25-12-2023
İsmet Berkan

12 şehit haberi gelince yıllardır devam eden aktif savaşı hatırlamak

12 şehit haberi gelince yıllardır devam eden aktif savaşı hatırlamak

Biz gazetecileri taşıyan üç Sikorsky BlackHawk helikopter sırayla alçalıyor ama yere inmiyor, çünkü inebileceği bir yer yok. 

30-40 santim yükseklikten aşağıdaki minik düzlüğe sıçrayarak iniyoruz helikopterden, aşağıda bir asker hemen bizi kolumuzdan yakalıyor, uçurumdan aşağı yuvarlanmayalım diye.

Burası sarp ve çorak kayalık dağların tepesinde, Türkiye-Irak sınır taşlarından birini de barındıran bir ‘geçici üs bölgesi.’

Bu kavramı silahlı kuvvetler PKK ile savaş sırasında üretti. Bakmayın ‘üs’ kelimesinin korunaklı bir yapı ima etmesine, orada o dağın tepesindeki askerler içine ancak sürünerek gireceğiniz çadırlarda yaşıyor, her an elleri tetikte sınırdan sızacak PKK’lıları bekliyor.

Dağın tepesindeki yalnız insanlar

O askerlere bütün ikmal havadan, işte böyle yere bile konamayan helikopterlerle yapılıyor. Ekmeğinden mektubuna, silahından mühimmatına her şey havadan taşınıyor. Hava şartları izin vermezse bazen günlerce ikmal yapılamıyor.

Ya PKK gelir ve çatışma çıkarsa? O zaman da yalnız o askerler. Havadan ikmali, takviye birliği bekleyecekler, o zamana kadar da hayatta kalmaya çalışacaklar.

Bu anlattığım öyküye ben 90’lı yılların sonunda tanık olmaya başladım. Özel merakımdan ötürü Genelkurmay Başkanlığı beni defalarca çatışma bölgesine götürdü, orada onlarca, yüzlerce kahraman subay, astsubay ve erle tanıştım.

Hepsinin gözünde bir öfke vardı. Konuştuğunuzda bu öfkelerini dışa vurmamaya çalışıyorlardı ama bana, bize, Türkiye’nin geri kalanına karşı büyük bir öfkeleri vardı.

Yarı beline kadar kar içinde, dağların tepesinde ve eller sürekli tetikte.

Onların varlığını ancak öldüklerinde hatırlıyoruz

Öfkenin temel sebebi, onların orada unutulmuş olmasıydı. Her gün inanılmaz fedakarlıklarla orada dağların tepesinde, kayaların üzerinde uyuyarak güvenlik sağlamaya çalışıyorlardı ve eğer ölmezlerse kimsenin umurunda olmuyorlardı. Öldüklerinde de birkaç günlüğüne onları hatırlıyor, sonra yeniden aynı unutulmuşluğa terk ediyorduk.

Şimdi yeniden maalesef 12 şehit haberi birden geldi. En azından 2022’nin 18 Nisanından beri devam eden bu son ‘Pençe-Kilit’ operasyonunda süren savaşı, her gün devam eden aktif savaşı yeniden hatırladık. Oysa ne güzel unutmuştuk o binlerce askeri ve onların her gün verdiği hayatta kalma mücadelesini…

Türkiye’nin PKK ile askeri mücadelesinin tarihi bir hayli eski. Kimileri 1984’teki Eruh baskınına kadar geri götürüyor, kimileri 1979’da PKK’nın Siverek’te Bucak aşiretine saldırısına kadar.

Ya ileri gideceğiz ya geri…

90’lı yılların başında, yani PKK ile askeri mücadele başladıktan en az 10 yıl sonra Türkiye açısından son derece kritik bir gelişme yaşandı. PKK, Hakkari’deki bir karakola baskın düzenlemişti, çok sayıda şehit vardı. Cumhurbaşkanı Turgut Özal hemen karakola gitti, Ankara’dan da Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş başta olmak üzere bütün komuta kadrosu ve bölgedeki komutanlar da oraya geldi.

Açık havada Turgut Özal’a bir brifing verdi Doğan Güreş ve o brifingde son derece kritik bir cümle sarf edildi. Doğan Güreş’e göre tamamı dağlık ve son derece zor bir coğrafyadan geçen bu Irak sınırının savunulması imkansızdı. Türkiye bu sınırdan geçişleri durdurmak için ya geri çekilecek, dağları PKK’ya terk edecekti ya da ileri gidecek, savunma hattını Irak içinde kuracaktı.

Yani anlayacağınız Genelkurmay, ‘Ya kendi toprağımızı bırakacağız ya da başka ülke toprağını işgal edip orada kendimizi savunacağız’ diyordu. Elbette toprağı terk etmek kabul edilemezdi, savunma hattının ileriye, Irak topraklarına taşınmasına karar verildi.

Bir Amerikan düşünce kuruluşu, Pençe-Kilit harekatında Türkiye’nin Kuzey Irak’ta fiilen kontrol altında tuttuğu bölgeyi böyle haritalandırmıştı.

30 yıldır devam eden temel strateji

Neredeyse iki yıldır devam eden bugünkü ‘Pençe-Kilit’ operasyonunun temeli ta o brifingde, bundan 30 yıl önce atılmıştı. Temel strateji değişmiş değil. TSK aradaki bu 30 yılda her zaman Kuzey Irak’ta oldu. Bu kanlı ve sık çatışmalı tarihi unutmak istesek de yaşı yeten hepimiz hatırlıyoruz maalesef.

Son harekata seçilen isim, ‘Pençe-Kilit’ bize çok şey söylüyor zaten. Düşmana pençe atacağız, sınıra da kilit vuracağız.

Doğan Güreş, bundan 30 yıl önce ‘Ya ileri gideceğiz ya geri’ dediğinde, ‘ileri’den neyi kastettiği haritaya bakan herkes için son derece açıktı: Türkiye’de başlayıp Irak’ın kuzeyinde devam eden dağların eteklerine kadar inmek gerekiyordu kesin sonuç alabilmek için. Yani PKK’yı düzlükte karşılamak.

Çünkü bu dağların içinde PKK’nın kamp ve ikmal merkezi olarak kullandığı çok sayıda yer vardı. Bunların en ünlüleri Zap, Metina, Avaşin gibi yerlerdi. Dağların tepesindeki bu görece küçük alanların adını hepimizin bilmesinin bir sebebi var: TSK uzun yıllar içinde buraları defalarca bombaladı, defalarca karadan girerek ele geçirdi, defalarca oralardaki mağaraları imha etti.

PKK artık kafasını çıkaramıyor ama…

PKK bazen buralarda son derece rahat hareket ediyordu, o kadar ki örneğin 90’ların başında kaçırılan bir grup Türk askerini kurtarmaya giden bir siyasi heyet ve beraberindeki gazeteciler Zap kampında Murat Karayılan’la görüşmüşlerdi. Karayılan o kadar rahattı ki, Türkiye sınırına bu kadar yakın olan bir kampa kadar gelebiliyordu o dönemde. Artık kafasını sığınağından çıkaramıyor, her an havadan gelecek bir füzenin korkusuyla yaşıyor.

Aradan geçen yıllarda TSK’nın teknolojik üstünlüğü arttı. 30 yıl önce basit gece görüş dürbünlerine sahip olmak bile bir meseleydi, bugün havada uçan İHA ve SİHA’lar PKK’ya göz açtırmıyor.

Ama teknoloji ne olursa olsun bu dağlardaki mücadelenin esas belirleyicisi iki tane: Coğrafya ve iklim.

Bu fotoğraf, Hakurk yakınlarındaki bir geçici üs bölgesindeki askerler tarafından sosyal medyada paylaşıldı. Bu çadırlarda yaşıyor askerler. İkmal ancak havadan yapılıyor.

Artık kış aylarında da oradayız

Coğrafya son derece zorlu, sarp dağlardan oluşuyor. İklim ise özellikle kış aylarında çok sert. O yüzden TSK da, PKK da uzun yıllar boyunca kış aylarında göreli bir çatışmasızlık dönemine girerdi. İklim PKK’ya Türkiye’ye sızmayı zorlaştırıyordu. Esas mücadele hep karların erimeye başladığı bahar aylarında alevlenirdi.

Ama son Pençe-Kilit Operasyonu geçmişten hayli farklı. TSK unsurları hem daha önce gitmedikleri kadar ileriye, Irak içlerine girdiler hem de buralarda kalıcı üsler de kurdular. Bu kalıcı üslerin bir kısmı Kuzey Irak’ın kendi yerleşim yerlerine, köylere oldukça yakın.

Ama tabii TSK her yerde kalıcı üslerde değil. Bir de işte yazının en başında tarif ettiğim türden ‘Geçici üs bölgeleri’ var. Bunlar hep çok zor yerlerde, PKK’nın geçiş yaptığı bölgeleri kontrol altında tutma amaçlı ‘üs’ler.

İşte, son çatışma yaşanan üs bölgesindeki askerlerin paylaştıkları çeşitli video ve fotoğraflar var, bunlarda görüyoruz, askerlerimizin uyumak için içine girdiği o minik çadırlar yarısına kadar karlar altında.

Gerek kalıcı gerekse geçici üs bölgelerinde, üssün dış emniyeti için sürekli devriyeye çıkılıyor. Buna ‘Pusu atmak’ deniyor. Amaç, düşmanla, daha onlar saldırıya hazırlanırken temas kurmak, PKK’yı görece hazırlıksız yakalamak.

O yüzden Hakkari Dağ Komando Tugayı’nın neredeyse her çadırında, her binasında kocaman harflerle ‘Temas Muhakkak’ yazılı. Yani mutlaka düşmanla temas sağlanacak, bundan kaçış yok.

İklim yaptı yapacağını

TSK son şehitlerin tam olarak nerede verildiğini açıklamadı, zaten açıklasa da kimse tam neresi olduğunu bilemezdi, Kuzey Irak’ın derinliklerinde dağ başında bir yer işte. PKK ile ilk teması böyle bir ‘pusu’ grubu kuruyor. Bu grupta ilk 6 şehit veriliyor. Ama sonrasında 6 şehit daha veriliyor. Belki o PKK grubu üs bölgesine kadar ulaştı, orada da çatışma oldu.

Bu saldırıda hava şartlarının, yani iklimin PKK’nın en büyük yardımcısı olduğu da anlaşılıyor. Kimi askerler yoğun sisten söz ediyorlar. Bu sis, hem İHA’ların hem de kızılötesi dürbünlerin işlevsizleşmesine neden oluyor.

Pençe-Çelik’e eleştiriler

Bu son şehit haberlerinin ardından bir süredir var olan Pençe-Kilit eleştirileri de yeniden gündeme geldi. Bu harekat bölgesinde görev yapmış bazı askerler, Pençe-Kilit’in stratejik hedefi olan ‘sınıra kilit vurma’nın gerçekleşmesi imkansız bir hedef olduğunu düşünüyor, geçici ve kalıcı üs bölgelerinin giderek Türk sınırından uzaklara kurulmasının buralara ikmali çok zorlaştırdığını söylüyor, buralara indirilen askerlerin nöbet değişim sürelerinin uzunluğundan hareketle bu bölgedeki askeri birliklerin yorgun olduğunu belirtiyor, hatta daha da ileri gidip bu bölgeye kaydırılan asker sayısı yüzünden Türkiye’nin Batıdaki savunmasının zayıf düştüğünü ileri sürüyor.

Ben bu eleştirilerin geçerli olup olmadığını söyleyecek durumda değilim, kimsenin de olduğunu sanmıyorum. Türk Genelkurmay’ı kendi savaş stratejilerini kamuoyu önünde tartışmasıyla meşhur bir yer değil zaten.

Dağlardan geçişi durdurmadan olur mu?

Gelen eleştiriler bir yana, savaşın doğasını ve temelini burada anlatmaya çalışıyorum: O dağlardan PKK geçişi durdurulamazsa, terör eskiden olduğu gibi yeniden Türkiye topraklarına taşınır.

TSK’nın yapmaya çalıştığı işte bu: Terörün Türkiye topraklarına taşınmasına engel olmak.

Ama unutmayın, bu bir savunma savaşı, saldırı savaşı değil. Bu yolla terör en fazla son birkaç yılda yaşadığımız gibi yavaşlatılabilir, bitirilemez.

Savaşı bitirmenin yolu siyasetten geçiyor, askerlerden değil. 40 yılı aşkın süredir yaşadığımız bu savaşı bitirmek isteyen bir siyasi irade de ufukta gözükmüyor.

O yüzden dağlarda taşlarda fedakarca hayatta kalmaya ve hepimizin huzurunu sağlamaya çalışan askerleri bu inanılmaz fedakarlıklarından ötürü takdir etmek ve en önemlisi onları unutmamaktan başka çaremiz yok.

CHP’nin ergen siyaseti ona ne kazandırdı?

CHP’nin ergen siyaseti ona ne kazandırdı?

Cumhuriyet Halk Partisi’ni yöneten ekibin siyaset bildiğine dair kuşkularım her geçen gün biraz daha artıyor.

Son olayı biliyorsunuz: İki günde 12 şehit haberi gelince, bütçe konuşmakta olan Meclis’te bir ortak kınama bildirisi gündeme geldi. CHP’nin çeşitli soruları ve eleştirileri vardı, bu bildiriyi imzalamadı.

Şimdi ortak bildiriyi imzalamadığı için yoğun eleştiri altında. Şehir cenazelerinde CHP lideri protesto ediliyor.

Oysa CHP kendisi partilerin ortak bildirisine göre çok daha sert bir başka bildiri yayınladı ama bu bildiriyi kimse okumadı. Zaten ortak bildiriyi de kimse okumamıştı. Çünkü bunlar okunmak için değil, sembolik olarak yapılan şeyler.

Merakım şu: CHP bildiriyi imzalamayarak ne kazandı? Eleştirileri mi duyuldu, soruları mı cevaplandı? Türkiye’nin terörle mücadelesinde bir değişikliğin kapısı mı açıldı?

Benim bildiğim siyaset netice alma sanatıdır; liseli ergen çocuklar gibi bağırıp çağırmak siyaset değildir.

Bazıları diyor ki, seçimde Kürt oylarını almak için CHP böyle yaptı. Ben o kanıda değilim. CHP’nin kendi başına yazdığı bildiriyi okuyan birileri varsa onlar da PKK’dır ve dolayısıyla Türkiye’deki Kürt siyasi hareketidir. Bu bildiriyi yazıp sonra DEM’den seçimde işbirliği bekleyemez CHP.

Ama öte yandan ilk bildiriyi imzalamamak da CHP’nin ortalama seçmen gözünde ‘PKK’ya yaranmaya çalışan parti’ olma imajını kuvvetlendirmekten başka hiçbir işe yaramaz.

‘İki cami arasında binamaz olmak’ tam bu durumu tarif ediyor işte.

CHP henüz sadece 100 yaşında. Bir gün siyaset yapmayı da öğrenecek inşallah ve ergenlikten çıkacak.

‘Zamanlama manidar’ diyenler yeniden aramızda

‘Zamanlama manidar’ diyenler yeniden aramızda

PKK’nın Kuzey Irak’taki bu son saldırısı epeydir varlıklarını unuttuğumuz ‘Zamanlama manidar’cıları yeniden aramıza kazandırdı.

Bunlar bugün gazete ve web sitesi köşelerinde uzun uzun ahkam kesiyor, PKK’nın neden bugün saldırdığını kendilerince anlamlandırmaya çalışıyor.

Bu çeşit insanları her işitişimde veya okuyuşumda aklıma aynı şey geliyor: Madem bu kadar biliyordunuz her şeyi neden daha önce konuşup o dağlarda taşlarda gece gündüz eli tetikte nöbet tutan askerleri uyarmadınız?

Bir şeyi olduktan sonra söyleyip bir de ‘Zamanlama manidar’ demek kadar boş bir faaliyet olamaz.

Kendimi de dahil ederek söylüyorum: Kaç analist, kaç gazeteci düne kadar dağlardaki o fedakarlığı içinde hissediyordu? Kaçımız, yılbaşı eğlencesine, derbi maçı heyecanına veya hayatın başka bir gailesine kendimizi kaptırmışken, Allahın bile unuttuğu o dağlardaki genç insanlar için bir şey yapıyordu?

Şimdi herkesin dilinde Tokat’ın köyündeki o kerpiç ev var. O evin oğlu şehit düştükten sonra binayı yeniden yapsanız ne yazar?

Üç gündür analiz kasanlar, Kuzey Irak seçiminin farkında mı?

Üç gündür analiz kasanlar, Kuzey Irak seçiminin farkında mı?

Türkiye’yi PKK ile mücadelesinde önümüzdeki dönemde çok daha zor günler bekliyor olabilir.

Uzun zamandır Kuzey Irak’ta Pençe-Kilit sayesinde sağlanan güvenlik nedeniyle PKK’nın bu bölgedeki varlığından endişe etmez hale gelmiştik. Ama hayat yerinde durmuyor.

Geçen hafta Kuzey Irak’ta seçimler yapıldı ve seçimi artık siyaseten tamamen öldü sandığımız Talabani’nin cephesi kazandı. Kazanırken tek başına değildi: Bir yanında İran destekli Haşdi Şabi vardı, bir yanında da PKK.

Uzun yıllardır Barzani aşireti tarafından yönetilen Kuzey Irak’ta yaşanan bu siyasi depremin Türkiye’nin güvenliğine etkisi sandığımızdan çok daha büyük olabilir.

Ben bu konuda yazan çizen henüz görmedim. Göreniniz var mı?