20-02-2024
İsmet Berkan

Yaşı yetenlerimiz Türkiye’de merkez siyaset çöktüğünde neler olduğunu iyi hatırlıyor

Yaşı yetenlerimiz Türkiye’de merkez siyaset çöktüğünde neler olduğunu iyi hatırlıyor

Geçenlerde açıklanan veriyi bir kez daha hatırlatayım: Türkiye’nin ortanca yaşı 34.

‘Ortanca yaş’ şu demek: Türkiye’deki herkesi, dün doğmuş bebekten 100 yaşındakine kadar herkesi yaşlarına göre sıraya diziyoruz, bu sıralamada tam ortada kalan bireyin yaşına bakıyoruz.

O yaş 34 olduğuna göre Türkiye nüfusunun yarısı 34 yaş ve altında, diğer yarısı ise 34 yaşın üzerinde demektir.

34 yaştan, yani 1989’da doğanlardan söz ediyoruz.

O zaman şunu söyleyebiliriz: Bugün hayatta olan Türk vatandaşlarının yarıdan fazlası 1990’larda oy verme yaşında değildi. Yani aslında 1990’larda Türkiye’nin yaşadığı derin siyasi depremin aktörleri değildi onlar, en fazla seyircisi olmuşlardı.

Peki ne oldu 90’larda?

Terörden ekonomik krize, faili meçhul cinayetlerden başka hukuksuzluklara, ekonomik krizlerden siyasi krizlere kadar çok fazla şey oldu, ama siyasette esas yaşanan merkezin çökmesiydi.

80’lerden miras iki merkez sağ ve iki merkez sol partiyle girdik 90’lara.

Turgut Özal’ın ANAP’ı gerileyen, Süleyman Demirel’in DYP’si ise yükselen merkez sağ partiydi. Ama kısa sürede anladık ki ANAP yüzde 20-21 seviyesine kadar gerilemişti, daha fazla değil. ANAP 1991’de yüzde 24’e yükselmeyi de başardı o dip noktasından çıkıp. DYP’nin yükselmesi de benzerdi, o da yüzde 27’ye kadar yükselebiliyordu, daha fazla değil.

Merkez solda ise Erdal İnönü’nün SHP’si 1989’da yerel seçimden yüzde 28,7 oyla birinci çıkmıştı ama 1991’deki genel seçimde yüzde 20’ye düştü. Bülent Ecevit’in DSP’si ise 1991’de yüzde 10 barajını aşıp Meclis’e girdi.

Merkezde aynı seçmene seslenen iki yerine dört parti olmasının yarattığı dağınıklık ortaya net bir iktidarın da, net bir muhalefetin de çıkmasına engeldi.

Bu ortamda en akıllıca siyaseti merkezden daha uzakta olan üç parti izledi. Refah Partisi çatısı altında bugünün MHP’sinin o zamanki hali olan MÇP ile yüzde bir-ikilik parti olan Islahatçı Demokrasi Partisi ittifak yaptı ve yüzde 16 oy alıp parlamentoya girdi.

Girmekle kalmadı, Erbakan ve arkadaşları merkezin dağınıklığından çok iyi yararlandı, kendilerini gerçek muhalefet olarak tanımladı ve meşruiyet kazandı.

Çünkü hatırlayın, iktidarda DYP-SHP koalisyonu vardı; onun muhalefeti ise ANAP ve DSP idi. Oysa bu iki parti kendileri muhalefette olsa bile fikirleriyle iktidardaydı; o yüzden muhalefetleri bir yere kadar inandırıcıydı.

Bu şartlar altında 1994’teki yerel seçimden net bir Refah Partisi gerçeği çıktı. Seçmen kendine alternatif arıyordu ve o alternatif merkez sağ ve soldaki dört parti değildi işte.

Bugün aynı olmasa da benzer bir durumdan söz etmek mümkün. 2017’den beri iktidar blokunu oluşturan Ak Parti ve MHP yedi yıl önceye göre kendilerine oy veren dört seçmenden en az birini kaybetti. Bu kayıpların durması için özel bir sebep yok, büyük olasılıkla iktidar bloku bu yerel seçimde daha da aşağı inecek.

Buna karşılık 2017’den beri ortak muhalefet blokunu oluşturan CHP ve İyi Parti son seçim yenilgisinin ardından dağıldı, ama seçmenden hâlâ birlikte hareket ediyormuş gibi ceza görmeleri büyük olasılık.

Bu yerel seçimde düne kadar marjinal gördüğümüz bazı partiler yükselecek. Sağda Zafer, Yeniden Refah ve DEVA gibi, solda ise TİP gibi, Memleket gibi partilerin yükselişine tanıklık edeceğiz bana kalırsa. 

Çünkü seçmen arayışta. Çünkü Türkiye siyasetinde toparlayıcı büyük parti dönemi bir kez daha sona erdi.

Hadi diyelim 40 milyon kan parasını anladık, çocuk teklif etmek nedir?

Hadi diyelim 40 milyon kan parasını anladık, çocuk teklif etmek nedir?

Hatırlayacaksınız, basit bir alacak-verecek meselesi yüzünden İstanbul Esenyurt’ta bir tekel bayiinde silahlar konuştu, iki kişi öldü. Bu olayın güvenlik kamerası görüntüleri günlerce konuşuldu, hala durup durup sosyal medyada ortaya çıkıyor, çünkü korkunç bir şey.

Bu cinayetin davası da başladı, dün hem sanıklar hem de davaya şikayetçi olarak katılanlar mahkemede ifade verdi.

Olayda ölen iki kişi var. Biri alacak-verecek meselesinde taraf olan ailenin oğlu. Diğeri ise konuyla tamamen ilgisiz bir başka kişi.

Şu anlaşılıyor: Sanıkların ailesi ölen ilgisiz kişinin ailesine şikayetini geri çekmesi karşılığında ‘kan parası’ önermiş. Aile ‘Para almadık, bize ev alacaklar’ diyor ama şikayetçi olmaktan da vazgeçti.

Alacak-verecek meselesinde taraf olup ölen çocuk içinse dün mahkemede çok çarpıcı bir iddia ortaya atıldı. Sanıkların ailesi bu aileye 40 milyon lira kan parası ve biri 13 yaşında erkek, diğeri 11 yaşında kız iki çocuk teklif etmişti.

Bizim hukukumuzda ‘kan parası’ diye bir şey yok. Ortada iki cinayet olduğu için açılan dava da zaten kamu davası, çocukları öldürülen ailelerin şikayetçi olup olmamasının sonucu değiştirmemesi gerekir. Ama maalesef böyle şeyler davanın sonucuna etkili olabiliyor, kan parası hukuken olmasa da fiilen uygulanan bir şey.

Doğrudan para vermeyi anlayabilirim ama karşı tarafa iki çocuk teklif etmek nedir, onu anlayamadım. O çocukların anne-babası yok mu, kim çocuğunu başka bir aileye verir? Hangi aile ölen evladının yerine daha küçük yaşta iki çocuk alır?

İnanılmaz bir şey…