24-05-2023
İsmet Berkan

Siyasetin gündemi neden ülkenin gündemine benzemez?

Siyasetin gündemi neden ülkenin gündemine benzemez?

Dört gün sonra seçim var. Ülkemizi 5 yıl boyunca tek başına yönetecek bir Cumhurbaşkanı seçeceğiz. Dört gün sonra söz hakkımızı kullanacağız ve bir daha beş yıl boyunca bize o Cumhurbaşkanı başka hiçbir şey sormayacak.

O yüzden bu beş yıllığına son hakkımızı kullanırken o iki adaydan hangisine daha fazla güveneceğimizi ve hangisinin bize son 3 ayda verdiği sözleri tutacağını düşündüğümüzü, hangisinin bizim dertlerimizi çözeceğine inandığımızı pazar günü söyleyeceğiz.

Peki ama dertlerimiz ne? O siyasetçilerden ne bekliyoruz?

Gelin bakalım: Ülkenin gündem maddeleri neler? Ne konuşuyor, neyi dert ediniyor, neyin çözülmesini istiyoruz?

Türkiye 85 milyon nüfuslu kocaman bir ülke. Bu kadar insanın hep bir ağızdan aynı gündeme odaklanması elbette beklenemez, herkesin kendine göre bir önceliği var.

Ülkenin bir gündelik, her gün hatta belki her saat başı değişen merak konuları var. Bunları görmek için Google’ın ‘Trendler’ adlı sayfası fena olmayan bir kaynak. Buna bakınca dün ülke gündeminde en çok konuşulan konu Ümit Özdağ imiş. Ardından Sinan Oğan geliyor.

Seçime bu kadar kısa süre kala normal bir şey.

Tabii bir de hepimizin gündelik hayatını zorlaştıran daha kalıcı gündem maddeleri var. Ekonomi gibi, deprem gibi, terörle mücadele gibi, kadın cinayetleri gibi, Suriyeli göçmenler sorunu gibi…

Bu kalıcı gündem maddelerinin içinde dün Ümit Özdağ’ın adının bir numaraya yükselmesinin sebebi belli: Özdağ ve Zafer Partisi acaba Cumhurbaşkanı seçiminin ikinci turunda kime destek verecek?

Anlaşıldığı kadarıyla Kemal Kılıçdaroğlu’na destek vermeye çok yakın Özdağ, bunu bugün saat 11.00’de açıklayabilir. Bu amaçla Özdağ ve Kılıçdaroğlu görüştü, belki bu sabah yeniden buluşacaklar. Görüşmelerde ikili bir müzakere yürütüyor, belli bir mutabakata ulaşmaya çalışıyor.

Peki ulaşılmaya çalışılan mutabakatın birinci maddesi ne? Ümit Özdağ, Kemal Kılıçdaroğlu’ndan Anayasanın ilk dört maddesine dokunulmayacağına dair güvence istiyor.

Şaka değil. Birinci madde bu.

İlk dört madde bizim Anayasamıza göre ‘Değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez.’

Peki nasıl değişecek? Boşverin kafanızı yormayın; bana göre bu dört maddeyi değiştirmenin yegane yolu baştan sona yeni bir Anayasa yazmak. Ama bu zaten bir fantezi, çünkü bu dört maddede Türkiye’nin yönetim biçiminin Cumhuriyet olduğu, başkentinin Ankara olduğu, Türkiye’nin ‘Laik, demokratik bir hukuk devleti olduğu’ vs yazılı.

Bu yazılanlar üzerinde bir tartışma yok zaten. Bu temel kurucu ilkelere itiraz eden belki marjinal gruplar vardır ama Anayasa değiştirecek çoğunluğa sahip bir grup yok.

Kaldı ki 14 Mayıs’ta oluşan parlamentoda da Anayasa değiştirecek bir çoğunluk yok. Bir değişiklik yapılacaksa mutlaka iktidar ve muhalefetin uzlaşması gerekecek.

Yani ilk dört madde meselesi ne hukuki ne siyasi ne de güncel anlamda gündemde olan bir konu. Ama Ümit Özdağ’ın şartlarının ilk maddesi bu.

Ümit Özdağ, Cumhurbaşkanı seçilmesini isteyeceği adaydan ‘Hesap verebilir bir yönetim’ talep etmiyor örneğin; Hakimler Savcılar Kuruluna ve Anayasa Mahkemesi’ne üye seçme yetkisini hiç değilse fiilen sınırlamak istemiyor; ‘Merkez Bankası’nın başına kafana göre adam atayıp sonra da bir gecede görevden alma, atadığın kişi kanunda yazılı süre boyunca görev yapsın’ demiyor; ‘Cumhurbaşkanı Kararnamesi çıkartma yetkini kullanmazdan önce bizlere danış’ diye bir talebi de yok.

Özdağ’ın 7 maddelik talepler listesini gördüğümden beri düşünüyorum: Acaba siyasetçinin gündemiyle Türkiye’nin gündemi arasındaki bu büyük mesafenin nedeni nedir?

Özdağ ve partisi Zafer Partisi, siyasetteki varlık sebeplerini Suriyeli göçmenlerin geri gönderilmesi konusuna indirgedi. Yüzde 2’den biraz fazla da oy aldılar. Özdağ’ın ortaya çıkarıp desteklediği Cumhurbaşkanı adayı Sinan Oğan ise yüzde 5’in üzerinde oy aldı.

Suriyeli göçmenlerden endişe eden seçmen, eminim her partinin içinde var. Bana göre bu endişeye sahip insanların küçük bir bölümü Zafer Partisi’ne oy verdi. CHP liderinin partisinden ihraç etmeye uğraştığı göçmen karşıtı, kadın düşmanı ve ırkçı tutumuyla bilinen Bolu Belediye Başkanı ile 14 Mayıs sonrası Twitter üzerinden flört etmesinin sebebi, kendisinin göçmen karşıtlığını daha da fazla vurgulamak için.

Peki sahiden seçimin sonucunu Kılıçdaroğlu’nun 14 Mayıs’ta ‘eksik kaldı’ diye düşündüğü göçmen karşıtları mı belirleyecek? Bu bir faktör olabilir ama yegane belirleyici olacağını sanmıyorum.

Ben de biliyorum, seçim yarışı sırasında yapılan ‘mühendislik’ büyük resimden ziyade küçük detaylara odaklanmayı gerektirebilir, Kılıçdaroğlu da bunu yapıyor ama Allah aşkınıza söyleyin, o detay kimsenin gündeminde olmayan Anayasanın ilk dört maddesi midir? Her halde bu duruma Kılıçdaroğlu da kendi kendine gülüyordur.

Merkez Bankası’nın feci bilançosu

Merkez Bankası’nın feci bilançosu

Merkez Bankası dişini sıkıyor, bugünü, yarını ve cuma gününü de atlatırsa, seçime sağ salim varmış olacak.

‘Sağ salim’ tabii lafın gelişi aslında. Bankanın haftalık bilançosu yarın açıklanacak ama ben size bugünden, 22 Mayıs pazartesi gününe ait bazı tahmini rakamları vereyim. (Kaynağım Turkey Data Monitor.)

Merkez Bankası’nın dış varlıkları 103 milyar dolar civarında (teknik olarak brüt rezerv bundan biraz daha düşük, 101 milyar dolar kadar). Buna karşılık bilanço üstündeki yükümlülükleri 120.1 milyar dolar kadar. Yani net rezervde eksi 17,2 milyar dolara düşülmüş durumda.

Fakat bu eksi 17,2 milyar doların içinde Hazine’nin Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’ndaki parası da var. Onu yükümlülük olarak saymazsak (ki piyasada daha çok konuşulan ve yazılıp çizilen rakam bu) Merkez Bankası’nın net dış varlıkları eksi 2,8 milyar dolara ‘iyileşiyor.’

Ancak bu tanımla bile Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın net dış varlıkları 21 yıl sonra ilk kez eksiye geçmiş durumda.

Bir de bankanın bilanço dışı swap yükümlülükleri var. Bu rakama swapları da eklediğimizde 22 Mayıs itibariyle yaklaşık 76 milyar dolarlık eksi net dış varlık düzeyine ulaşıyoruz.

Tabii böyle dediğime bakıp ‘Eyvah, Merkez Bankasının kasası tam takır’ diye düşünmeyin, çünkü kasada hala mecbur kalındığında harcanacak para var, o para brüt rezerv, o da, yukarıda değindim, yaklaşık 101 milyar dolar seviyesinde.

Peki Merkez Bankası bu parayı da harcarsa ne olur? Şunu unutmayın, o para Türkiye’nin yurt dışından aldığı borçlardan ve en önemlisi vatandaşın bankalarda duran yabancı para cinsi mevduatından oluşuyor. Para harcandıkça eksi 76 milyar dolarlık kırmızı bilanço daha da kötüleşir.

Dolayısıyla çok sıkışık durumda olsa bile Merkez Bankası seçim gününe kadar dayanabilir, dövizde önemli bir sıçrama olmasını karşılığında çok yüksek bir bedel ödeyecek olsa bile önleyebilir.

Burada önemli olan önümüzdeki pazartesi gününden itibaren ne olacağı.

Seçimin ertesi günü için Merkez Bankası’nın bir stratejisi olup olmadığını bilmiyoruz ama dövizi tutma konusunda banka bugünküyle aynı motivasyona sahip olmayabilir. Beklenen bankanın çok yüksek oranlı (mesela doların fiyatını 20 liradan 30 liraya sıçratacak) bir kurda değer kaybına tek bir seferde izin vermemesi ama doların fiyatının daha kontrollu biçimde yükselmesine göz yumması.

Hep birlikte kemerlerimizi bağladık, pazartesiyi bekliyoruz.

Yiğiter Uluğ farkıyla gazetecilik

Yiğiter Uluğ farkıyla gazetecilik

10Haber, yola başka ve farklı bir gazeteciliğin mümkün olduğunu herkese göstermek için çıktı. Siyasete boğulmamak, hayatın her alanından okuma keyfi de veren haberler, analizler yayınlamak için.

Bugün, eğer henüz okumadıysanız Yiğiter Uluğ’un Avrupa’nın en büyük basketbol organizasyonu olan Final Four’un finallerinden yazdığı izlenimleri okumanızı tavsiye ederim. 10Haber’in başka herkesten neden ve nasıl daha farklı olduğunu ve olmaya devam edeceğini gösteren mükemmel bir örnek Yiğiter’in yazısı.

Spor, 10Haber’in özellikle iddialı ama aynı zamanda çok farklı olmak istediği bir alan. Bağış Erten’i, Uğur Vardan’ı, Cüneyt Muharremoğlu’nu, Kutlu Kocadağ’ı dikkatle izlemenizi, onların yazdıklarını okuma keyfi de alarak okumanızı öneririm.

Gazetecilik, ancak ve ancak iyi gazetecilerle yapılabilen bir iş. 10Haber’e eğer henüz abone değilseniz bir an önce olun. 10Haber, iyi gazetecileriyle daha şimdiden büyük bir fark yaratmaya başladı bile.

Rusya sınırı içinde çatışmalar

Rusya sınırı içinde çatışmalar

Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimi bir yılı aştı. Savaş doğal olarak Ukrayna topraklarında yaşanıyor. Daha işgal girişimi öncesi topraklarının üçte biri işgal altında olan Ukrayna Batı’nın da büyük desteğiyle destansı bir kurtuluş savaşı veriyor.

Bu son bir yılı aşkın süre içinde Ukrayna güçleri birkaç kez savaşın dehşetini Rusya topraklarına taşıdı, bazı füze ve SİHA saldırıları düzenledi. Ancak iki gün önce belki de ilk kez, kara unsurlarıyla Rusya içinde bir saldırı yaşandı ama bu kez saldıranlar Ukraynalılar değildi, kendilerini Ukrayna ile aynı cepheye yerleştiren bir grup Rus’tu saldıranlar.

Belgorod civarında düzenlenen saldırıda hedef oradaki Rus askeri tesisleriydi. Rusya, ‘Teröristleri öldürdük, bazıları da sınırın Ukrayna tarafına kaçtı’ diye açıklama yaptı ama bölgedeki kaynaklar Rusya sınırları içinde hala çatışmaların devam ettiğini söylüyor.

Rusya doğal olarak Ukrayna’yı ve ‘vatan hainlerini’ suçluyor, Ukrayna tarafı ise ‘Bizim bu saldırıda bir dahlimiz yok ama sevindik’ demekle yetiniyor.

Rusya içinden savaş karşıtı bir grubun çıkıp Rus askerine karşı savaşması ilginç doğrusu.

Erdoğan montajı kimin yaptığını açıkladı: ‘Kıvrak zekalı gençler’

Erdoğan montajı kimin yaptığını açıkladı: ‘Kıvrak zekalı gençler’

Bazı PKK yöneticilerinin Tayyip Erdoğan’a karşı doğrudan Kemal Kılıçdaroğlu’na veya genel olarak muhalefete destek verdiği kimi sözlerini art arda yapıştıran, bu sözleri bazı başka videoların üzerine yerleştiren bir video ‘klip’ var, biliyorsunuz. Bu klip Tayyip Erdoğan tarafından defalarca mitinglerde gösterildi, Erdoğan bu video yoluyla ‘PKK ile Kılıçdaroğlu kol kola’ dedi, Kılıçdaroğlu’nu ‘PKK’nın adayı’ ilan etti.

Sonra geçen gün bu videoyla ilgili bir soru üzerine, ‘Ama montaj ama şu ama bu’ deyiverdi Erdoğan. Dün de açıkladı ki videoyu ‘Kıvrak zekalı gençler’ yapmış.

Tabii başta Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere bütün muhalefet çok sinirlenmiş durumda.

‘Kavgada yumruk sayılmaz’ denir ama bence bel altı yumrukları, gayrı nizami vuruşları saymak gerekir.