10Haber’de neden abonelik ücreti istiyoruz?
Siyasetle yatıp siyasetle kalkan, siyasi ve kültürel kutuplaşmadan sonuna kadar beslendiği için ‘yandaş’ ve ‘muhalif’ diye ikiye bölünen, sadece siyasetle uğraştığı için de potansiyelinin çok çok altında okuyucu ve seyirciye ulaşabilen Türk haber medyası, bu minicik pastayı paylaşmak için çok sert bir rekabetin yaşandığı vahşi bir orman gibi.
10Haber, bu rekabet ortamının en yeni mensubu. Aslında uzunca bir süredir yayında 10Haber ama bugün bildiğiniz haline Mayıs ayı başında geldi; yeni bir iddiayla ortaya çıktı. Henüz üç ayımızı doldurmadık ama sıfır noktasına yakın bir yerden başladığımız yolculuğumuzda bir hayli hızlı büyüyerek bugün sektörde yıllardır var olan pek çok oyuncunun önüne geçtik.
Evet ama bunun bizim için önemi bir yere kadar. Biz, mevcut medyadan tamamen farklı bir yöntemle ilerlemek istiyoruz ve bu yolla kalıcı hale gelmeye çalışıyoruz.
İzninizle her gün okuduğunuz yeni dijital gazetenizin amacını, hedeflerini ve en önemlisi bakış açısını size anlatmak istiyorum. Ama bunları konuşmazdan önce mevcut medya ortamına bakmalıyız…
Medyanın ağır ölümü ve 2018’deki cenazesi
Türk medyası, daha Ak Parti iktidara gelmezden çok önceden beri ağır bir ölüm sürecindeydi, 90’lı yıllarda aşırı derecede siyasete gömülmüştü, iktidar belirler hale gelmişti, okuyucu kaybediyordu ve bunu da vahşi promosyon savaşlarıyla telafiye uğraşıyordu.
Ak Parti iktidarı bu ölümü hızlandırdı; çünkü medya karşısındaki tek parti iktidarına rağmen 90’ların ‘savaş ortamı’ndan çıkmayı başaramadı, güçlü hükümete açıkça savaş ilan edenler oldu, hükümet de onlara savaş ilan etti. (Aslında bugün de durum bu. Türk medyasının iki kanadı da, seçim olup bittiği halde seçim öncesindeki topyekün savaş ruh halinden çıkabilmiş değil.)
Medya-hükümet savaşının galibi Tayyip Erdoğan ve Ak Parti oldu, 2018 yılında Aydın Doğan’ın medya varlıklarını Demirören ailesine satmasını ise Türk merkez medyasının resmi ölüm tarihi kabul edebiliriz.
Medyanın ezici çoğunluğu hükümetin doğrudan veya dolaylı kontroluna girdi, okuyucu ve seyirci aşırı politikleşmiş bu medyayı daha da büyük bir hızla terk etti.
Yandaş ve Muhalif bölünmesi
Bir tarafta oluşan hükümet medyası neredeyse kaçınılmaz biçimde karşıtını yarattı, muhalefetten beslenen bir dizi iri kıyım medya ortaya çıkmaya başladı. Bunlara tipik örnek HalkTV oldu.
Haber televizyonları hakkında söylenecek çok şey var ama bu yazının konusu onlar değil, konumuz genel olarak ‘internet medyası’ diye bilinen, hala yazılı olan medya.
Bir web sitesi kurmak, üstelik bu işi neredeyse bireysel olarak yapmak kolaydı. Medyada oluşan boşluk çok kısa sürede çok sayıda ‘haber sitesi’ ile dolduruldu veya doluymuş gibi gözüktü.
Haber sitelerinde haber var mı peki?
Yalnız bir büyük sorun vardı: Ortada ‘haber’ yoktu, daha doğrusu ‘haber’ adı altında yarım gerçekler, taraflı bilgiler, odağına okuyucuyu değil kimi siyasetçileri veya iş dünyasının kimi temsilcilerini alan ‘şeyler’ vardı.
Haber olmaması normaldi, çünkü muhabir yoktu, haberci yoktu. Ortaya birden bire yüzlerce ‘kanaat önderi’ çıktı; mesele siyasi görüş açıklamak olunca her eline kalemi alan köşe yazarı oluyordu ve bu siteler kendi kimliklerini, ne isimlerini ne müktesebatlarını düne kadar kimsenin bilmediği bu kişilerin keskin görüşleri üzerinden oluşturuyordu.
Bu siteler parayı nasıl kazanıyor?
Yegane sorun haber sitelerinde haber olmaması değildi. Daha büyük mesele, bu sitelerin bir gelir modelinin olmamasıydı. Daha doğrusu aynı anda kullanılan iki model vardı: 1. Reklam yayınlamak; 2. Para karşılığı bir haberi koymak veya koymamak.
İkinci model tümüyle ahlak dışı olduğu için onu konuşmayacağım bile; gelin reklam yayınlama modelini konuşalım.
Reklam yayınlamak için sitenizin okunuyor, ziyaret ediliyor olması gerekir. Peki sahiden okunuyor mu siteler?
Bana çok kızacaklar belki ama baktığınızda aralarında Türkiye’nin köklü medya markalarının da olduğu haber sitelerinin tamamı, ‘trafik’lerini ‘SEO mühendisliği’ adı verilen yöntemle ve neredeyse anlık olarak elde etmeyi başarı kabul ediyor.
Bu yüksek trafikle de reklam geliri elde ettiklerini düşünüyorlar.
Gelen ‘okuyucu’ 20-25 saniye duruyor
Fakat mesele şu: SEO üzerinden elde edilen trafik, sitelerde 20-25 saniyeden daha kısa süre duruyor.
Bu da sitelerin genel olarak okunma süresi ortalamasını düşürüyor. Düşen okunma süresi ortalaması reklam fiyatının ucuzlamasına neden oluyor.
Gelirini belli bir seviyede tutmak isteyen site ucuzlayan reklam fiyatını, site içinde reklama daha fazla yer açarak telafiye uğraşıyor.
Sonuç: Bu sitelere sahiden okumak için giren okuyucular, önlerine açılan pop-uplardan, her köşeden uzanan reklamlardan, haber kılığındaki reklamlardan ötürü feci bir deneyim yaşıyor.
Okuyucunun okuma deneyimi kötüleştikçe daha az kişi okumaya geliyor, bu durum siteleri daha fazla SEO’ya yöneltiyor. Bu tam anlamıyla bir kısır döngü.
(Gelin minik bir deneme yapın bu yazıyı okuduktan sonra: Google’a o an aklınıza gelen ama herhangi bir haber konusuyla ilgisi olmayacak bir şeyi (mesela mercimek çorbası tarifini) sorun, karşınıza ilk on sırada en az üç tane haber sitesi çıkacak. SEO mühendisliği dediğim şey bu.)
İşe muhabir alacak para olmayınca, dayan siyasete
Bu yolla elde edilen reklam geliri, hiçbir biçimde sitelerin içeriklerine ‘haber’ anlamında yatırım yapmalarına, yani muhabirler ordusu çalıştırmalarına izin verecek seviyede olmuyor.
Ama bu da bir kısır döngü zaten, aynen medyanın 90’lardaki promosyon savaşı gibi, siteler zaten okuyucu için değil SEO mühendisliğiyle ‘kandırılacak’ Google vs büyük reklam dağıtma şirketleri için yapılıyor, zevahiri kurtarmak için köşe yazarları çoğunlukla ücretsiz yazdırılarak bulunduruluyor, yazması en kolay konu siyaset olduğu için sabah akşam siyaset konuşuluyor, bu yazarlar ilgi çekmek için sosyal medyada trol seviyesinde davranışlarda bulunuyor ve ortaya kendi kendini besleyen ama okuyucusu olmayan bir tuhaf sistem çıkıyor.
Okuyucu iki boyutlu ve sığ değil
Türkiye’de gazete ve gazeteciliğin sıfır noktasına düştüğü çok vahim bir durumdayız esas olarak.
Oysa, bundan 5-10 yıl kadar öncesine kadar kağıda basılı gazeteyi her gün satın alıp okuyan ama bugün buharlaşmış gibi duran 2,5 milyondan fazla insan var.
Üstüne Türkiye’nin gayet iyi eğitimli, yükselen yeni nesillerini de eklediğinizde ortada okunacak bir şey arayan, Türkiye’den ve dünyadan haberdar olmak isteyen, bir zamanlar koca bir endüstriyi var etmiş çok sayıda insan var.
Bizim geriye kaldığı kadarıyla medyamız o insanları, salt siyasi ve kültürel kimliklerinden ibaret iki boyutlu ve derinliksiz varlıklar olarak gördüğü için öksüz çocuk gibi ortada bırakmış.
Bu kadar laf ettim, başlıkta vaat ettiğim konuya hala gelemedim…