Tarihin oku hep ileriyi mi gösterir? Osmanlı neden kapitalist olamadı?
Madem bayramı gündemden kopuk serbest vezinde geçiriyoruz, bari bizim bitmek tükenmek bilmez tartışmamıza geri dönelim: Osmanlı neden battı?
Benim ilk gençlik yıllarımın önemli bir bölümü bu soruya cevap arayan türlü çeşitli kitapları ve teorileri okumakla geçti. Bu alanda Türkiye’nin sol ve Marksist entellektüel birikiminin hemen hemen her yazarının/akademisyeninin en az bir çalışması vardı.
Hatta şunu bile söyleyebilirim: Türk radikal solunun 60’lı yıllarda yaşadığı bölünmelerden birinin arkasında bile bu soruya verilen cevaba ilişkin bir tercih yatıyordu.
Türkiye’de bütün 60’ların, 70’lerin entellektüel canlılığının arkasında, unutmayalım ki sol ve Marksist düşünce dünyasından insanların çok ezici bir ağırlığı vardı.
Bu insanlar, aralarındaki fikir ayrılıkları ne olursa olsun bir konuda birleşiyorlardı: Onlara göre tarihin oku hep ileriyi gösteriyordu ve toplumlar, yaşanan muhafazakar direncin seviyesi ne olursa olsun, ‘ilerleme’ye mahkumdu. Öyleyse, nasıl olsa varılacak bir menzili (Komünist toplum) şimdiden söylemenin ve yolu kısaltmaya çalışmanın ne sakıncası olabilirdi? Aksine bu yolu kısaltmaya çalışmak bir çeşit ‘ahlaki zorunluluk’tu!
Karl Marx’ın ‘Tarihsel materyalizmi’ bir yol haritası veriyordu. İşte en ilkel anlatımıyla toplumlar önce ‘ilkel köleci toplum’ aşamasından ‘feodalizm’ aşamasına, oradan ‘kapitalizm’e ve son olarak da herkesin eşit olacağı ‘komünizm’e geçiyordu adeta bir doğal zorunluluk olarak.
Yalnız, Türkiye söz konusu olduğunda bir problem vardı: Burası Marx’ın çizelgesinde öngördüğü türden bir ‘kapitalist’ toplum değildi, özellikle 60 ve 70’li yıllarda hala feodal düzen kendini gösteriyordu. (Bu yüzden köy romanları yazıldı, köy filmleri çekildi, ağalık düzeni eleştirildi, feodalizm eleştirildi.)
Peki ama Osmanlı ve sonrasında da Cumhuriyet neden bir türlü kapitalizm aşamasına geçememişti?
Türkiyeli aydınların 60 ve 70’lerde tartıştığı bu konu, 150 yıl önce Çin bağlamında Karl Marx ve Friedrich Engels’in kafasına da takılmıştı. Kendi teorilerini baştan sona değiştirmek yerine Doğu toplumlarını teorilerinden ayırmayı tercih etmişler, ortaya ‘Asya tipi üretim tarzı’ adıyla sadece doğuda geçerli bir feodalizm tarifi atmışlardı. Türkiyeli aydınlar bir yandan da işte bu ATÜT’ü tartışıyordu.
Aradan 50-60 yıl geçtikten sonra bütün bu tartışmaların neticesiz kaldığını hepimiz biliyoruz. Belki tam da bu yüzden aslında tartışma da bitmiş değil. Sorumuz hala aynı: Osmanlı neden kapitalist olamadı?
Bu soruya artık Marksizm dışından da cevaplar aranıyor. Örneğin ünlü Amerikalı tarihçi Bernard Lewis, salt bu soruya cevap aramak için koca bir kitap yazdı: ‘What Went Wrong?: The Clash Between Islam and Modernity in the Middle East.’ (Aynı kitap Türkçe’de ‘Hata Neredeydi?: Doğu’nun 300 Yıldır Cevabını Aradığı Soru’ başlığıyla yayınlandı.) Bana soracak olursanız soruya cevap ararken yaptığı analiz ve bulduğu cevap yanlış olmamakla birlikte son derece yetersizdi Lewis’in.
Bana en ikna edici gelen cevaplardan birini ünlü Amerikan üniversitesi MIT’de ekonomi profesörü olan Daron Acemoğlu ve James Robinson’un ‘Why Nations Fail: The Origins of Power, Prosperity, And Poverty’ kitabı veriyor. (Türkçede ‘Ulusların Düşüşü’ başlığıyla yayınlandı.)
Acemoğlu ve Robinson’a göre Çin ve Osmanlı gibi örneklerde, kuvvetli merkezi devlet ve bürokrasi sivil toplumun yeşermesini engellemiş, ortaya bağımsız bir burjuva sınıfı çıkamamış ve bu sayede merkezi devlet feodalizmi sürdürmeyi başarmıştı ama bu da o devletin çağ dışı kalıp çökmesine neden olmuştu.
Hangi görüş veya analiz size ne kadar ikna edici geliyor olursa olsun hala bir temel meselemiz var: Sahiden tarihin oku hep ileriyi mi gösterir, toplumlar hep ‘gelişme’ yolunda mı ilerlerler?
Bu bu sorunun cevabından o kadar da emin olmayanlardanım.