Karşımızdakine önce ‘samimi mi’ diye bakar, değilse hemen anlarız
İnsan beynindeki bir grup hücreye, onların taşıdığı fonksiyondan ötürü ‘mirror neuron – ayna nöron’ adı veriliyor.
Bu özel hücre grubu, insan yavrusunun gelişiminde de, sonraki bütün hayatında da en önemli rolü oynayan beyin bölümünü oluşturur.
Bebekler, her şeyi ama her şeyi bu hücreler sayesinde, kendi anne-babasını, etrafındakileri taklit ederek öğrenir ve geliştirir. Yürümeyi de, konuşmayı da, bardak tutmayı da böyle öğreniriz.
Hayatımızın geri kalanında bu hücrelerin bize verdiği en önemli şeylerin başında ‘empati’ duygusu gelir; yani karşımızdakiyle özdeşlik kurma çabası. Futbol maçında hepimizin aynı anda sevinip aynı anda üzülmesi de bu hücrelerle ilgili.
İnsanı insan yapan, insan topluluklarını bir arada yaşatan ve bir anlamda bugünkü uygarlığımızın da temeli olan bir önemli özellik bu ‘ayna nöron’lar.
Bu yazıyı yazmak için oturduğumda ‘ayna nöron’ları anlatarak lafa girmeme sebep olan birkaç şeyi düşünüyordum.
Bunlardan birincisi, dünden beri herkesin dilindeki bir olay. Genç oyuncu Eda Ece, önceki akşam düzenlenen bir ödül töreninde kendince şaka yaptığını düşünmüş, deprem bölgesine yardıma koştuğunu anlatırken de ‘Deprem bölgesine yaptığımız yardımları başkaları yapıyor sandılar, sandıkta gördük’ deyivermiş.
Bu sözleri eleştirilince de, hala tam olarak neden eleştirildiğini anlamamış olmalı ki, ‘Espri yaptım’ demiş.
Bu sözlerle ilgili nereden başlamak lazım bilemedim. Yardımın bir karşılık beklenerek yapılmasından mı söz etmeliyim, samimiyetsizlikten mi?
Siz sadece sizin ‘ayna nöron’lara sahip olduğunuzu düşünüyor olabilirsiniz ama yanılıyorsunuz, karşınızdaki herkeste de var aynı nöronlardan. Siz ona doğru elinizi uzatıp uzatmamayı düşünürken karşınızdaki de aynı şeyi düşünüyor ve sizi tartıyor. Uzattığınız elin karşılık beklemeden mi yoksa bir karşılık bekleyerek mi uzandığını da hemen anlıyor.
Ayna nöronları düşünmeme bir başka sebep, hala bıkıp usanmadan Cumhuriyet Halk Partisi’ne politika ve lider önermeye devam eden, partiyi bilgisayar klavyesiyle düzeltebileceğini düşünen yazılara maruz kalmaya devam etmemiz oldu.
Şu kesim CHP’ye ve Kılıçdaroğlu’na oy vermiş, şu kesim vermemiş ‘analizleri’nin temel özelliği, siyaseti bir mühendislik faaliyeti sanmaları. ‘Şuraya muhafazakarlıktan bir kiriş, şuraya iki üç milliyetçilik tuğlası, şuraya da Atatürkçülük penceresi açtık mı, bina tamam’ diye düşünüyorlar.
Oysa temel sorun, hem bu bizi analizlere boğanların hem de belli ki CHP başta muhalefetteki siyasi partilerin seçmenle göz hizasından konuşmaması, ona tepeden bakması ve onun için en iyiyi, en doğruyu, en güzeli kendisinin bildiğini düşünmesi.
Bu ‘Göz hizasından konuşmak’ lafı çok önemli. Karşınızdakiyle göz hizasından konuşmuyor, ona tepeden bakıyorsanız karşınızdakinin size karşı samimi iyi hisler beslemesini bekleyemezsiniz. Ya size karşı kendini ezik hissedecek ve bir tapınma duygusu geliştirecektir ya da tamamen oportünist davranacak, sizden alacağını alacak ama size karşı hiçbir sevgi ve saygı geliştirmeyecektir.
Eda Ece’nin deprem bölgesinde başına gelenle seçimde muhalefetin başına gelen bu anlamda aynı şey: Depremzede ondan bir karşılık beklediğinizi gördü, size o karşılığı vermedi; seçmen iktidarı onların iyiliği ve güzelliği için değil kendi iyiliğiniz ve güzelliğiniz için istediğinizi düşündü, size oy vermedi.
Kendinizden ölçün: Karşınızdaki kişinin bir şey söylerken veya verirken veya isterken samimi olup olmadığını hemen anlamıyor musunuz? Onu samimi bulmadığınızda onun isteğini yerine getiriyor musunuz, getirmiyor musunuz?
Siz samimiyseniz, bu halinizi karşınızdakine iletmekte hiçbir güçlük çekmezsiniz; çünkü karşınızdaki kişi sizden önce samimiyet bekler.
İçten pazarlıklıysanız, karşınızdaki bunu er veya geç anlar. Ve onu sonsuza kadar kaybedersiniz, size bir daha hiçbir zaman güvenmez.