir de hepimizin gündelik hayatını zorlaştıran daha kalıcı gündem maddeleri var. Ekonomi gibi, deprem gibi, terörle mücadele gibi, kadın cinayetleri gibi, Suriyeli göçmenler sorunu gibi…
Bu kalıcı gündem maddelerinin içinde dün Ümit Özdağ’ın adının bir numaraya yükselmesinin sebebi belli: Özdağ ve Zafer Partisi acaba Cumhurbaşkanı seçiminin ikinci turunda kime destek verecek?
Anlaşıldığı kadarıyla Kemal Kılıçdaroğlu’na destek vermeye çok yakın Özdağ, bunu bugün saat 11.00’de açıklayabilir. Bu amaçla Özdağ ve Kılıçdaroğlu görüştü, belki bu sabah yeniden buluşacaklar. Görüşmelerde ikili bir müzakere yürütüyor, belli bir mutabakata ulaşmaya çalışıyor.
Peki ulaşılmaya çalışılan mutabakatın birinci maddesi ne? Ümit Özdağ, Kemal Kılıçdaroğlu’ndan Anayasanın ilk dört maddesine dokunulmayacağına dair güvence istiyor.
Şaka değil. Birinci madde bu.
İlk dört madde bizim Anayasamıza göre ‘Değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez.’
Peki nasıl değişecek? Boşverin kafanızı yormayın; bana göre bu dört maddeyi değiştirmenin yegane yolu baştan sona yeni bir Anayasa yazmak. Ama bu zaten bir fantezi, çünkü bu dört maddede Türkiye’nin yönetim biçiminin Cumhuriyet olduğu, başkentinin Ankara olduğu, Türkiye’nin ‘Laik, demokratik bir hukuk devleti olduğu’ vs yazılı.
Bu yazılanlar üzerinde bir tartışma yok zaten. Bu temel kurucu ilkelere itiraz eden belki marjinal gruplar vardır ama Anayasa değiştirecek çoğunluğa sahip bir grup yok.
Kaldı ki 14 Mayıs’ta oluşan parlamentoda da Anayasa değiştirecek bir çoğunluk yok. Bir değişiklik yapılacaksa mutlaka iktidar ve muhalefetin uzlaşması gerekecek.
Yani ilk dört madde meselesi ne hukuki ne siyasi ne de güncel anlamda gündemde olan bir konu. Ama Ümit Özdağ’ın şartlarının ilk maddesi bu.
Ümit Özdağ, Cumhurbaşkanı seçilmesini isteyeceği adaydan ‘Hesap verebilir bir yönetim’ talep etmiyor örneğin; Hakimler Savcılar Kuruluna ve Anayasa Mahkemesi’ne üye seçme yetkisini hiç değilse fiilen sınırlamak istemiyor; ‘Merkez Bankası’nın başına kafana göre adam atayıp sonra da bir gecede görevden alma, atadığın kişi kanunda yazılı süre boyunca görev yapsın’ demiyor; ‘Cumhurbaşkanı Kararnamesi çıkartma yetkini kullanmazdan önce bizlere danış’ diye bir talebi de yok.
Özdağ’ın 7 maddelik talepler listesini gördüğümden beri düşünüyorum: Acaba siyasetçinin gündemiyle Türkiye’nin gündemi arasındaki bu büyük mesafenin nedeni nedir?
Özdağ ve partisi Zafer Partisi, siyasetteki varlık sebeplerini Suriyeli göçmenlerin geri gönderilmesi konusuna indirgedi. Yüzde 2’den biraz fazla da oy aldılar. Özdağ’ın ortaya çıkarıp desteklediği Cumhurbaşkanı adayı Sinan Oğan ise yüzde 5’in üzerinde oy aldı.
Suriyeli göçmenlerden endişe eden seçmen, eminim her partinin içinde var. Bana göre bu endişeye sahip insanların küçük bir bölümü Zafer Partisi’ne oy verdi. CHP liderinin partisinden ihraç etmeye uğraştığı göçmen karşıtı, kadın düşmanı ve ırkçı tutumuyla bilinen Bolu Belediye Başkanı ile 14 Mayıs sonrası Twitter üzerinden flört etmesinin sebebi, kendisinin göçmen karşıtlığını daha da fazla vurgulamak için.
Peki sahiden seçimin sonucunu Kılıçdaroğlu’nun 14 Mayıs’ta ‘eksik kaldı’ diye düşündüğü göçmen karşıtları mı belirleyecek? Bu bir faktör olabilir ama yegane belirleyici olacağını sanmıyorum.
Ben de biliyorum, seçim yarışı sırasında yapılan ‘mühendislik’ büyük resimden ziyade küçük detaylara odaklanmayı gerektirebilir, Kılıçdaroğlu da bunu yapıyor ama Allah aşkınıza söyleyin, o detay kimsenin gündeminde olmayan Anayasanın ilk dört maddesi midir? Her halde bu duruma Kılıçdaroğlu da kendi kendine gülüyordur.