25-06-2023
İsmet Berkan

Rusya’da ayaklanma: Gel de Çerkes Ethem’i hatırlama…

Rusya’da ayaklanma: Gel de Çerkes Ethem’i hatırlama…

Bir arkadaşım telefonda neredeyse sevinç içinde, ‘Rusya’da silahlı ayaklanma varmış doğru mu’ diye sordu, ‘Putin’i devireceklermiş…’

Ona anlatmaya çalıştım ki, ayaklananlar Ukrayna ile barış yapılmasını isteyenler değil, aksine Ukrayna ile savaşta daha fazla sertleşilmesini, hatta nükleer silah kullanılmasını isteyenler.

Sesinin tonu birden düştü.

Yevgeni Prigojin, Rusya’nın yeni elitlerinin tamamı gibi Vladimir Putin’in yakın çevresindendi. Onun ‘aşçısı’ olarak biliniyordu; sokakta sosis satmaktan lokanta sahipliğine evrilmiş, lokantasında Putin’i ağırlayarak başlayan dostluk sayesinde de dünyanın sayılı zenginleri arasına girmişti.

Ama Prigojin’i Putin’in çevresindeki ‘yeni oligark’lardan ayıran bir özelliği vardı: O Putin için kelimenin sözlük anlamıyla ‘savaşmak’tan çekinmiyordu.

Dün silahlı ayaklanmaya kalkışan ve bugün artık ortadan yok olacağı anlaşılan Wagner’i 2010’un hemen sonrasına, Rusya’nın meşhur ‘Gerasimov Doktrini’ sonrasında kurmuştu.

Konvansiyonel ordunun yapamayacağı ‘vekalet savaşları’nı yapacak bir özel paralı asker ordusuydu Wagner.

İş, 2013-14’te Ukrayna’daki Rus ayrılıkçılara askeri eğitim vermek, onlara ağır silah desteği vermek olunca Wagner çok etkiliydi. Rus ayrılıkçılar Donbas ve Donetsk’i 2014’te böyle ele geçirmiş, Kırım yarım adası böyle ilhak edilmişti.

Ama ne zaman ki savaş gerilla savaşı olmaktan çıkıp iki düzenli ordunun çok ciddi bir savaşına dönüştü, Wagner anlamsızlaştı.

Bu konvansiyonel savaşı Rusya başlattı, geçen yıl Şubat ayında Ukrayna’nın geri kalanını işgale kalkıştı. Ama o askeri harekat büyük bir fiyaskoya dönüştü, Kiev’e daha ulaşamadan geri dönmek zorunda kaldı Ruslar. Aradan geçen zamanda hem Güney’de hem Doğu’da Ukrayna ordusu Batının yoğun silah desteği sayesinde ilerliyor. Rus ordusu büyük bir aşağılamayla karşı karşıya.

Ukrayna savaşında, daha öncesine kadar sadece bir ‘paramiliter güç’ olan Wagner de ağır silahlarla, tanklarla donanmış bir çeşit düzenli orduya dönüşmeye başladı. Hepsi ‘ultra milliyetçi’ydi ve koca Rus ordusunun Ukrayna gibi hep aşağıladıkları bir halkın ordusuna yenilmesini kabul edemiyorlardı.

Wagner ile Rus ordusu arasında özellikle Bahmut gibi savaş alanlarında çok ciddi ayrılıklar belirdi. Bu ayrılıklar, bizim Kurtuluş Savaşımızdaki düzenli ordu/milis gücü ayrılıklarına ister istemez benziyordu.

Milis gücü, kendini herhangi bir kuralla ve genel stratejiyle bağlı görmüyor, kendi savaşını yapmak ve kendi acımasız yöntemlerini kullanmak istiyordu. Rus ordusu ise ister istemez cephenin tamamını düşünmek ve gerçekçi olmak zorundaydı.

Örneğin Rus ordusu uzun zamandır bir ‘savunma savaşı’na hazırlanıyordu, Binlerce kilometreyi bulan siperler kazılmıştı ve Ukrayna’nın bugünlerde yapılmakta olan karşı saldırısına direnmeye çalışılacaktı. 

Wagner ise savunmaya geçmeyi kabul etmiyor, ‘Kafalarına nükleer silahları atalım’ diyordu. 

Oysa savaşa nükleer silahları karıştırmak, Batının sadece askeri yardım olarak değil bizzat kendi askeriyle Rusya karşısında müdahalesini getirebilir, Rusya’yı çok daha ağır bir sona sürükleyebilirdi.

Bizim Kurtuluş Savaşımızda Çerkez Ethem kuvvetleri kendilerini düzenli ordudan daha güçlü ve etkin görmeye başlamış, hatta Ethem kendisini Mustafa Kemal’in yerine geçmeye layık görür hale gelmişti.

Yunan ordusuna karşı büyük taarruz öncesinde Mustafa Kemal, bu taarruzun bir hazırlığı da olarak Çerkes Ethem güçlerinden ‘düzenli orduya katılmalarını’ ve İsmet Paşa’nın komutasını kabul etmelerini istedi. Red cevabı gelince de Ethem ordusu dağıtıldı, Çerkez Ethem’in kendisi düne kadar savaştığı Yunan ordusuna sığınmak zorunda kaldı.

Wagner’in ve patronu Prigojin’in yaşadığı da bu. Kendini Putin’le ve askeri birliklerini de düzenli orduyla kıyaslamaya kalkınca, üstelik bunu ayaklanarak yapınca başına yıldırımlar yağdı.

Büyük güç sahiplerinin hep delirdiği bir an var…

Büyük güç sahiplerinin hep delirdiği bir an var…

Tarih, eğer yakından bakarsanız, çok büyük bir gücü tek başına eline almış insanların davranışlarına ilişkin büyük derslerle dolu.

Hitler’i düşünün. Batıdaki işini bitirmeden, en azından İngiltere’yi tamamen savaş dışı bırakmadan Doğu Cephesini açmasaydı, Sovyetler Birliği’ne saldırmasaydı ne olurdu?

Ama hayır. Aynı anda iki cephede, hatta üç cephede (Afrika’da da savaş devam ediyordu) kazanabileceğini, buna kaynaklarının yeteceğini düşündü. Napolyon’un Rusya seferinden de, Yunanistan’ın Anadoluyu işgal girişiminden de ders almamıştı. İşgalci ordunun ikmal mesafesi arttıkça ona ikmal aksıyordu ve bu ordu zayıf düşüyordu. Bunu ona kimse söylememişti. O da zaten kimseyi dinlemiyor, her şeyin en doğrusunu kendisinin bildiğini düşünüyordu.

Putin’i düşünün. Zaten Ukrayna’nın üçte birini almışsın, hatta bir bölümünü ilhak bile etmişsin ama orada duramıyorsun. Çok akıllı, çok stratejik düşündüğünü sanıyordu ama Ukrayna’yı topyekûn işgale girişmek onun hayattaki en büyük hatası oldu. Şimdi Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olma tehlikesiyle karşı karşıya. Sadece Ukrayna’yı değil, Rusya’daki iktidarını da kaybedebilir.

Veya çok daha minik bir figür olan Yevgeni Prigojin’i düşünün. Sosisli sandviç satmaktan bugünkü konumuna gelmişsin ve bütün bunları kendin becerdin sanıyorsun ve daha fazlasını istiyorsun. Sana yemek veren eli (Putin’i) ısırmaya kalkıyorsun ve şimdi sonuçlarıyla yaşayacaksın.

Burada ortak özellik şu: Ortak aklı terk eden ve kararları tek başına almaya başlayan liderlerin hemen hemen tamamı bir noktada çok ama çok büyük bir hata yapmaya mahkum.

Ufak tefek hatalar bir biçimde örtülüyor belki ama Putin’in Ukrayna’yı işgali veya Prigojin’in kendi 25 bin kişilik özel ordusunu Rus ordusuyla kıyaslaması gibi hataların örtülme ihtimali yok.

Putin kaybederken kazandı

Putin kaybederken kazandı

Bugün 10Haber’in başlığında ‘Putin kazandı’ diyor. Doğru, kazandı, bir tehlikeli askeri ayaklanmayı 24 saatten kısa süre içinde bastırdı. Ama bu durum Putin’in aslında kaybeden tarafta olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

Putin’in genel yönetim metodu, ‘Böl ve yönet’ şeklinde özetlenebilir. Ülkeyi kendi etrafındaki dar bir grupla yönetiyor. Bu grubun kendi içinde rekabetine, hatta düşmanlıklar yaşamasına ise sevinçle yaklaşıyor. Onlar birbirleriyle kavga ettikçe Putin’in kapısını aşındırıyorlar, liderin gücü daha da belirginleşiyor.

Wagner meselesinde de bu taktiği güttü. Prigojin ve Wagner uzun süre Rusya Savunma Bakanı Sergey Şaygu’yu ve Genelkurmay Başkanı Gerasimov’u yüksek sesle eleştirirken Putin hiç karışmadı. Kavganın sürmesine izin verdi. Çünkü yönetim taktiği buydu.

Ama son durumda ağırlığını düzenli ordudan yana koydu. Onun ağırlığı o tarafa kayınca Wagner’in ve Prigojin’in sonu da belli oldu. Prigojin, Rusya içi ve Putin’in altındaki iktidar kavgasında elini yanlış oynayan, beş benzemezle blöf yapan birine dönüştü birden bire. Putin’den desteğiniz yoksa, elinizde as da yoktur.

Bu kavgayı kazanan Putin ve iktidarı oldu ama unutmayın Putin bunca yıllık iktidarında ilk kez bu denli sert bir sorunla karşı karşıya kalıyor. Bu sorun onu yıpratacak.

Ya Rusya kaybederse korkusu…

Ya Rusya kaybederse korkusu…

Rusya-Ukrayna savaşı uzadıkça bu savaşın gerçekte uluslararası güvenlik mimarisi ve dünyanın çok uzun zamandır yaşadığı jeo-stratejik denge açısından ifade ettiği anlamlar da arka planda kalmaya başladı.

Oysa bu temel anlamları hiç unutmamak gerek. Rusya’nın Ukrayna’da onur kırıcı bir yenilgiye uğraması (ki bu pek çok uzmana göre daha şimdiden gerçekleşmiş durumda) bir yandan ortaya çok yeni bir dünya (Rusya’nın küresel düzeyde önemli oyuncu olmadığı bir dünya) çıkması anlamına gelecek, bir yandan da bu ‘ikinci sınıf’ gücün elinde ciddi bir nükleer silah kapasitesiyle düne göre daha büyük bir tehdit oluşturması anlamına.

Rusya’nın yenilmesi Orta Asya başta olmak üzere ciddi bir güç boşluğu yaratacak. Buradaki Türki Cumhuriyetler yep yeni bir düzene geçecek. Ortadoğuda ortaya çıkacak güç boşluğunu doldurmak için şimdiden bir güç savaşı var zaten.

Pasifik ve Kuzey Buz Denizi için yeni paylaşım planları yapılıyor.

Amerika, herhalde tarihinin en ucuza gelen savaşını kendisi tek bir mermi bile sıkmadan kazanmaya hazırlanıyor.

Ya Putin de giderse korkusu

Ya Putin de giderse korkusu

Cumartesi günü Rusya’da minik bir provası yapılan Rusya içi istikrarsızlık, dünyanın dört bir yanında nefesler tutularak izlendi ve bana kalırsa en azılı Putin düşmanları bile bu karmaşadan Putin’in galip gelmesi için gizlice dua etti.

Çünkü dünya içinde siyasi istikrarsızlık yaşayan ve eline silahı kapanın iktidardan parça kopardığı bir Rusya’ya hazır değil.

Putin de hiçbir biçimde ülkesini kendisinden sonraya hazırlamıyor, böyle güçlü kurumlar yaratmıyor, kurumsallıktan ziyade kişisel bir yönetimi tercih ediyor. Putin’in ülke içinde anlamlı bir muhalefeti olmadığı için, onun ardından yönetimin şekillenmesinde bu muhalefet değil Putin’in çevresindeki güç gruplarının kendi iç dengeleri rol oynayacak sadece. Bu da büyük bir belirsizlik, hatta belki kanlı iç çatışma demek.

Düne kadar hiç kimse ‘Putin’den sonra’ diye bir şeyi düşünmüyordu bile. Ama dünkü gelişmeler birden bire ‘Putin’den sonra ne olacak’ sorusunu herkese sordurttu.