Olağanüstü bir bilim kurgu roman üçlemesi: Üç Cisim Problemi
Genel kabul görmüş anlayış, roman sanatının esas olarak 19. yüzyılda Modernizm felsefesine karşı bir tepki olarak doğan Romantizm felsefesinin bir ürünü olduğu.
Roman sanatı, insan karakterine, insanın iç dünyasına ve insanlık hallerine dair, bireyi ve onun biricikliğini bize öğreten en önemli insan icatlarından biri.
Başka pek çok insan icadı zamana yenilir, arkadan gelen daha iyi icat veya fikirlere yerini bırakırken roman sanatının neredeyse ilk günkü kadar heyecan verici olması, insana dair söyleneceklerin belki de hiç bitmeyecek olmasından kaynaklanıyor.
Kendimi hep roman sanatının alt dallarından biri olan bilim-kurgunun (yoksa ‘kurgu-bilim’ mi?) iyi bir okuyucusu olarak düşündüm. Bundan beş-altı yıl önce, Kindle okuyucum için sürekli kitap satın aldığım Amazon’un algoritması inatla ve ısrarla bana bir bilim kurgu romanı tavsiye etmeye başladı.
Daha önce adını bile duymadığım bir Çinli yazarın, Cixin Liu’nun ‘Three Body Problem’ adlı romanıydı bu. Roman artık Türkçe’de de bulunuyor: ‘Üç Cisim Problemi.’
Aslında fizikten ve matematikten bu ‘üç cisim problemi’ne aşinalığım var ve romanı da büyük bir merakla açıp okumaya başladım ama roman Çin’deki Kültür Devrimi ile başlıyordu; buradan bir sahne ile.
Oldukça kalın bir roman olan (Türkçesi 416 sayfa) Üç Cisim Problemi’nin daha 50 sayfasını okumamıştım ki, eskilerin ‘büyük roman’ dediği türden çok büyük bir eserle karşı karşıya olduğumu anladım.
Bilim-kurgu, belki bazıları tarafından küçümsenen, ikinci sınıf görülen bir tür ama ben bu görüşe hiçbir zaman katılmadım, Philip K. Dick, Ursula K. LeGuin’in, Ray Bradbury’nin, William Gibson’ın herhangi bir kitabını okuyan bir kişinin bilim kurguyu edebiyatın diğer alt türlerinden daha aşağı görmesine imkan olmadığı görüşündeyim.
Neyse, ben Cixin Liu’nun romanına geri döneyim ama önce Nazım Hikmet’e ve Çetin Altan’a uğrayacağım.
Nazım Hikmet, ‘Delikanlım iyi bak yıldızlara’ demişti, ‘Onları belki bir daha göremezsin.’ Sonra da eklemişti: ‘Delikanlım! Senin kafanın içi yıldızlı karanlıklar kadar güzel, korkunç, kudretli ve iyidir. / Yıldızlar ve senin kafan kâinatın en mükemmel şeyidir.’
Çetin Altan’dan ise insanın canı sıkıldığında, kendisini üzgün ve yalnız hissettiğinde başını gökyüzüne çevirip yıldızlara bakmasının ona iyi geldiğini öğrendim. Gece gökyüzünde yıldızlara baktığınızda, sadece kendi sorunlarınız değil dünyanın kendisi de evrenin muhteşem büyüklüğü yanında son derece küçük gözükür.
Peki bu küçüklüğü ölçmenin ve idrak etmenin sizce en iyi yolu nedir? Cixin Liu mükemmel bir yol bulmuş: Zaman.
Şimdi burada anlatırsam romanın tadını kaçıracak sebeplerle dünya uzaylı bir başka uygarlığın istila tehlikesi altına girmiştir. Peki ama bu istila ne zaman olacaktır? Yüzyıllar sonra, bugün yaşayan insanların torunlarının yaşayacağı dünyada…
Üstelik o uzaylı uygarlık, dünyaya çok ciddi bir sabotaj yapmış, bilimsel ilerlemeye ciddi bir sınır da koymuştur ama henüz insanlık bunun farkında değildir.
Peki yüzyıllar sonrası için de olsa böyle bir topyekûn yok oluş tehlikesi insanlığı bir araya getirebilir mi? Tamamen bireysel bir tepki sonucu ortaya çıkan bu tehdide karşı kollektif bir cevap üretilebilir mi? (Bugün İklim Krizine karşı ne yapıyoruz, ne kadar bir araya geliyoruz?)
‘Üç Cisim Problemi’ üç dev romanlık bir seri. Serinin ikinci romanı olan ‘Dark Forest’ ve son romanı olan ‘Death’s End’ de Türkçede ‘Karanlık Orman’ ve ‘Ölümün Sonu’ adıyla yayınlandı.
Eğer bu yaz için henüz okuma planı yapmadıysanız, size bu üçlemeyi şiddetle tavsiye ederim.
Yüzbinlerce yıla yayılan bir öyküyü izlemeye doyamayacaksınız.