Rusya’da ayaklanma: Gel de Çerkes Ethem’i hatırlama…
Bir arkadaşım telefonda neredeyse sevinç içinde, ‘Rusya’da silahlı ayaklanma varmış doğru mu’ diye sordu, ‘Putin’i devireceklermiş…’
Ona anlatmaya çalıştım ki, ayaklananlar Ukrayna ile barış yapılmasını isteyenler değil, aksine Ukrayna ile savaşta daha fazla sertleşilmesini, hatta nükleer silah kullanılmasını isteyenler.
Sesinin tonu birden düştü.
Yevgeni Prigojin, Rusya’nın yeni elitlerinin tamamı gibi Vladimir Putin’in yakın çevresindendi. Onun ‘aşçısı’ olarak biliniyordu; sokakta sosis satmaktan lokanta sahipliğine evrilmiş, lokantasında Putin’i ağırlayarak başlayan dostluk sayesinde de dünyanın sayılı zenginleri arasına girmişti.
Ama Prigojin’i Putin’in çevresindeki ‘yeni oligark’lardan ayıran bir özelliği vardı: O Putin için kelimenin sözlük anlamıyla ‘savaşmak’tan çekinmiyordu.
Dün silahlı ayaklanmaya kalkışan ve bugün artık ortadan yok olacağı anlaşılan Wagner’i 2010’un hemen sonrasına, Rusya’nın meşhur ‘Gerasimov Doktrini’ sonrasında kurmuştu.
Konvansiyonel ordunun yapamayacağı ‘vekalet savaşları’nı yapacak bir özel paralı asker ordusuydu Wagner.
İş, 2013-14’te Ukrayna’daki Rus ayrılıkçılara askeri eğitim vermek, onlara ağır silah desteği vermek olunca Wagner çok etkiliydi. Rus ayrılıkçılar Donbas ve Donetsk’i 2014’te böyle ele geçirmiş, Kırım yarım adası böyle ilhak edilmişti.
Ama ne zaman ki savaş gerilla savaşı olmaktan çıkıp iki düzenli ordunun çok ciddi bir savaşına dönüştü, Wagner anlamsızlaştı.
Bu konvansiyonel savaşı Rusya başlattı, geçen yıl Şubat ayında Ukrayna’nın geri kalanını işgale kalkıştı. Ama o askeri harekat büyük bir fiyaskoya dönüştü, Kiev’e daha ulaşamadan geri dönmek zorunda kaldı Ruslar. Aradan geçen zamanda hem Güney’de hem Doğu’da Ukrayna ordusu Batının yoğun silah desteği sayesinde ilerliyor. Rus ordusu büyük bir aşağılamayla karşı karşıya.
Ukrayna savaşında, daha öncesine kadar sadece bir ‘paramiliter güç’ olan Wagner de ağır silahlarla, tanklarla donanmış bir çeşit düzenli orduya dönüşmeye başladı. Hepsi ‘ultra milliyetçi’ydi ve koca Rus ordusunun Ukrayna gibi hep aşağıladıkları bir halkın ordusuna yenilmesini kabul edemiyorlardı.
Wagner ile Rus ordusu arasında özellikle Bahmut gibi savaş alanlarında çok ciddi ayrılıklar belirdi. Bu ayrılıklar, bizim Kurtuluş Savaşımızdaki düzenli ordu/milis gücü ayrılıklarına ister istemez benziyordu.
Milis gücü, kendini herhangi bir kuralla ve genel stratejiyle bağlı görmüyor, kendi savaşını yapmak ve kendi acımasız yöntemlerini kullanmak istiyordu. Rus ordusu ise ister istemez cephenin tamamını düşünmek ve gerçekçi olmak zorundaydı.
Örneğin Rus ordusu uzun zamandır bir ‘savunma savaşı’na hazırlanıyordu, Binlerce kilometreyi bulan siperler kazılmıştı ve Ukrayna’nın bugünlerde yapılmakta olan karşı saldırısına direnmeye çalışılacaktı.
Wagner ise savunmaya geçmeyi kabul etmiyor, ‘Kafalarına nükleer silahları atalım’ diyordu.
Oysa savaşa nükleer silahları karıştırmak, Batının sadece askeri yardım olarak değil bizzat kendi askeriyle Rusya karşısında müdahalesini getirebilir, Rusya’yı çok daha ağır bir sona sürükleyebilirdi.
Bizim Kurtuluş Savaşımızda Çerkez Ethem kuvvetleri kendilerini düzenli ordudan daha güçlü ve etkin görmeye başlamış, hatta Ethem kendisini Mustafa Kemal’in yerine geçmeye layık görür hale gelmişti.
Yunan ordusuna karşı büyük taarruz öncesinde Mustafa Kemal, bu taarruzun bir hazırlığı da olarak Çerkes Ethem güçlerinden ‘düzenli orduya katılmalarını’ ve İsmet Paşa’nın komutasını kabul etmelerini istedi. Red cevabı gelince de Ethem ordusu dağıtıldı, Çerkez Ethem’in kendisi düne kadar savaştığı Yunan ordusuna sığınmak zorunda kaldı.
Wagner’in ve patronu Prigojin’in yaşadığı da bu. Kendini Putin’le ve askeri birliklerini de düzenli orduyla kıyaslamaya kalkınca, üstelik bunu ayaklanarak yapınca başına yıldırımlar yağdı.