14-07-2023
İsmet Berkan

10Haber’de neden abonelik ücreti istiyoruz?

10Haber’de neden abonelik ücreti istiyoruz?

Siyasetle yatıp siyasetle kalkan, siyasi ve kültürel kutuplaşmadan sonuna kadar beslendiği için ‘yandaş’ ve ‘muhalif’ diye ikiye bölünen, sadece siyasetle uğraştığı için de potansiyelinin çok çok altında okuyucu ve seyirciye ulaşabilen Türk haber medyası, bu minicik pastayı paylaşmak için çok sert bir rekabetin yaşandığı vahşi bir orman gibi.

10Haber, bu rekabet ortamının en yeni mensubu. Aslında uzunca bir süredir yayında 10Haber ama bugün bildiğiniz haline Mayıs ayı başında geldi; yeni bir iddiayla ortaya çıktı. Henüz üç ayımızı doldurmadık ama sıfır noktasına yakın bir yerden başladığımız yolculuğumuzda bir hayli hızlı büyüyerek bugün sektörde yıllardır var olan pek çok oyuncunun önüne geçtik.

Evet ama bunun bizim için önemi bir yere kadar. Biz, mevcut medyadan tamamen farklı bir yöntemle ilerlemek istiyoruz ve bu yolla kalıcı hale gelmeye çalışıyoruz.

İzninizle her gün okuduğunuz yeni dijital gazetenizin amacını, hedeflerini ve en önemlisi bakış açısını size anlatmak istiyorum. Ama bunları konuşmazdan önce mevcut medya ortamına bakmalıyız…

Medyanın ağır ölümü ve 2018’deki cenazesi

Türk medyası, daha Ak Parti iktidara gelmezden çok önceden beri ağır bir ölüm sürecindeydi, 90’lı yıllarda aşırı derecede siyasete gömülmüştü, iktidar belirler hale gelmişti, okuyucu kaybediyordu ve bunu da vahşi promosyon savaşlarıyla telafiye uğraşıyordu.

Ak Parti iktidarı bu ölümü hızlandırdı; çünkü medya karşısındaki tek parti iktidarına rağmen 90’ların ‘savaş ortamı’ndan çıkmayı başaramadı, güçlü hükümete açıkça savaş ilan edenler oldu, hükümet de onlara savaş ilan etti. (Aslında bugün de durum bu. Türk medyasının iki kanadı da, seçim olup bittiği halde seçim öncesindeki topyekün savaş ruh halinden çıkabilmiş değil.)

Medya-hükümet savaşının galibi Tayyip Erdoğan ve Ak Parti oldu, 2018 yılında Aydın Doğan’ın medya varlıklarını Demirören ailesine satmasını ise Türk merkez medyasının resmi ölüm tarihi kabul edebiliriz.

Medyanın ezici çoğunluğu hükümetin doğrudan veya dolaylı kontroluna girdi, okuyucu ve seyirci aşırı politikleşmiş bu medyayı daha da büyük bir hızla terk etti.

Yandaş ve Muhalif bölünmesi

Bir tarafta oluşan hükümet medyası neredeyse kaçınılmaz biçimde karşıtını yarattı, muhalefetten beslenen bir dizi iri kıyım medya ortaya çıkmaya başladı. Bunlara tipik örnek HalkTV oldu.

Haber televizyonları hakkında söylenecek çok şey var ama bu yazının konusu onlar değil, konumuz genel olarak ‘internet medyası’ diye bilinen, hala yazılı olan medya.

Bir web sitesi kurmak, üstelik bu işi neredeyse bireysel olarak yapmak kolaydı. Medyada oluşan boşluk çok kısa sürede çok sayıda ‘haber sitesi’ ile dolduruldu veya doluymuş gibi gözüktü.

Haber sitelerinde haber var mı peki?

Yalnız bir büyük sorun vardı: Ortada ‘haber’ yoktu, daha doğrusu ‘haber’ adı altında yarım gerçekler, taraflı bilgiler, odağına okuyucuyu değil kimi siyasetçileri veya iş dünyasının kimi temsilcilerini alan ‘şeyler’ vardı.

Haber olmaması normaldi, çünkü muhabir yoktu, haberci yoktu. Ortaya birden bire yüzlerce ‘kanaat önderi’ çıktı; mesele siyasi görüş açıklamak olunca her eline kalemi alan köşe yazarı oluyordu ve bu siteler kendi kimliklerini, ne isimlerini ne müktesebatlarını düne kadar kimsenin bilmediği bu kişilerin keskin görüşleri üzerinden oluşturuyordu.

Bu siteler parayı nasıl kazanıyor?

Yegane sorun haber sitelerinde haber olmaması değildi. Daha büyük mesele, bu sitelerin bir gelir modelinin olmamasıydı. Daha doğrusu aynı anda kullanılan iki model vardı: 1. Reklam yayınlamak; 2. Para karşılığı bir haberi koymak veya koymamak.

İkinci model tümüyle ahlak dışı olduğu için onu konuşmayacağım bile; gelin reklam yayınlama modelini konuşalım.

Reklam yayınlamak için sitenizin okunuyor, ziyaret ediliyor olması gerekir. Peki sahiden okunuyor mu siteler?

Bana çok kızacaklar belki ama baktığınızda aralarında Türkiye’nin köklü medya markalarının da olduğu haber sitelerinin tamamı, ‘trafik’lerini ‘SEO mühendisliği’ adı verilen yöntemle ve neredeyse anlık olarak elde etmeyi başarı kabul ediyor.

Bu yüksek trafikle de reklam geliri elde ettiklerini düşünüyorlar.

Gelen ‘okuyucu’ 20-25 saniye duruyor 

Fakat mesele şu: SEO üzerinden elde edilen trafik, sitelerde 20-25 saniyeden daha kısa süre duruyor.

Bu da sitelerin genel olarak okunma süresi ortalamasını düşürüyor. Düşen okunma süresi ortalaması reklam fiyatının ucuzlamasına neden oluyor.

Gelirini belli bir seviyede tutmak isteyen site ucuzlayan reklam fiyatını, site içinde reklama daha fazla yer açarak telafiye uğraşıyor.

Sonuç: Bu sitelere sahiden okumak için giren okuyucular, önlerine açılan pop-uplardan, her köşeden uzanan reklamlardan, haber kılığındaki reklamlardan ötürü feci bir deneyim yaşıyor.

Okuyucunun okuma deneyimi kötüleştikçe daha az kişi okumaya geliyor, bu durum siteleri daha fazla SEO’ya yöneltiyor. Bu tam anlamıyla bir kısır döngü.

(Gelin minik bir deneme yapın bu yazıyı okuduktan sonra: Google’a o an aklınıza gelen ama herhangi bir haber konusuyla ilgisi olmayacak bir şeyi (mesela mercimek çorbası tarifini) sorun, karşınıza ilk on sırada en az üç tane haber sitesi çıkacak. SEO mühendisliği dediğim şey bu.)

İşe muhabir alacak para olmayınca, dayan siyasete

Bu yolla elde edilen reklam geliri, hiçbir biçimde sitelerin içeriklerine ‘haber’ anlamında yatırım yapmalarına, yani muhabirler ordusu çalıştırmalarına izin verecek seviyede olmuyor.

Ama bu da bir kısır döngü zaten, aynen medyanın 90’lardaki promosyon savaşı gibi, siteler zaten okuyucu için değil SEO mühendisliğiyle ‘kandırılacak’ Google vs büyük reklam dağıtma şirketleri için yapılıyor, zevahiri kurtarmak için köşe yazarları çoğunlukla ücretsiz yazdırılarak bulunduruluyor, yazması en kolay konu siyaset olduğu için sabah akşam siyaset konuşuluyor, bu yazarlar ilgi çekmek için sosyal medyada trol seviyesinde davranışlarda bulunuyor ve ortaya kendi kendini besleyen ama okuyucusu olmayan bir tuhaf sistem çıkıyor.

Okuyucu iki boyutlu ve sığ değil

Türkiye’de gazete ve gazeteciliğin sıfır noktasına düştüğü çok vahim bir durumdayız esas olarak.

Oysa, bundan 5-10 yıl kadar öncesine kadar kağıda basılı gazeteyi her gün satın alıp okuyan ama bugün buharlaşmış gibi duran 2,5 milyondan fazla insan var.

Üstüne Türkiye’nin gayet iyi eğitimli, yükselen yeni nesillerini de eklediğinizde ortada okunacak bir şey arayan, Türkiye’den ve dünyadan haberdar olmak isteyen, bir zamanlar koca bir endüstriyi var etmiş çok sayıda insan var.

Bizim geriye kaldığı kadarıyla medyamız o insanları, salt siyasi ve kültürel kimliklerinden ibaret iki boyutlu ve derinliksiz varlıklar olarak gördüğü için öksüz çocuk gibi ortada bırakmış.

Bu kadar laf ettim, başlıkta vaat ettiğim konuya hala gelemedim…

Basın özgürlüğünün ve bağımsızlığının yegane garantisi, medyanın mali bağımsızlığıdır

Basın özgürlüğünün ve bağımsızlığının yegane garantisi, medyanın mali bağımsızlığıdır

Yukarıdaki yazıda uzun uzun anlattığım, bıraksanız daha da uzun anlatacağım medya tahlilinin iki doğal sonucu var. 

Ya o düzenin bir parçası olacak, sitenizin okunup okunmamasına değil yüksek trafik elde etmesine odaklanacak, bu trafiği de reklam yoluyla paraya çeviren küçük işletmeler kuracaksınız…

Ya da bir zamanlar okumak için para ödemekten çekinmemiş, ‘gazete’ fikrine ve duygusuna sahip okuyucuya hitab eden, onu küstüğü ve artık güvenmediği medyaya geri çekmeye çalışan ‘büyük’ bir işletme olmayı hedefleyeceksiniz.

Radikal’de kaç gazeteci çalışıyordu?

Gazetecilik, hakkıyla yapmaya kalktığınızda ucuz bir şey değil.

Mehmet Yılmaz daha iyi hatırlar, 90’ların başında Aktüel dergisi kurulduğunda 60’dan fazla gazeteci burada çalışıyordu.

1994 yılında YeniYüzyıl’ı kurarken başlangıç kadromuz 150’ye yakın gazeteciden oluşuyordu. 1996 yılında Radikal’i kurduğumuzda 190’dan fazla gazeteci çalışıyordu gazetede.

Gazeteciliği köşe yazarı veya editör değil muhabir yapar

Ama şöyle düşünün: Sıfırdan ortaya çıkan Aktüel dergisinin de, sıfırdan doğan YeniYüzyıl ve Radikal’in de başarısının ardında bu güçlü gazeteci kadroları vardı. 

Bir gazeteyi veya dergiyi var eden şey, masa başında oturup ‘zekice’ başlıklar atan editörler veya oturduğu yerden yüksek fikirlerini bize anlatan köşe yazarları değildir; sahada haberi söke söke alan muhabirlerdir. 

O muhabirleriniz iyiyse ve sizi besliyorsa, masa başındaki editörler çok daha başarılı olur, köşe yazarları da beslenir ve daha çok okunur.

Gazete veya web sitesi, merkezinde muhabirlerin olduğu bu uygun karışımla ortaya çıkabilir ancak, muhabiri olmayan yer çok ama çok eksiktir.

Bugün o kadar muhabir çalıştırmak hayal bile edilemiyor

Ama az önce verdiğim sayılar, bugün gazeteler için de, web siteleri için de hayal bile edilemez personel sayıları.

Dediğim gibi bunca muhabiri, onların haberlerini kontrol edip sayfalara koyacak olan editörleri, söylediği sözün anlamı ve karşılığı olan köşe yazarlarını bir arada çalıştırmak çok pahalı bir şey.

Şurası belli: Salt Google veya başka bir sistemle gelecek reklamların gelirlerine dayalı olarak bu gazeteciliği yapmak artık imkansız. Çünkü webde reklam yayınlama bedeli, çok ama çok düşük. Yayıncılar, kuruş seviyesinde paralarla gelirlerini toplamaya çalışıyorlar.

Odağında reklamveren veya siyasetçi değil okuyucu olan yayın

O zaman, gazetecilik yapabilmek için geriye bir tane yol kalıyor açıkçası: Yayınlarınızı okuyucularınıza finanse ettirmek, yani okuyucuların okumak için para ödemesi.

10Haber’i kurarken seçimimiz bu oldu. Odağımızda okuyucumuz olacaktı, okuyucunun okuyacağı şeylere ağırlık verecek, onu tatmine çalışacak ve karşılığında da okuyucumuzdan para isteyecek, yani gazeteciliğimizi bu yolla finanse edecektik.

Ama bu iş kolay değil. 

En önce, mevcut siyasi ve kültürel bölünmüşlüğün ötesine geçmek, o bölünmüşlüğün kesin kabullerinden ve klişelerinden kurtulmak lazım. Söylemesi kolay, yapması zor. Çünkü bu uzun dönemin önyargılarını ve peşin kabullerini çoğumuz fazlasıyla içselleştirmiş durumdayız.

Birinci kural: Okuyucunun zekasıyla alay etme, onu yönlendirmeye çalışma!

Okuyucuyu odağa almak da dile kolay. Ona, onun zekasıyla alay etmeyen ve onun okumayı tercih edeceği haberleri, okunmayı hak edecek bir Türkçe ile yazarak aktarmak gerek.

Okuyucunun zekasıyla alay etmenin en yaygın biçimi, onları haber başlıklarınızla belli bir siyasi görüşün veya kültürel/ahlaki tercihe yönlendirmek.

Kimse ‘Ben haberi vereyim, okuyucu bu haber hakkında kendisi ne düşüneceğini bilir’ demiyor; ‘Bu haberi okurken içinizde şu duygular uyanmalı’ diye dayatmacı başlıklar veriyor, yayın organı okuyucu adına siyasi/kültürel/ahlaki tercihler yapıyor.

Haber seçimlerini ve öncelikleri değiştirmek en önemli konu. Siyaset hayatımızın kaçınılmaz bir parçası ama her zaman en önemli parçası değil. Siyasete olması gerektiği kadar önem atfetmek ve sitenizin haber önceliklerini farklı hale getirmek, başka kimsenin yapmadığını yapmak gerek.

Ve tabii, mümkün olduğu kadar çok haberi sizin kendi muhabirleriniz aracılığıyla elde edip yazmanız gerekiyor. Bu sayede son derece rutin bir trafik kazasından bile söz ediyor olsanız, sizin yazdığınız haber sadece sizde yer alabilir.

Mali bağımsızlık olmazsa olmaz, haber sitesi kâr etmeli

Hiçbir haberi saklamamak ama dengeli iyi bir gazetecilikle yayınlamak, sadece siyasetten bağımsız olmayı değil, iş ve finans dünyasından bağımsız olmayı da gerektirir. Bu bağımsızlığı elde etmenin bir tane yolu var: Kendi mali bağımsızlığınıza sahip olmak.

10Haber, işte bütün bunları yapabilmek ve okuyucusuna başka hiçbir yerde rastlayamayacağı farklı bir okuma deneyimi yaşatabilmek için okuyucusundan para istiyor.

10Haber, kârlı bir işletme olduğunda elde ettiği kârı uzunca bir süre gazeteciliğini geliştirmek için yatırıma dönüştürecek. Amaç her gün daha fazla para ödeyen okuyucuya ulaşmak ve o okuyucuların 10Haber okurken elde ettikleri tatmin hissini arttırmak.

Daha yolun başındayız. Ama daha şimdiden, Türkiye’nin bütün karar vericilerinin her sabah vazgeçilmez yayın organı olduk bile.

Bütün Türk medyası kocaman ve çok sığ bir havuzda

Bütün Türk medyası kocaman ve çok sığ bir havuzda

Gazetecilik mesleğine 1979 yılında Cumhuriyet’te başladım; 1990 yılına kadar 11 yıl bu gazetede muhabir, sayfa sekreteri, gece sorumlusu, özel haber servis şefi ve birinci sayfa editörü olarak çalıştım.

Sonra Para, Aktüel ve Tempo dergilerinde yöneticilik yaptım. 1994’te YeniYüzyıl’ı kuran beş kişilik çekirdek ekipteydim; 1996’da Radikal’i kuran ekipte yer aldım, bu gazetenin Ankara Temsilciliğini ve sonra da 10 yıl boyunca Genel Yayın Yönetmenliğini yaptım.

2001 krizi hepimizi vurduğunda Radikal’in Genel Yayın Yönetmeniydim, gazete Doğan Grubu bünyesinde yayınlanıyordu. Grup, krizden ciddi bir bilanço küçültmeyle çıktı. Gelirlerimiz bıçakla kesilir gibi kesilmişti, gider kısmak için mecburen Radikal’de de çok sayıda gazetecinin işine son vermek zorunda kaldık, gazetenin bazı fonksiyonlarından vaz geçtik.

Doğan Grubu’nun ‘havuz’u

Bu dönemde Doğan Grubu’nun her yayın organında benzer küçülmeler yaşandığı için, o zaman kadar bir çeşit ‘yurt haberleri servisi’ gibi kullanılan Doğan Haber Ajansı’nın Ankara ve İstanbul haberleri de yapan bir ‘ajans’a dönüştürülmesi, yaygın adlandırmasıyla ‘havuz’ kurulması gündeme geldi.

Biz gazeteciler, aynı patronaj altında bile olsa kıran kırana rekabet etmekte olan gazeteleri birbirine benzeteceği için bu ‘havuz’ uygulamasına pek de sıcak bakmıyorduk ama yapacak fazla bir şey de yoktu o kriz ortamında. Gazetelerimizi hayatta tutmaya çalışıyorduk.

Bu kurulan ‘haber havuzu’ o dönem çok eleştirildi, ‘Tekelci medya’, ‘Kartel medyası’ lafları bu havuz yüzünden daha inandırıcı konuşulur oldu. Açıkçası o grupta çalışan hiçbir yöneticinin de içine sinen bir uygulama değildi.

Sabahları 04.30’da kalktım ve ne öğrendim?

Ben bugünkü 10Haber’in ilk versiyonunu 2020 yılı sonunda tek başıma hazırlamaya başladım. Sabahları 04.30’da kalkıyor; internet üzerinden bir RSS besleyici aracılığıyla adına ‘Türk medyası’ denen bütün medyayı ve ilaveten Amerikan ve İngiliz gazetelerini tarıyordum.

Tarama işlemi sabahları 1 saat kadar vaktimi alıyordu. Ardından yayınlamaya değer bulduğu 40-60 arası haberi özet biçimde yazıyor, 10Haber’i sabahları 08.00’den önce yayına almaya çalışıyordum.

Zaman içinde şunu fark ettim: ‘Türk medyası’ kategorisinde kabaca her sabah 2 bin kadar başlığı tarıyordum.

Bu 2 bin başlığın 1300 kadarı aslında aynı haberlerin farklı farklı sitelerdeki versiyonlarıydı. Haberler neredeyse kelime kelime aynıydı, çoğu zaman başlıkları bile aynı oluyordu.

Kalan 700 başlığın istisnasız 550-600 kadarı ‘SEO mühendisliği’ haberleriydi. Çorba tarifinden isimlerin anlamına veya gün içinde o an Google Trends’de en çok aranan kelimeye göre o kelimeyi yakalamayı hedefleyen basit içerikler.

En son kalan 100 kadar başlığın ezici çoğunluğunu köşe yazıları oluşturuyordu. Siteleri birbirinden farklılaştıran şey de buydu. Ama o yazıların çoğu da, başlığına baktığınızda içeriğini tahmin edebileceğiniz türde yazılardı.

Çok ender olarak birkaç tane bir siteye özgü denebilecek, biz gazetecilerin ‘özel haber’ dediği haberler oluyordu, bir de tabii bazı sitelerin yer verdiği şirketlere ait basın bültenleri vardı. (Sonradan öğrendim, yaygın uygulama basın bültenlerinin para karşılığı yayınlanmasıydı.)

Bütün medya tek bir havuzda

2001 krizi sonrası bir mecburiyetten ötürü bir büyük medya grubunda kurulmak zorunda kalınan ‘havuz’ bugün bütün Türk medyası için işliyor. Temelde üç haber ajansının (AA, DHA ve İHA) haberlerinden oluşan bu havuz oldukça sığ bir havuz ve Türkiye’de artık kimse bu durumdan şikayetçi bile değil.

Türkiye’de iktidarın medya üzerindeki en temel kontrolu tam olarak bu işte. Musluğun başında, doğrudan enformasyonu kontrol eden, neyin haber olup olmayacağına karar veren bir mekanizma bu havuz.

Biz 10Haber’de o havuzun dışına çıkmaya, açık denizlere yelken açmaya çalışıyoruz.

Daha şu kısacık sürede ekonomiden kültür sanata, sosyal hayattan bilim ve sağlığa, magazinden dış dünyaya pek çok alanda ses getiren çok sayıda haber yayınladık. En önemlisi, Türk okuyucusuna siyasetin dışında son derece zengin ve çeşitli bir hayat olduğunu hatırlattık.

Gazetecilik mesleği, sadece ödeme duvarıyla varlığını sürdürebilir

Gazetecilik mesleği, sadece ödeme duvarıyla varlığını sürdürebilir

Gazeteciliğe çok kutsal ve yüce anlamlar atfedenlerden değilim ama bu benim kendimi bildim bileli mesleğim ve mesleğimin geleceği hakkında düşünmek de benim için kaçınılmaz bir şey.

Modern dünyanın yeni iletişim ortamında, bu mesleğin varlığını ancak ve ancak ödeme duvarları, yani bizim 10Haber’de oturtmaya çalıştığımız ücretli içerik yoluyla sürdürebileceğini, başka hiçbir yöntemin şu an için ufukta gözükmediğini söylemem gerek.

Biraz ileri giderek şunu da söylemem lazım: Bugünkü sakat haliyle bile olsa demokrasinin yaşamaya devam etmesi de esas olarak gazetecilik mesleğinin yaşamaya devam etmesine bağlı.

İçinde yaşadığımız çağa bazıları ‘gerçek ötesi’ adını veriyor. Burada kasıt, ‘gerçek’ ile ‘hakikat’ arasındaki mesafenin açılmış olması.

Orhan Hançerlioğlu’nun Felsefe Sözlüğü’nde ‘gerçek’ kelimesi, ‘bilinçten bağımsız, somut ve nesnel olarak var olan’ olarak tanımlanır. Aynı sözlüğe göre ‘hakikat’ ise ‘gerçeğin bilinçteki yansımaları’ olarak değerlendirir.

Bana kalırsa bu çağda gazetecinin görevi birbirinden farklı ‘hakikat’leri yan yana koyup okuyucunun ‘gerçek’e yaklaşmasını sağlamaktır.

Gazetecinin olmadığı veya görevini yapmadığı yerde, ortak ‘gerçek’ kaybolmaya yüz tutar, onun yerini birbirinin alternatifi ‘hakikat’ler alır.

Para eden şeyler yazamaz mıyız?

Para eden şeyler yazamaz mıyız?

Gazetecinin okuyucuyu ‘gerçek’e yaklaştırma işlevini, onun olmadığı zaman da demokrasinin aşınacağını yazıyorum ama yanlış anlamayın. Kimsenin ‘Madem gazeteciler bu kadar önemli işlere yarıyormuş, o zaman verelim onlara beşer onar lira da bu meslek yaşasın’ diye iyilikseverlik duygularıyla hareket etmesini  istiyor da değilim.

Mesele, biz gazetecilerin kendi işimizi vatandaş açısından onun işine yarar, ona fayda sağlar bir meslek olarak icra etmemizde düğümleniyor. Okuyucu bizden hangi hizmeti alsın ki, bu hizmeti kendisi açısından kıymetli görsün ve ona para ödesin?

Biz gazetecilerin bu konuya kafa yormamız gerek. Biz okuyucuya ne veriyoruz ki, o da bize para versin?

Veya şöyle söyleyeyim: Yazdığımız haber veya yazı para eder mi, etmez mi?

Biz 10Haber’de her gün 90’a yakın haber veya içerik üretiyoruz, yayınlıyoruz. Bunu yaparken belli bir ilgi alanları yelpazesini gözetmeye çalışıyoruz. Her okuyucunun bizi okumak için kendine göre farklı bir sebebi olabileceği varsayımıyla hareket ediyor, hayatın hemen hemen her alanını yansıtmaya, bunu da belli bir muntazamlık hissi verecek şekilde yapmaya çalışıyoruz.

Şu ana kadar gördüğümüz ilgi cesaret verici. Ama dediğim gibi daha yolun başındayız.