08-01-2024
İsmet Berkan

Bir ‘deli’nin koleksiyonu: Mudo’nun denizi ve balıkları

Bir ‘deli’nin koleksiyonu: Mudo’nun denizi ve balıkları

Mustafa Taviloğlu’nu ya da herkes tarafından bilinen adıyla Mudo’yu 30 yıldan fazla zamandır tanıyorum. Onu anlatmak kolay değil ama ben iki yıldır kolayını buldum, ‘deli’ diyorum, işin içinden çıkıyorum.

Bazen gecenin bir yarısında, bazen sabahın köründe, bazen günün en ilgisiz zamanında telefonum çınlar. Mudo’dan mesaj gelmiştir. Eğer balık sezonuysa mesajı açmadan içindekini bilirim: Mudo elinde yakaladığı kocaman bir balıkla çekilmiş fotoğrafını veya videosunu yollamıştır mutlaka.

2021 Ekim ayıydı, bir gün Mudo aradı, ‘Kasımda’ dedi, ‘Eskişehir’e gidiyoruz, mazeret falan dinlemem.’

Niye gidiyoruz Eskişehir’e?

‘Bir sergi var…’

Daha fazla soru soramadım, bir sabahın kör vaktinde İstanbul’da Mudo’nun 20’ye yakın konuğu bir otobüste buluştuk, Eskişehir’e yola çıktık. Aramızda Erol Tabanca da vardı, onun Eskişehir’de kurduğu Odunpazarı Modern Müze’ye ve yine Erol Tabanca’nın Eskişehir’deki mükemmel oteline gittik. Ama gezinin esas amacı Eskişehir Büyükşehir Belediyesi’nin sanat merkezinde açılan Mudo koleksiyonu sergisiydi.

Mudo’nun Türkiye’nin en önemli resim koleksiyonerlerinden biri olduğunu bilmeyen yok. Ama bu sergi resim koleksiyonunun sergisi değildi; onun ne kadar ‘deli’ olduğunu en açık biçimde kanıtlayan bir başka koleksiyonunun, deniz ve balık tutkusunun sergisiydi.

Nasıl anlatacağımı bile bilmiyorum. 

Mudo biz sıradan insanlara göre çok yüksek bir göz zevki ve beğenisi olan bir insan. Ama Eskişehir’de sergilenen koleksiyon eklektik ötesi bir şeydi. İçinde sıradan bir sokak tezgahında bulabileceğiniz tekne maketi de vardı, yerli yabancı usta ressamların müthiş resimleri de, yurt dışında bir sahil kasabasındaki bir balıkçı lokantasının tabelası da vardı, incik boncuk dükkanında bulabileceğiniz camdan balıklar da, kül tablası da vardı, kibrit kutusu da, çatal bıçak takımı da vardı, kahve bardağı da, masa örtüsü de vardı, gayet şık takılar da, müthiş heykeller de…

Bir ‘deli’ 50 yılı aşkın süre boyunca denizle, balıkla ilgili ne bulduysa toplamış bir kenara koymuştu. Üç bin parçayı aşan koleksiyonun tamamının bir arada sergilenmesi imkansızdı ama içlerinden seçilen birkaç yüzü bile bize Mudo’nun nasıl bir insan olduğunu anlatıyordu. Tutkusunun peşinden giden, o tutkuya dair her şeyi estetikle buluşturan, olağanüstü özgün bir insan.

Sahiden de Mudo’yu anlatmak kolay değil. Ben Kasım 2021’de bu koleksiyonu görünce yıllardır aradığım cevabı buldum. Mudo bir ‘deli’nin adıydı, keşke hepimiz onun gibi deli olabilsek, onun deliliğinin azıcığı biraz da bize bulaşsa…

Geçen hafta İstanbul’da Mudo’nun bu koleksiyonunun minicik bir parçası, onun deniz ve balık tutkusunun en sanatsal bölümü İstanbul’un gurur duyması gereken müzesi, Resim Heykel Müzesi’nde açıldı.

Serginin adı Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun İstanbul Destanı şiirinden geliyor: Yarısı Gümüş, Yarısı Köpük. (Meraklısı için bu güzel İstanbul şiiri şöyle başlar: İstanbul deyince aklıma martı gelir./ Yarısı gümüş, yarısı köpük/ Yarısı balık, yarısı kuş./ İstanbul deyince aklıma bir masal gelir,/ bir varmış, bir yokmuş.)

Gerçekten de İstanbul denince akla ilk gelenlerden birinin balık ve martı olması bu şehri sihirli yapan unsurların başında gelir bence.

Her gün binlerce insan bu şehirde oltasını kapar, Boğaza veya deniz kıyısına gelir, balık tutar. Mevsiminde eğer lüfer akını başladıysa Boğazda bazı yerler balıkçı sandalından geçilmez olur, gemiler onların arasından yol alabilmek için düdüklerini uzun uzun öttürür.

Zaten o yüzden Bedri Rahmi de, başka pek çok şair de İstanbul’dan söz ederken balıktan, martıdan söz etmeden yapamaz. Bu şehrin ressamları biraz da kaçınılmaz biçimde balık, balıkçı ve martı resmi yapmaya doyamamıştır.

Mudo’nun İstanbul Resim Heykel Müzesi’nde minicik bir bölümü sergilenen koleksiyonunda olağanüstü eserler var. Tek tek resimlerin olağanüstülüğü bir yana, esas bu şehri tanımlayan bu büyülü tutkunun her türünün kendi başına bir sanata dönüşmüş olması. İşte Mudo koleksiyonun bize esas söylediği bu.

Ben 2021 sonunda bu koleksiyonun varlığını öğrendiğimden beri Mudo’nun ensesinde boza pişiriyor, bu koleksiyonu mutlaka belgesele çevirmek gerektiğini söylüyorum. Laf arasında anlattıydı, Eskişehir’deki sergide gösterilen bir balıkçı lokantası tabelası var, onu satın alabilmek için tam üç yıl uğraşmış Mudo, lokanta sahibinin altından girmiş üstünden çıkmış.

İşte tam olarak delilik seviyesindeki bu tutku Mudo’yu Mudo yapan. Bütün hayatını güzel şeyleri bir kerede seçen gözünün etrafında biçimlendirmiş; elinin değdiği her şeyi güzelleştirmiş bir insan Mudo.

Resim Heykel Müzesi’ndeki sergiyi kaçırmayın. Orada sadece olağanüstü güzel resimlere bakmayın, o resimleri bir araya getiren zevkli adamı da biraz olsun tanıyın istedim.

İyi ki varsın Mudo, hepimizin senin elinin ve gözünün değdiği güzelliklere ihtiyacı var.

Not: İstanbul Tophane’deki Resim Heykel Müzesi bugün pazartesi olduğu için kapalı, ama sergi haftanın diğer her günü gezilebilir, 20 Şubata kadar da açık.

Ak Parti İstanbul’u korkutarak mı kazanacak?

Ak Parti İstanbul’u korkutarak mı kazanacak?

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan dün Ak Parti’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayını açıkladı. Epeydir beklendiği gibi bu isim eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum oldu.

Partisinin olağanüstü gücü ve devasa propaganda makinesiyle çalışacak Murat Kurum. O yüzden küçümsenmemesi gereken bir aday. Daha doğrusu hepimiz bugünden biliyoruz ki, yarışta diğer adayların bir önemi olmayacak, yarışma Ekrem İmamoğlu ile Murat Kurum arasında geçecek.

Hiç kuşku yok, İstanbul’u bekleyen en büyük sorun deprem.

Murat Kurum da deprem konusunda hazırlıklı ve bilgili bir isim. Onun bakanlığı döneminde İstanbul için kapsamlı bir plan yapıldı, üç ana rezerv konut alanı belirlendi, buralara 1,5 milyon konut yapılması için projeler hazırlandı.

Depreme hazırlık son derece önemli ve hayati olmakla birlikte bu hazırlığı seçim kazandıracak bir propagandaya dönüştürmek kolay değil. Çünkü seçmenler korkuya değil pozitif geleceğe oy verme eğiliminde genellikle.

Evet genel seçimde seçmen çoğunluğu korkuyla, Kemal Kılıçdaroğlu seçilecek olursa doğabilecek olası kaosa bakıp oyunu Tayyip Erdoğan’a verdi ama yerel seçimde aynı şey işlemeyecektir. Çünkü Ekrem İmamoğlu beş yıldır bu şehri yönetiyor, öyle kaos falan da çıkmadı.

İktidar partisinin İmamoğlu karşısında söyleyecek şey bulmakta zorlandığı da görülüyor. ‘Beş yıl boşa geçti’ manasındaki propagandanın ne kadar işleyeceği şüpheli.

Kısaca Murat Kurum’un işi kolay olmayacak.

Korku endüstrisinin dayanılmaz çekiciliği…

Korku endüstrisinin dayanılmaz çekiciliği…

Sosyal medyanın hayatımıza girmesinin olumlu olduğu kadar olumsuz sonuçları da var. Bu olumsuz sonuçların başında ise hangi haber kaynaklarına güveneceğimizi bilemez hale gelmemiz var.

İşte bu durumun ortaya çıkardıklarından biri de sayıları birdenbire inanılmaz miktarlarda artan hava durumu tahmincileri.

Dünyamızda modern tarihin en büyük pazarlama araçlarından birinin adı ‘korku endüstrisi.’ Dikkat edin, şirketlerden kişilere kadar her gün onlarca yerden bizi korkutacak haberler alıyoruz. Çoğu kaçınılmaz biçimde bilgisiz ve yetersiz kişilerden oluşan hava durumu tahmincileri de bu ‘korku endüstrisi’nin ayrılmaz parçaları.

Sürekli felaket haberleri yaymaya çalışıyorlar. ’10 gün sonra Türkiye yıkılacak, büyük fırtına geliyor’ diyorlar mesela. Oysa 10 gün sonraya nokta atış tahmin yapmak hemen hemen imkansız.

‘Sekiz gün sonra İstanbul’a kar yağacak’ diyorlar; bu tahmin de tutmuyor ama hesap soran da yok, hesap veren de…

Bugün çok eğlenceli bir haberimiz var bu amatör tahmincilerden biriyle ilgili. Kendisi ‘Ben İTÜ’den mezunum’ diyor ama o üniversitenin meteoroloji bölümünün böyle bir mezunu yok.

Bu işlerin artık iyice cılkı çıkmış anlayacağınız.