23-12-2023
İsmet Berkan

Seçimden sonra ‘net aktif vergisi’ gelir mi?

Seçimden sonra ‘net aktif vergisi’ gelir mi?

Yıl 2014. Yabancı sermayenin Türkiye’deki portföy yatırımlarının toplamı, yani borsada, Hazine kağıtlarında ve swap’taki paranın toplamı 200 milyar dolardı.

Bu rakamı o zamanlar bankacı olan Kerim Rota veriyor.

Bu 200 milyar dolarlık portföy Türkiye’de rahatça hareket ediyor, istediği zaman giriyor, istediği zaman çıkıyordu ve ne girişler ne de çıkışlar gazetelerde veya fısıltı gazetesinde haber oluyordu. Çünkü girdiğinde de dengeleri bozmuyordu, çıktığında da…

Oysa 2001 yılında bir günde 10 milyar dolar Türkiye’den çıkmak istediğinde ülkemiz tarihinin en ağır finansal krizine girmişti. Sadece 13 yılda yaratılan bu dayanıklılık sahiden müthişti.

Sonra 2018 geldi çattı. Tayyip Erdoğan artık kendi ailesi dışında kimseye güvenmiyordu ve tek adam yetkisini kimseye danışmadan, kimseyle paylaşmadan kullanmak istiyordu. Damadı Berat Albayrak’ı ekonominin başına geçirdi.

Türkiye, 13 yılda yakaladığı o müthiş dayanıklılığı birkaç ay içinde kaybetti. 2018 Ağustos ayında yaşanan kur atağına akıllı bir cevap vermek yerine yabancı sermayeyle savaşmayı seçtik. Ülkemiz birkaç yıl içinde kurudu, gitti.

Bu savaş sözde Türkiye’nin ve Tayyip Erdoğan’ın egemenlik haklarını korumak için, iç ve dış politikada şantaja boyun eğmemek için verildi.

Ama gelin görün ki, 2022 sonunda Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in açık parasal desteği olmasa Tayyip Erdoğan bugün seçimi kaybetmiş olacaktı. Doğal gaz ödemelerinin ertelenmesi, Merkez Bankası’na yatırılan 15 milyar dolar mevduat vs olmasa, Türkiye ödemeler dengesi krizinden çıkamaz, ne depremle ne de başka bir şeyle başa çıkabilirdi. Egemenlik haklarını savunmak derken ağır bir vesayet tehlikesi doğdu.

Bu vesayetten kurtulmak isteyen Tayyip Erdoğan göreve bu kez damadını değil Mehmet Şimşek’i getirdi. Şimşek’in başlıca görevi, Türkiye’ye (ve Tayyip Erdoğan’a) kaybettiği göreli bağımsızlığını geri kazandırmak.

Mehmet Şimşek’in ve Merkez Bankası Başkanı Gaye Erkan’ın işi hiç kolay değil.

Egemenliği geri kazanmanın yolu, akla dayalı, çatışmacı olmayan bir ekonomi politikası uygulamak ve bu yolla ülke içinde fiyat istikrarını temin etmek, yani enflasyonu düşürmek. Tabii bu arada yurt dışından sermaye akımlarını yeniden başlatmak, ülkeyi her an döviz krizine girebilir olmaktan kurtarmak gerekiyor.

Enflasyonu düşürmek için yapılması gereken işlerden biri, ülke içindeki tüketim talebini kırmak, sınırlamak. Ama anlaşılan en zor şey bu. Çünkü aradan geçen zamanda gelir dağılımımız o kadar bozuldu ki, ülke nüfusu içinde azınlık teşkil eden bir grubun tüketim isteklerini kısmak mümkün olamıyor. Nüfusun kabaca yüzde 20’sini oluşturan bu grup, toplam tüketimin çoğunu yapıyor.

Faizleri yükselterek onların tüketimini kesemiyorsunuz; çünkü onların ekonomisi TL ile değil daha çok dolarla dönüyor; gelirlerini de harcamalarını da dolarla hesaplıyorlar.

Önceki gün Kerim Rota ve İbrahim Kahveci ile KararTV için bir video kaydındaydık, bu konuları konuştuk. Her ikisi de bu kesimleri tüketimden caydırmanın yegane yolunun, bu kesimlerin sadece gelirinden değil servetinden de vergi almak olduğunu düşünüyor. Kerim Rota, 1994’te uygulanan ‘Net aktif vergisi’ni hatırlattı.

Öte yandan ülkeye dolar gelsin istiyor ekonomi yönetimi. 2014’teki 200 milyar doların varlığı Türkiye’de olumsuz etki yaratmıyordu ama daha yeni yeni ülkeye girmeye başlayan 20-25 milyar dolar şimdiden dengeleri sarsmış durumda.

Düşünün, Merkez Bankası bir yandan politika faizini arttırarak piyasada TL’yi değerli yapmaya çalışıyor ama gelen dolarlara karşılık verilen TL’ler piyasayı öyle doldurmuş durumda ki, bu faizin pek fazla etkisi olmuyor. Tam da bu sebeple Merkez Bankası cuma günü 17 yıllık bir aranın ardından ilk kez TL depo ihalesi yaptı, piyasadan faizle TL topladı.

Buradan geliyoruz, Merkez Bankası Para Piyasaları Kurulu’nun son faiz artışını da ilan ettiği açıklamasına. Orada, ‘Parasal sıkılaştırmanın sonuna gelindiği’ söyleniyordu. Ama belli ki gelinmemiş, politika faizini arttırmanın yanısıra depo ihalesi yapıp piyasadan TL de çekmek gerekti.

Ama yine de çoğu iktisatçı, faiz artışıyla varılabilecek mesafeye varıldığı görüşünde. Yani belki bundan sonra 250 baz puanlık bir artış daha olabilir ama o kadar.

Merkez Bankası’nın piyasadaki fazla TL’yi çekmek için faiz dışı bazı araçlara yönelmesi gerekebilir bundan sonra.

Öte yandan bir başka önemli soru, hükümetin uygulayacağı maliye politikasının Merkez Bankası’nın para politikasını ne kadar destekleyeceği. Şu an Meclis’te görüşen bütçeye bakacak olursanız öyle olağanüstü bir destek göremezsiniz.

O zaman insan ister istemez akıl yürütüyor: Acaba seçimden sonra, yani Nisan ve Mayıs aylarında hem döviz kurlarında ekstra bir artış hem de net aktif vergisi benzeri bir vergi gelebilir mi?

İstanbul Belediyesinden yardım aldı diye mobbinge uğramak

İstanbul Belediyesinden yardım aldı diye mobbinge uğramak

M.T., Malatya Emniyet Müdürlüğü emrinde çalışan bir polis memuru. Üç çocuğu var, üçü de bakıma muhtaç engelli. 6 Şubat depremi onu ve ailesini de vurdu, evleri orta hasarlı raporu aldı, bahçede yaşıyorlar. Çocukları için yardım peşindeki polis memuruna İstanbul Büyükşehir Belediyesi 1 aylık malzeme yardımı yapmış. Bu yardım sonrası polis memurunun başına gelmedik kalmamış, son olarak sürgüne de gönderilmiş.

Hepimizin gözünü siyaset bürümesinin acı sonuçlarından biri bu maalesef. Günün herhalde en üzücü haberi.

Siyaset bazıları için son derece önemli bir mücadele alanı olabilir ama bu mücadeleyi yaparken insanlığımızı unutmasak fena olmaz.

Suveyş Kanalını açık tutma koalisyonu

Suveyş Kanalını açık tutma koalisyonu

İsrail’in 7 Ekimden başlayarak Gazze’ye saldırmasının yarattığı en büyük risklerin başında, bu çatışmanın bölgesel bir savaşa dönüşmesi geliyor.

İsrail’e neredeyse açık çek vererek destek olan Amerika, bir yandan da bu bölgesel savaş riskini ortadan kaldırmaya çalışıyor, bu amaçla önce Doğu Akdeniz’de bir caydırıcılık yarattı, iki uçak gemisi ve dev bir filoyu oraya gönderip çatışma riskini azaltmak istedi.

Ancak Doğu Akdeniz’de olmayan çatışma, Kızıldeniz’in ucunda, Yemen’deki İran destekli Husilerin sivil ticaret gemileri dahil herkese saldırmasıyla uç verdi. Saldırılar o kadar yoğun ki, ticaret gemileri Suveyş Kanalına giremiyor, onun yerine milyarlarca dolarlık dünya ticareti kendine alternatif yollar arıyor.

Amerika bu kez bu durumu ortadan kaldırmak için devreye girdi ve bir uluslararası ‘Kızıldeniz Koalisyonu’ oluşturdu. Dün yapılan açıklamaya göre 20 ülke savaş gemileriyle bu koalisyona katıldı. Amaç, Husi saldırılarını durdurmak ve Kızıldeniz’de ticari gemi trafiğini yeniden başlatmak.